- Kategori
- Felsefe
Ya öyle değilse...

Yaşamı içe sindirmekle ilgili yaşadığımız her şey. Dışarıdan pompalanan ümitler kimlere hizmet eder veya kimin işine yarar. Büyüklere anlatılan masallardır ibret hikâyeleri. Bana biri sorsa mutluluğun sırrını veya mutluluğun yol haritasını, "yaşamı içe sindirmektir" derim. Ben bunu derim demesine de, ne dediğimi kaç kişiye anlatabilmiş olurum onu bilmem. Anlatmak benim görevim mi o konuda da rivayet muhtelif. Ben kendi anladığımla yaşamı içime sindiriyorum, siz de kendi anladığınızla sindirin, sindiremediğinizde zaten arıza çıkıyor.
Kendi kendime uydurduğum varsayımlar var, varsayımların bir çoğu uyduruktur zaten. Bu varsayımların hayattaki geçerliliğini arıyorum. Mesela şöyle bir varsayım yapıyorum:
"Bir söz, fikir, bir yargı gerçek ise tekrarlanabilir olmalıdır, tekrarlanabilir değilse gerçek değildir."
"Bir söz, bir yargı veya fikrin gerçek olmaması onun doğru olmadığı anlamına gelmez".
Tırnak içinde olması başkasından alıntı anlamına gelmiyor, varsayımlar bana ait, güneş altında söylenmemiş söz olmadığı için bir yerlerde benzerlerini söylemiş olanlar olabilir, ama bu benimkilerin özgünlüğünü bozmaz.
Haydi, çıkın işin içinden, benden bir açıklama beklemeden. Bu varsayımların kuram haline gelmesi için ispatı gerekli. Ayrıca anlaşılması gerekli. Bir de bunlara inanmış belagati kuvvetli birinin anlatması gerekli. Büyük büyük laflar böyle söyleniyor aslında. Sizlere bir film tavsiye edeceğim, kitabı da varmış ben rastlamadım. Filmin adı "Being There", başrolde Peter Sellers oynuyor. Ve söylediklerimin çoğunun mizah ile anlatılmış halini filmde göreceksiniz, DVD'si var.
Bir şiirimi "yanmanın donmak olduğunu sen öğrettin bana" dizesiyle bitirmiştim. Bu sözün o denli güzel yorumlarına rastladım ki, insanlar o denli farklı algılamışlar ki, hiç kimse bana ne demek istediğimi sormadı. Sorsalardı iki sayfa yazı yazacak kadar ne demek istediğimi biliyordum, fakat sorulmayınca, karar verdim, bazı süslü laflarımı hiç yorum yapmadan uzaya serpiştireceğim, bir yaşam yolcusunun gözüne takılır belki.
Buyrun bazı serpiştirmeler, bazı sözlerim.
EQ, IQ'su yetersizlerin iç rahatlatmasıdır, gerzeklerin güneş tutulmasıdır.
Bir kadını kandırmak çok kolaydır, inandırmak ise imkânsızdır.
Kaybedilecek şeyler çoğaldıkça şerefsizlik katsayısı artar, şeref katsayısı düşer.
Sosyal bilim diye bir şey yoktur, sosyal olaylar bilim olamaz.
Değişimi algılayamayan, değişik biçimde değişimin içinde yok olur.
Hepimizin bu tür sözleri, yaşam algılamaları vardır. Ama bir başkasının ağzından duyduklarınıza, kaleminden dökülenlere ani tepkiler vermek istersiniz, "yok efendim öyle değil" demek için iştahınız kabarır. Ya da kişiyi öyle yüceltmişsinizdir ki, ağzından çıkan her söz, kaleminden çıkan her yazı hikmet gibi gelir.
Gelin biraz daha şaşıralım, ben bunları uzaya serpiştirirken içimden diyorum ki "YA SÖYLEDİKLERİM GİBİ DEĞİLSE HİÇ BİR ŞEY". Tabii ki içimden söylediğim dışa çıktı şu anda. Var mı böylesine cesur insanlar, tepki verdikten sonra "ya benim yaptığım yanlışsa" diyebilen.
Doğru ve gerçekle ilgili söylemek istediklerim için bir ipucu verebildim mi acaba? Söylemeler, tartışmalar kadar güzel bir şey yok. Eğer tartışma düşünceye yöneltiyorsa o en güzeli.
YA ÖYLE DEĞİLSE...