Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Yalnızlığı yalnız bırakmak...

Yalnızlığı yalnız bırakmak...
 

Yalnızlık...
Sanki okur okumaz iç burkan bir kelime gibi görünüyor, değil mi? Gerçekten öyle mi dersiniz? Hanginiz gün oldu da alıp başını gitmek istemedi güzel bir bilinmezliğe doğru? O güzel bilinmezliğe gitmek isterken en sevdiklerinizi kısa bir süreliğine de olsa yanınızda istemediniz büyük bir ihtimalle. Çünkü ortalama her insan bilir ki, en sevdiklerimizden bile zaman zaman ayrı kalmak taze bir soluk oluverir yıpranmış ilişkilerimize.

Montaigne'in Denemeler'ini kaç kez okudum, hatırlamıyorum. Ama kuşkusuz okuduklarımın pek çoğu silinmez izler bıraktı ruhumda. Bir anlamda yaşam koçum oluvermişti Montaigne, gençlik yıllarımda. Yalnız kalma isteği bir anlamda ayrılma, uzaklaşma isteğidir sevdiklerimizden. Montaigne bu ayrılık sürecini öyle güzel anlatmıştır ki Denemeler'inde.

Herkes kendi hayatından bilir ki her gün birbirini görmenin tadı başka ayrılıp kavuşmanın tadı başkadır. Ayrılıklar benim yakınlarıma sevgimi tazeler ev hayatımın tadını artırır...der ve başka bir paragrafta da çok sevdiği dostuyla ( Etienne de la Boetie ) ilgili şunları yazar;

Bir yere gitmek ona hoş geliyor yahut bir işine yarıyorsa uzakta olması bana yanımda olmasından daha tatlı gelir. Kaldı ki haberleşmek olanağı varsa insan ayrı düşmüş de sayılmaz. Ben vaktiyle dostumdan ayrılmada yarar bile buldum. Birbirimizden uzaklaşmakla hayatımızı daha fazla doldurmuş olanaklarımızı genişletmiş oluyorduk. Başka başka yerlerde o benim için yaşıyor keyfediyordu ben de onun için.Hayatın tadını bir aradaymışız gibi çıkarıyorduk. Hatta bir aradayken birimizden biri işsiz kalıyordu. O kadar kaynaşmıştık ki ayrı ayrı yerlerde olmakla aramızdaki gönül birliği bir kat daha zenginleşiyordu.

Ursula K.Guin ise yalnızlıkla ilgili şunları yazmış;
Herkes aslında yalnızdır...Ve anlaşılmak ister, ama hiçbir zaman bir başkasını tümüyle anlayamayız...Ve hepimiz bizi çok sevene bile bir parça yabancı kalırız...

Sonra da ' Bilgiye, kendimizi bilmeye ihtiyacımız var...Kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerekir...Çünkü gölgemizle yüzleşebiliriz; böylece belki de büyüdüğümüzde, güçlenip toplum içinde sorumlu yetişkinler olduğumuzda, dünyada yapılan kötülükler, katlanmak zorunda olduğumuz adaletsizlikler, azap ve acı karşısında çaresizlikle teslim olmaya, ya da gördüklerimizi inkar etmeye daha az eğilimli oluruz...' diye eklemiş.

Kendi gölgemizi görmek için en çok yalnızlık gerekmez mi bize? Kalabalıklar içinde nasıl göreceğiz gölgemizi, onca başka gölgenin arasından?

Yalnızlık...Özellikle geceleri bir karabasana dönüşen o iç yakıcı duygu. Gerçekten öyle mi dersiniz? Bir ağaç gibi tek ve hür olma arzumun depreştiği bir günde düşündüm bütün bunları. Ormanı biraz geride bırakmak, kendi gölgemi görmek istedim diğer gölgeler benim gölgemin üstüne düşmeden. Anladım ki yalnızlığın bambaşka bir tadı var; ruhu otayan, dinginleştiren, kendimizle yüzleştiren, içimize önyargısız bakmayı kolaylaştıran.

Yalnızlığımı yalnız bırakmamak istedim açıkçası. Mavi kelebeğin kanatları kadar kırılgan yüreğim dinginleştiğinde dönerim ormanıma. Gölgem, diğer ağaçların gölgesiyle kucaklaşıverir özlemle. Özlemeyi özledim, yalnızlığımı yalnız bıraktığım günlerde.

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..