Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '10

 
Kategori
Güncel
 

Yakışıklı erkek güzel kadın

Yakışıklı erkek güzel kadın
 

Dmitriy Kononov


Yakışıklı ya da güzel bir bayana, çok yakışıklısınız ya da çok güzelsiniz dediğimizde, karşımızdaki şapşal şapşal, çok teşekkür ederim der ya da deriz.

Neden teşekkür ederiz ki? Organlarımız bizim değil doğanın eseridir. Kendimizi ne kadar da sahipleniyoruz, bu, bencilleştirilmiş insan ruhunu gösteriyor.

Hem, yakışıklılık ya da güzellik dediğiniz nedir ki? Mutlak bir şey de değil. Mesela, kuzguna yavrusu şahin görünürmüş derler, herhalde, biz bir fareyi ne kadar çirkin görüyorsak, fare de insanı o kadar çirkin görüyordur.

Yakışıklılık ya da güzellik demek ki, özel bir şey değil. Eğer insanüstü bir varlık olsaydık, yakışıklıyım güzelim diye kasılan insanları ne kadar da aptal bulurduk.

Çünkü insansan ancak anlamlıdır, onun ötesinde anlamsızdır.

Ama mesela, insan eğer adaletliyse, bu bir şey ifade eder insanüstü açıdan da, örneğin, böylelikle, dünyanın sadece insan denilen hayvanlara ait olmadığını diğer hayvanlara da ait olduğunu idrak edebilirdik.

Yakışıklılık ve güzellik, bize ait değil doğanın bir eseri olsa da, ya da yakışıklılık ve güzellik doğanın eseri olmanın yanında, mutlak değil göreceli bir değer olsa da, yine de bir gerçeklik olarak vardır.

Yakışıklı ve güzel, erkek ve kadınlar vardır.

Soru, bizim bir kişiyi hangi nedenle yakışıklı ya da güzel bulduğumuzdur.

Herhalde ilk akla gelen cevap, düzgün bir fiziği olmak denebilir. Ancak bu da soru konusudur. Düzgün fizikli olmak ne demektir? Buna cevap olarak, kategorik olmayan türevsel cevaplar verilebilir, hoş olmak, çekici olmak vs. gibi. Bu sorunun kategorik bir alt düzeydeki cevabı, simetrik olmak cevabı verilebilir.

Ama simetrik de nedir ki? İki çizginin paralel olmasına simetri diyoruz. Peki, iki çizginin paralel olması hoşumuza gidiyor da, birbirini kesmesi niye hoşumuza gitmiyor.

Ayrıca, iki çizginin paralel olması da yeterli değildir. Örneğin, iki gözümüz, yüzümüzün iki kenarındadır, bu bakımdan, aynı ölçülerde ise bir simetri vardır. Ama biz, bir yüzde iki gözün düzgün olarak yerleştiğini söylemek için bu simetri ile yetinmeyiz. Resim sanatında, iki gözün arasında, bir göz sığacak kadar boşluk yoksa, iki gözün yerleşimi güzel bulunmaz.

Buna göre simetri arıyoruz ama simetriden daha öte bir şey de arıyoruz. Çünkü, simetrinin tek bir şekli yoktur. Diyelim yüzümüdeki diğer uzuvlarla çok farklı simetrik ilişkiler içinde dağılım olabilir, ama biz bunların ancak bazılarına yakışıklı ya da güzel deriz.

Burada akla şöyle bir soru gelebilir. Zevkler ve renkler tartışılmaz diye. Bu gerçi o kadar doğru bir şey değildir, bunu tartışılabileceğini savunan estetik görüşler vardır. Ama, biz bunu doğru kabul edersek ve dersek ki, standart bir güzellik ve yakışıklılık yoktur. Dolayısıyla, neyi yakışıklı ya da güzel bulduğumuzu tanımlamaya çalışmak anlamsızdır denebilir. Birinin güzel bulduğunu başkası güzel bulmayabilir, onunkini de öteki bulmaz.

Bu düşünce doğrudur. Ama kısmen. İnsanlar kültürel varlıklardır, bu nedenle, çok farklı değerlere, normlara vs. sahiptir. Beğenilerimizde bu faktörler çok etkilidir. Ayrıca gündelik hayatta, bir şeyin güzel olup olmadığını düşünürken, bize ait olan faktörler dışında, baktığımız şeyin, konu dışı olan faktörlerini de hesaba katarız.

Bu farklılaşma da bir gerçeklik olmakla birlikte, yine de herkes açısından evrensel anlamda güzellik ve yakışıklılık kavramını ortadan kaldıramaz. Bunu kişisel deneyimlerimizden de biliriz.

Simetriyi aradığımızı ama daha ötede belli tarzda bir simetri aradığımızı anladık.

Bir sonraki kategorik soru, bu belli tarzdaki simetrinin kaynağının ne olduğudur.

Bunun bana göre tek cevabı insanoğlunun deneyimsel özellikleridir. Nasıl ki, kuzguna yavrusu şahin görünürse, insanoğlu da, kendi türüne özgü çizgileri ve açıları simetri kavramı diye üretir.

