Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Yalan!

Yalan!
 

Nihayet ayağıma bir bir takılan taşların hepsini temizleyebileceğim…

Bu kez karmaşık cümlelerin olmadığı dümdüz bir yolda ilerleyeceğim, her zaman istediğim gibi. İsteyip de o kargaşadan asla kurtulamadığım gibi. Başarı deneni yakalayamamak gibi…

En başından başlayıp, uzak diyarlardan getireceğim anlatılacakları. Sade, yalın ve yalnız…

Evet yalnız bir hikaye bu. Biricik kahramanı olan küçük çocuğun okuldan eve, evden okula karşıdan karşıya geçişlerinde bazen kara saplandığı ufacık bir söylenti. Anlatmaya bile değmeyecek hatıra yığını…

Dersin birinden diğerine atlarken beynine doldurulan iyiler, pekiyiler var bir de. Onun için ne anlam ifade ettiği sorgulanmadan ezberletilen mecburi istikametler. Yolun sonu işte orada ama daha çok gidecek mesafen var. Koş, haydi koş! Yetiş varıştaki hediyene diye bağıranların kıs kıs gülüşlerinin ardında “Bilmiyor ki hepsi yalan!” deyişleri ve söylenenlere kanan küçücük bir çocuk.

Sırtında ders kitapları, hedefi tam karşısı. İçinde bin bir korku; sınav sonuçları, başarısızlık, bir de köpekler… Biter deyip dayanmaya çalışması, lakin asla yanında olmayan sırdaşları. Evet, maalesef yapayalnızdı her zaman; giderken, gelirken, ödev yaparken, sınava girerken… Ancak yalnızken hiç bağırmadı, yalnız birkaç kez ağlamıştı gizliden gizliye, o kadar.

Kar dolu kaldırımlardan çok uzaklara götürülüverdiğinde sımsıcak diyarlarda bulmuştu kendini. Sıcağı hiç sevmezdi, soğuk günlerde yalnızlığını korumak için sımsıkı giyinebilirdi ya ondandı nefreti. Fakat küsmek olmazdı, kaçmak kabul edilemezdi. O yüzden yine yürüdü, gitti, geldi belirlenmiş rotasında. Bu defa biraz uzundu yolu ya ne dinleyen çıkardı ne de gören onu.

Onu yap, bunu yap derken çevresindekiler gülümsemeye başlamıştı. Sanmıştı ki hazine dolu sona kavuşmayı başarmıştı. Gerçeği anlaması ise o kadar kısa sürmüştü ki yedi yıllık maratonuna çabucak başlamıştı.

Bu maratonda neler görmemişti ki. İlk aşkını, ilk reddedilişini, bir daha reddedilişini, yanlış anlaşılmaları, zayıf yazan sınav kağıtlarını, yüzünde patlayan tokatı, gece vakti eve gelişleri, buna rağmen öss denilen zımbırtıyı alt edemeyişini, yalanları, dalga geçişleri, kardeşinin büyümesini, spordan nefret edişini, bisiklet süremeyişini, tabi ki yine yalnızlığı…

Tadına baktığı onca şeyi hazmedemeden daha da hızlı koşup meslek sahibi etmişti kendini. Tıpkı yaşamı gibi kargacık burgacık, tanımlanamayan, ben buyum deyince ağızların açılıp o ne ki? dendiği saçma sapan bir unvan…

Evet, nihayet ayağımın etrafında birikmiş taşları temizliyorum yolun sonundaki sandığa varmayı umut ederek. İçinde gizli olanın mutluluk olduğunu varsayarak ilerliyorum bu kez. Ve maalesef sanıyorum ki – hatta eminim ki – ona ulaştığımda hiçbir şey mükemmele dönüşmeyecek. Karamsarlık değil benimkisi, köşe başındaki tabelayı okuyorum sadece:

“ YALAN! ”

F.ü. 3 Kasım 2008 Pazartesi 23:55
 
Toplam blog
: 33
: 527
Kayıt tarihi
: 17.01.08
 
 

Mesleği: Fizyoterapist… Uğraşısı: Gönlünden kopan parçaların birleştiği haliyle sözcüklere biçim ..