Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '08

 
Kategori
Günübirlik Turlar
 

Yalnız ve güzel bir köy;Uçmakdere

Yalnız ve güzel bir köy;Uçmakdere
 

Fotoğraflar bana ait.Uçmakdere halkına bir kez daha teşekkürler...


Uçmakdere, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı bir köy.Daha önce iki kez program yapmamıza rağmen kötü hava koşulları nedeni ile iptal etmiştik.Ancak yeni sloganımızı “asla pes etme”olarak kabul ettikten sonra (Allah korusun)doğal afet, hastalık ve ölüm harici hiçbir kuvvet bizi yoldan alıkoyamıyor.O yüzden, yağmurlu bir İstanbul sabahında Uçmakdere’ye doğru yola koyulduk

Otobanı takip eden yolda kâh açan, kâh yağan havanın Trakya’ya özgü renklerini ilgiyle izleyerek Tekirdağ’a ulaştık.Ali Usta’dan gezi menümüz oluşturan Tekirdağ köftesini aldık.Biraz ilerledikten sonra Barbaros iskelesi istikametinden sahil bandını izleyerek Uçmakdere istikametine ilerlemeye başladık.Bu güzergahı yağmurlu havalarda asla tavsiye etmem.Yaklaşık 5 km.toprak yol bir hayli bizi zorladı.

Güneşin bulutların arasından Marmara Denizi üzerinde yaptığı ışık oyunlarını hayretle izledik.Dondurucu soğuk ve yağmura rağmen fotoğraf molası vererek bu eşsiz manzarayı ölümsüzleştirdik.Köyde aynı havayla karşılaşma düşüncesi hepimizi korkuttu.Ancak yaklaşık yarım saat sonra köye vardığımızda bizi ince ince yağan bir yağmur ve daha sakin bir hava karşıladı.

Köyün bu yağmurlu havadaki görüntüsü aklıma “Üç Maymun”filmi ile Cannes Film Festivalinde “En İyi Yönetmen” ödülünü alan Nuri Bilge Ceylan’ın ödül törenine damgasını vuran “yalnız ve güzel ülkem” cümlesini getirdi.Kurşunî gökyüzünün yağmurları altında yalnız ve güzel bir köy Uçmakdere.

Köy meydanı sayılabilen bir yere aracımızı bırakarak tipik Trakya köy evlerinin oluşturduğu sokaklara bıraktık kendimizi.Köyde karşılaştığımız kişiler gayet hoşsohbet ve sıcakkanlı.”Bu yağmurda ne işiniz var burada” diyorlar, gülerek.Bizim sloganı söylüyoruz, kahkahayı basıyorlar.”Soğuk ve yağmura kafa tutulur mu”diyorlar.Haksız da sayılmazlar hani.Ama biz zevkle köyün daracık sokaklarına akmaya devam ediyoruz.

Pek çok ev yıkık, dökük, bakımsız.Pencereden , kapıdan bakan teyzeler, ablalar var.Hepsinin yüzü gülüyor ama gözlerinde bir umutsuzluk var.Fakirlikten yakınıyor bir ablamız hoşbeşten sonra.”Buralar güzeldir ama paran yoksa güzel değildir”diyor.Onca fakirlik, yoksulluğa rağmen “Allaha Şükür” diyor, ”Allaha Şükür”...İşte bizi bin yıldır ayakta tutan harcın çimentosu...Bir kuru ekmeğe, sağlığa, şükretmek ve arkasından tevekkül.Anadolu’mun, Trakya’mın köylüsünü tanıdıkça Kurtuluş Savaşı veren bu toprakları, bu insanları 80 yıldır fakirlikten kurtaramadığımız için kendi kendime utandım...

Az ileride biri bize sesleniyor.”Gel be ya, boşver fotoğrafı, ver bi cıgara hele”diyor, yanaşıyoruz biz de.Genelde içmem ama yolculuklarda ince sigaralardan bir paket alırım, uzatıyorum.”ooo, ne süslü şeymiş be canım”diyen ahbabımın sigarasını yakıyorum hemen.”Çocuklar cama çıkın , abiler televizyona(!) çeksin sizi”diyor.Çocuklar cama geliyor ancak hemen içeri kaçıyor, fotoğraflayamıyoruz ne yazık ki.Eşi de geliyor kapıya, ”size adaçayı vereyim”diyor, itiraz etmemize bakmadan elimize tutuşturuyor.”Parasını vereyim” diyorum, para çıkarıyorum ama “bir çocuğum öldü, ona dua edin yeter”diyor.Kocasını işaret ederek “dağ taş bunlarla dolu, bizimki toplasın işi ne “diyor.Kocası da bir âlem”ben kahveye dolanıcam, parayı orada alırım”diyor ama karısından şaka yollu bir yumruk geliyor sırtına.Helalleşerek ayrılıyoruz yanlarından.Köylümüz için düşündüklerim perçinleniyor.

Köyün hemen her köşesi ayrı bir fotoğraf konusu.Ancak yağan yağmur ve kapalı hava bizi çok zorluyor.Seri bir şekilde fotoğraf turumuzu tamamlıyoruz.Arkadaşların toplanmasını beklerden karşıda Sağlık Evi tabelasını görüyoruz.Kendi aramızda konuşurken bir amca yaklaşıyor ve “bakmayın tabelasına ne ebesi var ne doktoru”diyor.”En yakın doktor 35 km ötede Şarköy’de, o da yetişebilirsen”diye ekliyor.”Kaç tane kadınımız, bebemiz doğumda telef oldu, doğunun hesabı yapılırken batının adını unuttular, burası İstanbul’a bir saat”diyor, susuyoruz...

Biraz üzgün, biraz şaşkın yavaş yavaş toplanıyoruz.Sıra yemekte tabiki.Sahildeki yazlık tesislerin olduğu yere gidiyoruz.Köyden birkaç kilometre aşağıda.Bir büfenin mangalını kullanarak ateşimizi yakıyoruz.Normalde ateş yakma işi bana ait ama tuvalet ihtiyacım için uygun bir aramak zorunda kaldığımdan görevi devrettim.Uzun aramalara rağmen bir WC bulamadım.Az ilerideki kampingin tuveleti demir kapılarla kapalı, büfenin tuvaletinin adı tuvalet, gerisini anlayın artık.Karşıda bir inşaat var, inşaat dediysem, binanın dışı duruyor ama dauvarları kırılmış içinde tadilat yapıldığı belli.Mutlaka bir tuvaleti olmalı, hemen oraya yöneliyorum.Girişte ufak bir güvenlik odası var, gencecik biri var içeride.”Binada müsait bir tuvalet olup olmadığını”soruyorum.Arka tarafta kendi kullandığı tuvaleti gösteriyor, kurtuluyorum.Ama sürpriz;su akmıyor.Kapının arkasında bir kovada su var ama.O da olmasa yandım ki ne yandım.Bu tip yerlerde bu sıkıntıyı hep çekeriz nedense.Bir de burası yamaç paraşütü ve dağcıların uğrak yerlerinden.Bu tip hazırlıkların olmaması büyük bir ihmalkârlık.

Genç arkadaşıma teşekkür ederek inşaatı soruyorum, şarap fabrikası imiş.Tekel özelleştikten sonraki sahibi Mey İçki, Fransızlara satmış.Onlar da tadilat yapıp tekrar işletmeye açacaklarmış.Güvenlik olarak çalışıyormuş.O da tekrar ediyor köyde duyduklarımızı “maaşın varsa, sigortan ödeniyorsa buraları iyidir” diyor, el sıkışıp ayrılıyorum yanından.Mangaldaki görev beni bekliyor.Büfenin yan tarafındaki lokanta sahibi gelmiş, bayanları kendi tesisine kabul ederek ihtiyaçlarını görmelerini sağlamış ben yokken.”O kadar yazı yazdık kaymakamlığa, buraya umumî tuvalet yapılsın diye, bizi dinleyen yok, siz de internetten yazın bu kepazeliği”diyor.İşlerini soruyoruz”şükür”diyor, ”oksijeni bol buranın, Japonlar iki kere ölçtü, hayret etti”diyor.”Yazın daha şenlikli, yazın gelin”diyor.

Mayıs ayının 2. haftası Hava Şenlikleri yapılıyormuş, Talip Bölükbaşı beyin İnönü Toplantıları aracılığı ile havacılığa aşinalığımız var.”Muhakkak Mayıs’ta tekrar geleceğiz”diyoruz.Uçmakdere’nin yağmurlu ve soğuk havanın da etkisi ile tanıklık ettiğimiz hüzünlü ve yalnız havasının, Mayıs ayındaki şenliklerde yalancı bir iyimserliğe kendini bırakacağını biliyorum.Ama gelecekten o kadar da ümitsiz değilim.Mutlaka sefaletin ve cehaletin yenildiği bir Uçmakdere’yi fotoğraflamak için tekrar geleceğiz...biliyorum, istiyorum.

* * * * * * * * * * * * * *

Blognot: Tüm cep telefonu operatörlerinden 3919 YANGIN yazarak Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçağı alım kampanyasına 6 YTL katkıda bulunalım.6 YTL ormanlarımız için umut olsun.Ayrıntılı bilgi için :

http://www.thk.org.tr/2005/anasayfa.htm

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..