- Kategori
- Siyaset
Ya ulusuz ya da hiç
(Resim alıntıdır)
Kendi başına uluslaşamamış bir topluluk egemen toplum içinde ne tür bir muamele görür?
Uluslaşma egemenliğin meşruiyet kaynağıdır. V uluslaşmış toplumların egemenlik hakları tartışılamaz. Savaşların çıkış sebebi, bazı saldırganların bu hakkı tanımamak konusundaki ısrarıdır.
Uluslaşamamış topluluklar egemen uluslar içinde iki tip muamele görür.
Ya ulusun bir parçası sayılır ve kendi kültürlerini özgürce ifade edebilirken öte yandan ulusun temsil makamlarında ulusun birer parçası olarak görev alır ve ulusal kültürü temsil ederler…
Ya da ulus tarafından dışlanır, temsil hakları kısıtlanır ve egemenliğe kesinlikle ortak edilmezler.
Bir ülkede egemenlik ulusa aittir ve bu egemenliğin ulus dışında ortakları olamaz.
Bundan dolayıdır ki “Cumhurbaşkanı olup da Kürt olamayan “kimse yoktur. Kürt kökeniyle beraber “Türk” büyük ailesinin ferdi olmaktan dolayı Türk vatandaşları egemenliği kullanır ve temsil edilirler.
Bu salt insani bir sonuç değil hukuki ve bağlayıcı bir sonuçtur ki bu bağlayıcılık çoğunluk için olduğu kadar azlık için de aynı şekilde geçerlidir.
Türkiye’de ne olmuştur? Türkiye’de hukuk, etnik kökenlere karşı tarafsız kılınarak toplumsal olarak en kavrayıcı, en gerçekçi ve hukuku belirleyici ad olan Türk adı üzerinden birleştirilmiş ve yürütülmüştür ki bu bütün ulusal devletlerde böyle yapılmıştır. Bu dünya üzerinde “hukuk devleti” diyebileceğimiz gerçek devletlerin neden ulusal devletler olduğunu da bize gösterir.
Türkiye’de etnik ırkçıların istediği nedir?
Hukukun etnik kökenlerin her birine göre ayrı ayrı işletilmesi, hukuk birliğinin ulusal egemenlikten ayrılması ve ırka dayalı aynılıkların siyasi egemenlik alanları tesis edebilmesi….
Bu istekler “muasır medeniyet” içinde yer alan ve bu medeniyetin mensubu az sayıdaki ulusal devletler için kabul edilebilir şeyler midir? Elbette bugün Türkiye’ye etnik ırkçılığı demokrasi istismarıyla kabul ettirmek isteyen hiç kimse Türkiye’de söylediklerini çağdaş batı ülkelerinin hukuk devletlerinde telaffuz dahi edemez. Zaten dikkat edilirse öldürülen üç PKKlı kadın katil, Fransa’da Fransız ulusal egemenliğine karşı kayıtsız şartsız bir itaat göstererek bu ülkenin konforunu yaşamıştır.
Bugün PKK bir demokrasi temsilcisi ve barış güvercini değildir. PKK insanlığın varoluş değerlerinin, içinde yaşatılabileceği yegâne devlet şekli olan ulusal devlete karşı ırkçılığı temsil eden insanlık dışı bir katliam şebekesidir. Bugün federasyon oldukları için barış içinde yaşadıkları iddia edilen hiçbir liberal demokrasi uluslaşmadan vazgeçmiş falan değildir.
Bugün PKK Kürt kardeşlerimizi değere bağlı oluşturulan uluslaşmadan ayırmaya çalışan, Kürt kardeşlerimizi değere bağlı insanlaşma ülküsünden, ırka bağlı hayvanca sürü mensubiyetine çekmeye çalışan insanlık suçlusu bir örgüttür.
Buna karşı yapılacak şey Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde Kürt’lerin vatandaşlık durumlarının ve temel haklarının namuslu bir mukayesesini yapmak ve uluslaşmanın insana verdiği değeri elimizden geldiğinde her gün ve herkese anlatmaktır. Aklın yolu budur. Sözde âkil adamların yalanları yutturma girişimleri değil.