Bir modelleme yapar. Yukarda, simetri dediğimiz şeyi istiyoruz da, neden simetri olmayan şeyi istemiyoruz sorusunun ve simetrinin ötesindeki şeyin ne olduğu sorusunun cevabı burada yatıyor. O da, insanoğlunun tür olarak sahip olduğu çizgileri ve açıları biz BAZ alıyoruz. Güzeli ve çirkini buna göre belirliyoruz.

Bir şeye güzel ya da çirkin derken, onu güzel ya da çirkin olmayan şeyden ayırıyoruz. Ayırdığımız bireyler de, insanoğlunun türsel çizgi ve açılarından pay aldığına göre, bu güzel ve yakışılı dediğimiz bireylerde, daha üstün bir simetri arıyoruz demektir.

Peki, bu daha üstün simetriyi nasıl belirliyoruz?

Hım?

Sonuçta tüm insanoğlunu baz alıyoruz, ama, şu çizgi ve açı değil de, neden öteki çizgi ve açı bize daha hoş ve düzgün geliyor?

Bunun, çizgilerin ve açıların kendi doğası ile ilgili bir olgu olmadığını anladık. Tek kaynagımız tüm insanlar.

Bazı teoriler vardır, örneğin dolgun kadınları erkeklerin niçin çekici bulduğuna ilişkin soruya, onun doğurğanlık dürtüsünü daha çok tetiklediği gibi cevaplar verilir. Bu teorileri ciddi olarak incelemiş değilim, ama şöyle etli butlu, iri memeli her kadını çekici bulmak gerekirdi o zaman, ama bu öyle değildir.

Bir olasılık olarak acaba şöyle bir şey mi yapıyoruz? Tüm gördüğümüz insanları, adeta aritmetik olarak zihnimize yazıyoruz. Sonra bunların medyarırı modunu filan alıyoruz. Yani istatistiki ortalamalarını ve ideal bir kadın erkek tipolojisi yaratıyoruz sezgisel olarak. Sonra da, her gerçek bireyi, bu tipolojiye vuruyoruz, ona yakınsa güzel ya da yakışıklı diyoruz.

Sanırım Lacan’ın her erkeğin ya da kadının kafasında bir ideal karşı cins imgesi olduğu ve onun etkisi altında olduğunu söylediğini hatırlar gibiyim. Ama bu ideal tabiki kültürel öğelerin etkisin altında olabilir. Bizim aradığımız bunun ötesinde bir şey.

Bir diğer olasılık olarak ise şunu yapıyor olabiliriz: Tüm gördüğümüz insanların istatistik ortalamasına değil de, her bireydeki en güzel bulduğumuz çizgi ve açıları zihnimize kayıt ediyor olabiliriz. Tabi bu sav zayıftır. Çünkü, zaten neyi neden güzel buluyoruz diye soruyoruz. Güzel bulduğumuz şeyi kaydediyoruz dersek, bu sonucu neden yapmak olurdu. Ama tabi, eğer bir tanrı kanıtlaması için uğraşıyoruz olsaydık, bu yöntemi izlerdik ve savımızı kanıtlardık(!).

Bu ikinci olasılığı şöyle modifiye edebiliriz: Her bireydeki, en işe yarar, yani işlevsellik taşıyan yapıları zihnimize kayıt ediyor olabiliriz. Bu birikimlerden ideal çizgi ve açılar elde ediyor, ve sonra bu işlevsel etkilenmeyi, estetik etkilenmeye dönüştürüyor olabiliriz.

Bu izah, bir kadının, iri kalçalı iri memeli, ince belli olmasını açıklar diyelim ya da bir erkeğin güçlü yapılı olmasını vs. ama bir erkeğin ve kadının yüz olarak güzelliği ya da çirkinliği nasıl köken bir işlevselliğe dayandırılabilir?

Üstelik bu iki durum birbiriyle çelişebilir. Yüz olarak güzel buluruz, ama beden olarak çirkin ya da tersi.

Bunun şöyle bir cevabı olabilir. İşlevsellikten estetiğe geçen çizgi ve açıların, her yerdeki benzerini güzel buluyor olabiliriz. Bu yüzdeyse, o yüzü güzel buluyor olabiliriz. Örneğin, iri kalçalı, ama kıçı yere yakın bir kadına göre, kıçı daha yukarda kadını daha düzgün buluyor isek, burun ile ağız arasındaki mesafeyi de bu bakış açımıza göre farkında olmadan oraya taşıyor olabiliriz.

Özünde saf hiçbir şey yoktur. Saf hiçbir insan ve aynı kategori içinde yer alacak saf hiçbir şey yoktur.

Yukardaki izah denemeleri analitik bakış açısıdır. Mesela, kusursuz bir çember yoktur, düşünce, çemberi kusursuz kabul ederek düşünür. Kusursuz çember yok diye, çember yok demez. Onu analitik olarak matematikselleştirir.

Sonuç olarak, insanoğlunu gördüğümüz tüm bireylerini istatistiksel olarak zihnimize kodluyoruz, bunun içinde işlevsellik taşıyanları estetize ediyoruz ve düzgün çizgi ve açı modellemeleri yapıyoruz. Bireyin bu modellemeye yakın ya da uzaklığına göre ona güzel ya da yakışıklı diyoruz.

Bu değerlendirmemiz elbette tinsel kıstaslarla da biçimleniyor. Nasıl biçimliyor, hangi değerlendirme önce geliyor ve nasıl sentez üretiyor ve başka sorular konu dışıdır.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..