- Kategori
- Siyaset
Yağmurun düşündürdükleri
Yeşilin her tonundan oluşan doğanın üzerine düşen yağmur, hüzün verir çoğumuza; ruhumuzda bir sıkıntı, gözlerimiz dışarıda, dinsin diye bekleriz. Sanki yüreğimizin derinlerindeki sızılarda dinecek gibi! Kimimiz bereket sayar yağmuru, temizlik kabul eder, sanki içimizdeki kötülükleri de temizliyor gibi! Yağmurun; akan gözyaşlarının yerini alacağına inanır kimileri, oysa bırakın yağmuru, güneydoğuda aylarca yağan karlar bile dindirmedi anaların gözyaşlarını, yıkayamadı dökülen kanları. Uzaklarda bir yerlerde sevgilinin gözlerinden düşen yaşları anımsatır kimine, sicim gibi inen yağmur ve paylaşmak ister gibi acılarını, çıkar sokağa, yürür saatlerce yağmurun altında. Tükenen umutlarına inat sırılsıklamdır artık, içkide arar teselliyi. Ne içki, ne sigara, ne de okudukça yüreğini acıtan mektuplar. Yatağının başucunda ama günlerdir tek bir sayfa okuyamadığı kitabın arasında duran resim de dindirmiyor iç sıkıntılarını. Yüreği ellerinde gezen adam için, bir esarete dönüşür yağmur; söz geçiremez olur yüreğine. Kimsenin kapısını çalmadığı evinde, güneşin girmediği odasının pencerelerini, yağmur tanecikleri çalmaktadır artık. Oysa düşen her yağmur damlası yeni bir umut, geleceğe ilişkin mutlu bekleyişlerin habercisi olsun, bir yanını acının teslim aldığı yüreğinin diğer yanında sevgi çiçekleri açsın isterdi. Sokaklarda çöp toplayan kimsesiz çocukların cılız bedenlerini ıslatmasın; sınır ötesinde, yakılan köylerinin hasretiyle bekleşen terör mağdurlarını üşütmesin, azgın bir sele dönüşüp, gecekondu mahallelerinde evleri sular basmasın isteyen yüreği daralmaya başladı, artan yağmurla birlikte. Şimdi Gazze’ de de yağıyor mudur acaba yağmur? Muz seslerine mi karışır, İsrail’in gönderdiği füzelerin sesleri, yoksa anaların feryatlarına mı? Duyar mı Filistinli çocuklar yüreğimin çığlığa dönüşen seslerini? Niye dinmez artık bu yağmur, toprak da doymuşken suya, bademler çiçek açmaya başlamışken, ağaçlar dökmesin artık yapraklarını! Sararıp yere dökülen yapraklarda titretir kimi zaman yüreğimizin fadocu yanını, romantik bir şarkının eşliğinde seyrederken güzelde görünür çoğu zaman. Ama yüreği ellerinde gezen adam, ağacın dalında daha çok seviyor yaprakları. Yağmur sonrası temizlenmiş yüzeyindeki yağmur damlacıkları altından geçerken saçlarınızı ıslatır, yüzünüzde tatlı bir tebessüm, sanki daha çok ıslansın ister gibi yavaşlar adımlarınız! Bir yanınız çiçek açan ağaçlar kadar özgür, diğer yanınız kurumuş yapraklar kadar ezik, büyüdükçe ses çıkaran Ortadoğu muzları gibi tutsak! Şiddetini artıran yağmurla birlikte iyice kararan gökyüzü, geçmişte yaşadığımız karanlık günlere götürür bizi, farkında olmadan. Üç yıl önce kahpece öldürülen sevgili Hrant Dink’ i koruyamayan devlet, yarın yine uzak bir yerlerde taşan derenin; evlerini, iş yerlerini sular basan yurttaşlarımızın geleceğini nasıl kuracak, nasıl koruyacak diye düşündürüyor yağmur! Düşünmekten, üzülmekten, sıkıntıdan, vefasızlıktan yorgun düşmüş yüreğimi acıtmaya başladı yağmur! Özlem ateşiyle yanan yüreğim, özgür bedenimi taşıyamaz oldu. Bedenimi özgür bırakan yüreğim, dünyanın bir ucunda ağlayan bir çocuğun gözyaşlarına tutsak oluyor. Yitip giden umutlarımız, yok olan hayallerimiz, toprağa verdiğimiz canlarımız geliyor aklıma, engel olamıyorum yüreğimin isyanına. Şimdi burada artarak yağan yağmur, Hrant’ ın mezarını da ıslatıyor mudur acaba? Ülkemizi ve toplumu düşman kamplara bölmeye çalışan, terörden beslenen, yüreği taşlaşmış o zalimlerin üzerine de yağıyor mudur yağmur? Yoksa onların yağmurları da mı farklıdır? Yağan yağmurla birlikte iyice daralmaya başladı yüreğim. Barışa, sevgiye, dostluğa hasret yüreğim. Yüreğim ağrıyor be gülüm, taşa kesmiş sandığın yorgun yüreğim… ayhanongun@gmail.com