Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

23 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yalnızlık...

Yalnızlık...
 

Radikal'in Cumartesi ekinde "face'in book u çıktı" şeklinde bir yazı vardı. Taşınma telaşına geldi, okuyamadım. Facebook'da fazla vakit geçirmiyorum, malum dikkat dağınıklığı. Dikkatı dağınık birisi için bir sirk orası. Bir sürü şey görüyorum, hiç bir şeye odaklanamıyorum. Bu tarz ortamların benim için birinci dakikadan itibaren book'u çıkar zaten. Packman hariç. Ona da bir otistik gibi odaklanıp oynuyorum. Son skorum 125,000. Var mı yarışan?

Bu sabah bir mesaj aldım. Sen Acıbadem ilkokulundan Kerem misin, diye. "Yes, darling" diye mesaj yazdım geri. Ben de ne zaman beni bulacaklar diye bekliyordum. Hepimiz Neoyuz. İnsanları sevmediğimden değil, ama geride kalan insanlar geride kalmıştır artık. Geride kalmış olmalarının bir sebebi vardır. Özel bir sebebe gerek yoktur, en azından ilişkinin devamı için yeterli motivasyon bulunamamıştır.

"Facebook" ise bir alettir. (tool diyeceğim, vallahi en doğru kelimeyi buılamadım. Araç mı? Evet evet, araç!)

Facebook ise bir araçtır sadece. Bir motivasyon değildir. O sebeple bulunmak, çok arzu edilebilir bir şey değil benim için...

... diye düşünürken arkadaşımdan ikinci bir mesaj daha geldi :

"hala yeşil şişede süt içiyor musun" diye...

hemen yazdım, "yaktın beni esra, genç yaşımda ateşlere attın beni esra" diye. Sonrasında gözaşları bir kere daha kirpik barajında...

***

Ben ilkokulda beslenme saatinde süt içerdim. Küçük yeşil bir şişem vardı. Annem yanıma süt koyardı. Gazoz içtiğimi pek hatırlamıyorum. Sütün beni akıllı-güçlü-kuvvetli yapacağına inanmıştım. Motive olmuştum. Zaten doğal olarak biraz daha güçlü-kuvvetliydim. Zaten 6 yaşımdan beri spor yapıyordum. Bir de süte gerek var mıydı, bilemiyorum... Çünkü zapt edemediğim bir enerjim vardı. Tüm ders boyunca öğretmen korkusuyla sinen, saklanan sinsi bir enerji ve devamında 10 dakikalık tenefüste azan, taşan bir enerji...

Beni maymun gibi ağaçlara tırmandıran, arkadaşlarımı kafa kafaya vurdurup onlara illallah getirten, kafamı yardıran, başkalarının kafasını yardıran, kol, burun kıran bir enerji... Bütün bunlar kavgalarda olmuyor üstüne üstlük. Hep oynarken oluyordu. Evet, hep oynarken...

***

Yeşil süt şişesi yetmemişti ki, üstüne bir de fotoğrafımız geldi. Fotoğrafın en önünde, en solda, dağınık saçlı çocuk benim. Bütün fotoğrafın ekseni hafif duvara doğru dönükken, herkes üşümüş civciv yavrusu gibi birbirine sokulmuşken vücud dilimde hafif bir aykırılık fark ettim. Poz vermeyi sevmezdim. Hele ki böyle kalabalık pozlara girmeyi hiç sevmezdim. O sebeple mi bilemiyorum.

O sebeple mi yoksa girdiğim hemen her ortamda yaşadığım tarifsiz yabancılığın bir parçası mı bu... Doğru cevabı bilmiyorum.

***

Olacak şey değil ama... Yani fiilen değil ama haydi işte zihnimizde bir blog ya da yetmedi bir Türkiye fotoğrafı çeksek şimdi, yine o köşeye çömelmiş gibi hissediyorum kendimi. Ben her an kaçmak üzereyim ya da aklımdan geçenleri söylediğim anda kuyruğuna teneke bağlanacak kediyim, yağmurda ıslanmış, sıçana dönmüş...

Zihnini ve sağduyusu kenara bırakmış, kemik ve kastan kurulu bir milletiz biz şimdi. Aşırı milliyetçiliğin nasıl bir bedeli olacağını unutmuşuz, hiç öğrenmemişiz gibi. Annemin elini bırakmışım da semt pazarında kaybolmuşum gibi.
Zihnimde Bahçeli ve Türk'ün meclis açılışındaki samimi tokalaşmalarının olduğu fotoğraf, sanki ilkokul fotoğrafımdan bile önce çekilmiş gibi...

Hakkımızda hayırlısı.

Saygılarımla

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara