- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Yağmur ve Heyelanın gazabı
Rize ve Heyelan
Her yağmur yağdığında Doğu Karadeniz’le ilgili Televizyonda afet oldu haberini kanıksadık gibi. Doğu Karadeniz bölgesi, iklim koşulları ve toprak yapısıyla sel ve heyelan potansiyelini fazlasıyla taşıyan, Türkiye’nin en çok yağış alan bölgesidir. Anadolu’ya yılda düşen yağmur miktarı metrekare başına ortalama 600 kg iken, bu rakam Doğu Karadeniz’de 2500 kg’a kadar çıkıyor. Değişen iklim koşullarıyla birlikte yağan yağmur eskisinden daha düzensiz bir grafiğe sahip, bazen bir ayda yağması gereken yağmur bir günde yağıyor.
Heyelan;toprak örtüsü veya ana kayanın bir parçasının bulunduğu yerden yağmur veya eriyen karlar nedeni ile koparak yamaç üzerinde harekete geçip daha aşağıda bir yerde birikmesidir. Heyelan gazap gösterip, öfkelenip, şiddetlenip, hiddet göstererek, hışımlanarak İnsan, hayvan, toprak kaybına, tarımsal hasara, İşsizliğe, Ulaşım-haberleşmelerin aksamasına neden oluyor.
Periyodik olarak meydana gelen sel, heyelan gibi doğa olaylarına “doğal afet” demek hiç de doğru bir yaklaşım değil aslında. Özellikle Rize’de çayın iyi para getiren bir meta haline gelmesi, bölge toprağının ve toprak örtüsünün değişmesini beraberinde getirmiştir. Yeşil alanlar, ormanlar çay ekimi için yok edilmiştir. Suyun alt tabakalara süzülmesini engelleyen ve toprağın yumuşamasına sebep olan bu toprak örtüsü değişikliği, bölgenin eğimli olmasıyla da birleşince heyelanların artışına yol açıyor.
Heyelanların, sellerin tamamıyla engellenebilmesi mümkün olmayabilir. Ancak bunun bir afete, felakete dönüşmesi hiç de engellenemez değildir. Dere yataklarına evler hatta beş on katlı apartmanlar yapılması ölümlere ve daha büyük felaketlere davetiye çıkarmakta, heyelan ve selin etkisi ile eğimli dere yatağına yapılan evlerin temeli kaymakta ve alt katları çamurla dolmakta, ciddi can ve mal kaybı kaçınılmaz olmaktadır.
Rant, kimi zaman oy kapma amacıyla plansız bir biçimde inşa edilen Karayolları, tüneller, fabrikalar, konutlar felaketlere yol açıyor. Yerel yönetimler adeta halka hizmet için değil halktan vurgun için çalışıyorlar. Çoğu zaman gerek insanların yaşamları gerekse de çevre üzerindeki etkilerini tespit etmek için planlama için gerekli fizibilite çalışmaları ya yapılmıyor, ya da bilimsellikten uzak bir biçimde yapılıyor. Politik, mali, kişisel çıkarlar ön planda tutuluyor, tehlikeler ve riskler göz ardı ediliyor. Doğal felaketlerin sonuçlarından anlaşılacağı üzere, Belediyelerin altyapı çalışmaları yaparken bölge sakinlerinin çıkarlarını düşünmeden, bilimsellik ve mühendislik normlarına uymadan hareket ediliyor.
Doğanın işleyiş yasası sonucu meydana gelen doğa olayları, kötülüklerin bedelini ödeme anlamındaki ilahi adalet yasası ile doğrudan doğruya ilişkilendirilmemiştir. Doğa olayları birtakım fiziksel veya biyolojik gerçeklikler sonucu meydana gelmektedir. İnsanlar, doğa olaylarından ders çıkarmalı ve bu yönde önlem almalıdır. Bu onların doğayı tanıma yönünde daha fazla bilimsel çalışma yapmalarına ve toplumsal yaşamlarını daha sağlıklı zeminlere oturtmalarına yardımcı olacaktır.
Doğa olaylarının doğal afete dönüşmemesi için toplumsal sorumluluktan kaçınılmamalı, uygulamalarda bilimsel ve teknik kurallara harfiyen uyulması gerekir. Maalesef, dogmalar eğitimle de ortadan kalkmıyor. Rant için kişisel çıkarlar uğruna, üniversite okuyanlar, akademisyenler, yerel yöneticiler, merkezi yöneticiler de kör cahiller gibi aynı şeye inanabiliyor.
Doğal afetlerin "Allah'ın bir cezası" olmadığını söylemek gerekir, önemli din görevlisi olan Müftü, bir heyelan sonrası yetkililere atfen yaptığı konuşmada: “Heyelanda ölenlerin vebali size ait. Suçu başkalarına atmayın, dere yatağına ev yapılmasına izin vererek insanların ölümüne neden olanlar ve uyarılara rağmen buralara ev yapanların "dinen suçlu" olduğunu söylemişti.Toplumun bir kesimince, Allahın bir kesime ceza verdiği şeklindeki değerlendirmelerin, “savunma mekanizmalarından yansıtmayı kullanarak, sorumluluktan kaçmak ve suçu başkalarına atıp rahatlamak, afetlerin somut gerçeğinden kaçmak.” olduğunu söylemiştir. Doğal afetler sonucunda üzücü olaylar yaşamamak için işin ehline verilmesi ve doğal afetlere karşı her zaman hazırlıklı olunması gerektiğini ifade etmiştir.
Rize’de 2010 yılının ağustos ayında yaşanan ölümlü heyelan sonrası; yerel yöneticiliği ve Endüstri Mühendisliği, yanında mucit bir sosyolog edası ile herkesin ikinci bir eş olarak Kürt kızıyla evlenmesi sonucu hasımlık yerine hısımlık ile Kürt sorununu çözülebileceğini öneren Rize Belediye Başkanı, ölümlü heyelanının nedenini Karadeniz duble yoluna ve üstü kapalı derelere bağlamıştı.
Karadeniz’de ve Rize’de her yağmur sonrası yaşananları doğal afet olarak değerlendirerek işin içinden çıkan sorumsuz sorumluların açıklamalarını hem bir bölge insanı hem de bir mühendis olarak her zaman ilgi ve hayret içinde izliyorum.
Bölgem adına her zaman utanç duyduğum, projesi hocalarım tarafından yapılan, ormanla, insanla denizi ayıran, deniz kültürünü ret ettiren, yapıldığı dönemde bir takım müteahhitler para kazansın diye, taş ocaklarından alınan taşlarla denizi doldurarak tahkimatla yapılan ucube Karadeniz duble yolu, bir doğa katliamcısı olarak, aynı zamanda da heyelanlara neden olmaktaymış.
Birey olarak, yaşanılan bölgedeki potansiyel jeolojik afetler hakkında bilgi sahibi olmak, heyelan açısından sorunlu alanlarla ilgili olarak yerbilimcilere ve mühendislere danışmak, dik yamaçların topuk kesiminde desteği kaldırıcı kazı işlemlerinden ve dik yamaçların kenarında veya tabanında yapı inşasından kaçınmak, ayrıca eğimi fazla yamaçların üzerine dolgu malzemesi dökmemek, arazi satın alınmasından, arazi paylaşımından ve inşaat işlemlerinden önce ilgili kurum ve kuruluşlardan konuyla ilgili bilgi almak ve buna göre karar vermek gerekmektedir. .
Yerleşim alanlarında yeteri kadar yerbilimleri ve mühendislik araştırmaları yapılmalı, yerel yönetimler yeni yerleşim alanlarını belirlerken arazi çalışmaları ve değerlendirmeler yaptırarak, heyelana ve diğer afetlere maruz kalmış ve afetlerin beklenebilecek alanların belirlenmesiyle hazırlanacak duyarlılık haritaları yaptırmalı, bu haritalar aracılığıyla mühendislere, kent planlamacılarına yüksek riske sahip alanlardan kaçınılması konusunda veriler sunulmalıdır.
Çok klasiktir ama yeri gelmişken anlatılmalı, Temel idama mahkûm olmuş, son arzusunu sormuşlar, “Mezar taşıma, ha bu baaa ders olsun, yazın” demiş.
Eğer yaşanılanlardan ders alınmazsa, insanoğlunun hafızası olduğu gibi doğanında var olan hafızası unutmuyor, günü geldiği zaman acı, canlı ve vahşi bir şekilde gerçekleri insanlara hatırlatıyor.
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi