Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Yalta' da sadece seks yok!

Yalta' da sadece seks yok!
 

Geçen hafta 4 günlük bir YALTA gezisine katıldım. Yalta, Sochi, Minsk, Kiev gibi eski “doğu bloğu” ülkelerine genelde bayii grupları ilgi gösteriyor. Şirketler, bayiilerinin sattıkları ürünlerinin karşılığında kendilerine bu turları hediye ediyorlar. Bu nedenle olsa gerek, bu ülkelere aileleri de içeren turlar pek yapılmıyor. OYSA... bu bölgeler gerek görsel gerekse tarihi açıdan her kesimi cezbedici yerlerdir.
Ör. YALTA...

Yalta’nın Coğrafi, demografik ve Tarihi özelliklerini daha aşağıda bulacaksınız. Ancak başta belirtmeliyiz ki, tarihte “Dünyanın Paylaşıldığı Yer” olarak geçen bu bölge, başta oksijen deposu sayılabilecek havası, tabiatı, sarayları, denizi, sağlık turizmi ile görülesi önemli şehirlerden biridir. Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin “bodrum”u sayılan Yalta; gece yaşantısı, restaurantları, barları, şık, modern ve güzel gençleri ile birçok avrupa şehrini de aratmayacak özelliklere sahip. Ör. bir toplum bilimci ise bu bölgelerde ki kızların güzelliğini şöyle açıklıyor; Savaşlarda ölen milyonlarca Rus askerleri dolayısı ile, kadın-erkek oranı %70’e-30 a kadar düşmüştür. Neredeyse 3 katına ulaşan kadın sayısı nedeni ile rus erkekleri tercihlerini “daha güzeller” lehine kullanmış ve bu nedenle yeni nesil gerçekten “güzel”. Artık doğrumudur yanlışmıdır bilinmez ama, yadsınmaz bir gerçek var ki “kızları gerçekten güzel”... Otelleri Fabrika sanki. 1000, 2000 yataklı Sovyet dönemi otelleri hala en yoğun kullanılan oteller. Ör. Bizim kaldığımız YALTA otelini fotoğraflamak istedim. Bahçede 50m geriye gitmeme rağmen 3 karede ancak oteli görünteleyebildim. Yabancı yatırımcılar yavaş yavaş bölgeye butik sayılabilecek tarzda oteller inşaa etmeye başlamışlar. Zengin Ukranyalılar için ise birkaç mütahidimiz çok lüks ve yüksek “rezidans”lar inşaa etmiş. Gurur duyduk.
Gençlerin tabiri ile piyasa “Lenin Meydanı”nda. Kaykay yapanlar, Hip-Hop’cular, hava basanlar burada. Lenin heykeli; en muhteşem haliyle tam karşısındaki Mc.Donald’s ı ve onun palyaço heykelini selamlıyor. Kemikleri sızlıyor mudur acaba?. Her gittiğim şehirde mutlaka halk pazarlarına giderim. Genellikle Azeri satıcıların ön plana çıktığı bu pazarlarda ilgimi en çok ıspanak dahil yüzlerce çeşit “turşular” ve balık pazarı bölümünde ki “kalkan” ların ucuzluğu çekti. Pazarın hemen dışında yaşlı Ukraynalı kadınlar bütçelerine katkı amacı ile el işi örtü veya hediyelik eşyalar satıyorlar. Asgari ücretin halen 700 grivna (140 usd) olduğu bu ülkede emekli aylıkları ise 350 grivna (70 usd) civarında. Yine bu pazarda Sovyetler birliğinden ayrılan ülkelerin etnik restaurantlarına rastlamak mümkün. Gerçek Tatar böreği’ni, Gürcü yemeği kara lahanadan yapılan Horçi’yi, Lobyo Phala’yı, Türkmen Katlama’sını, Şekşeki’sini, Kırgız Kat-kat Tokoç’u, Özbek Pilavı’nı burada tadabilirsiniz. Bir gece de Ermeni restaurantına gittik. Lehçeli Türkçe konuşan sevimli garsonumuzdan menü’yü istedik. Aynen yazıyorum; Chee kufta (yani Çiğ Köfte), Shish Kebab, Lüle Kebap, Kaburga, Kadın Budu Kufta, Lahmajoon, Mantı, Tass Kebap, Sını Kufta (Sini Köfte), Yalanchy Sarma (Yalancı dolma), Pandjar Tourshi (Pancar Turşu), Basterma (Pastırma), Soujookh (Sucuk), Pilaf, Patlıjan, Fassoulia Plaki, Fassoulia Salata, Piaz. E dedik pes... Bu kadar mı benzerlik! Olur. Benzeri duygulara Yunanistan’da, Lübnan’da, Suriye’de, Balkanlarda da kapılıyorsunuz. Kim “kaşıdıysa” bizleri “kötü kaşımış” gerçekten....

Yalta’ya gidiş ve dönüş yaklaşık 140 km mesafede ki Simferopol üzerinden. Ve bu iki şehir arasında dünyanın en uzun “troleybüs” hattı mevcut. Yine bu yol üzerinde ne olduğu, neye yaradığı bakınca anlaşılmayan binlerce 10m2’lik “klübe” var. Rehberimize sorduk, nedir bunlar? diye, Ukrayna hükümeti yeni bir reform uygulayacakmış. Üzerinde ev olan devletin tüm arazileri ev sahiplerine bedelsiz verilecekmiş. Bu kanunun çıkacağını duyan, devlet arazisi üzerine oturması imkansız da olsa 10m2’lik ev! ler inşa etmiş. Ukrayna şimdi dağ taş bu klübelerle dolu.

Hadi bakalım ciddi verilere;

Dünyanın Paylaşıldığı Yer “YALTA”
Yalta, Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin güney sahilinde, Karadeniz kıyısında yer alan, 170.000 nüfuslu sahil kasabasıdır Özerk cumhuriyetin başkenti Akmescit’ten 79 km güneyde, iki burun arasındaki büyük dağların ortasında yer alıyor. Bir tarafta Ayudağ’dan, öte tarafta Simeiz’e kadar uzanan bir bölgenin ortak adıdır aynı zamanda. Yalta bölgesi Foros'tan Gurzuf'a kadar yaklaşık 70 km'dir. Etrafındaki köy ve kasabaları ile beraber Yalta her bir yanı ayrı bir güzelliğe ve doyumsuz manzaralara sahip Kırım'ın ve hatta Ukrayna'nın en büyük uluslararası tatil ve sağlık merkezidir. Yaz mevsiminde nüfusu 500.000’lere rahatlıkla çıkmaktadır. Sayılı otel, sanatoryum (sağlık amaçlı otel) ve devrim öncesi yapılmış villa tarzında tatil merkezleri, daçalar (SSCB döneminde Politbüro üyelerinin yazlık evleri) vardır. Ukrayna'nın yazlık başkenti sayılır. Bütün Sovyet coğrafyasının en ünlü turizm merkezi olarak kabul edilen Yalta, elbette ki bunu hak edecek pek çok zenginliklere sahiptir. Batılılar, Kırım dağlarından Karadeniz'e kadar uzanan zarif servi ağaçları arasında kalan Yalta'yı Carmel Kaliforniya Fransız Rivierası ile Yunanistan sahil kasabalarının birleşimi gibi görmektedirler.

“Dünyanın Paylaşıldığı Yer” olarak bilinen Yalta, bu yakıştırmayı 1945’deki meşhur yalta konferansı’na ev sahipliği yapmasından dolayı almıştır. Çar II. Nikolay için 1911’de yaptırılan Yalta yakınlarındaki Livadiya sarayı’nda bu tarihi konferansın izleri itina ile korunmaktadır.

İklim
İklimi ılıman olup, Akdeniz iklimine benzerdir. Yıllık ortalama sıcaklık 13.2 derecedir.

Tarih
Bronz çağından beri insanlık için bir yaşam alanı olmuş bölgede Yalta adı ilk defa 12. yüzyılda Arap coğrafyacı İdrisi tarafından Kıpçak (Polovtsian / Kuman)'ların kenti Calita (Dzhalita) olarak kaleme alınmıştır. Kaynaklarda 1145 yılında bu adı aldığı söylenir. Başlangıçta Kırım'ın güney sahili Feodoro krallığının bir parçası idi. Sonradan 14. yy’da Cenevizlilerin kolonisi oldu. 14. yy İtalyan haritalarında adı Healita veya Etalita olarak gösterildi. 15. yüzyılda şehir depremle sarsıldı. Depremden sonra Rumların ve Ermenilerin bölgeye yerleşmesiyle bölge Yalta olarak anılmaya başlandı. Bazı kaynaklara göre şu an kullanılan Yalta adının Yunanca'daki sahil anlamına gelen "yalos" kelimesinden geldiği sanılmaktadır.

Bölge 1475’te Türk egemenliğine girdi. Yalta Kırım hanlığı ve Osmanlı dönemlerinde, çevresindeki diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi tarım ve balıkçılık ile geçinen Kırım Tatarları ile Anadolu Türklerinin birlikte yaşadığı bir yerleşim yeriydi. 1542 tarihli Osmanlı Tahrir defterine göre Yalta üç mahalleli bir köy görünümündeydi ve idari açıdan İnkerman kazasına bağlıydı.

1783’te Yalta Rus egemenliğine girdi. Bu tarihte Yalta 13 evden oluşan bir balıkçı barınağı idi. Yalta Rus işgalinin ardından, ikliminin güzelliği sayesinde, Çarlık ailesi ve Rus zenginleri tarafından sayfiye yeri olarak tercih edilmiş, pek çok saray ve konağın yapılmasıyla 1838'den sonra hızla büyüyerek kasaba hüviyetine bürünmüştür. 1860 yılında terapist profesör S.P.Botkin bölge ikliminin birçok hastalığa iyi geldiğini anlamış ve Çar 2. Aleksander'a bölgede bir sağlık ve tatil merkezi yapmasını tavsiye etmiştir. Şehir böylece 19. yüzyılda hızla soyluların rağbet ettiği bir sayfiye merkezi özelliğini almaya başlamıştır. Günümüzde bölgede 144 adet irili ufaklı terapi merkezi bulunmaktadır. En önemlisi 1. Syechenov Yalta Fizik-Tedavi Metodları ve Tıbbi İklimbilim Araştırma Enstitüsü'dür.

Genç Mark Twain bir vaktini Yalta'da geçirmiştir. Şair Stepan Rudansky (1834-1873) burada yaşamıştır. Yaşadığı ve öldüğü evde anıt plaket asılıdır. Ünlü Ukraynalı bayan şair Lesya Ukrayinka da bir kür tedavisi için Yalta'da bulunmuştur. Trajik bir ölümle hayatı son bulan Ukraynalı bayan ressam Alla Horska da Yalta'da doğmuştur. Ünlü Rus yazar Anton Çehov hayatının son yılları olan 1899-1904 yılları arasında Yalta'da yaşamıştır. Kirova sokağında yaşadığı villa müze olarak hizmet vermektedir. Yazar Yalta'da "The Lady with Lapdog", "The Cherry Orchard" ve "The Three Sisters"ı kaleme almıştır. Müze evde yazarın edebi eserleri, fotoğrafları, kişisel eşyaları, yazarın o günlerden kalma tıbbi çantası ve Rahmaninov'un çaldığı piyano sergilenmektedir. Yatak, oturma ve çalışma odası öldüğü yıl olan 1904'teki gibi aynen kalmıştır. Çehov gibi bir başka yazar Biryukov'un evi de şu anda müze olarak kullanılmaktadır.

Livadiya Sarayı (Beyaz Saray), 1911
Yalta'dan 3 km ötede Livadiya'da Mohabi tepesinde, sahil tarafında saray-park kompleksidir. Çar II. Nikolay için 1911'de yazlık saray olarak yaptırılmıştır.

Bizans, İngiliz, Gotik ve Arap mimarisinden de izler taşıyan saray İtalyan Rönesans tarzında 1910-1911 yılları arasında mimar Nikolay Krasnov tarafından inşa ettirilmiştir. İnşasında beyaz Kırım graniti kullanılmıştır. O dönemde pek moda olduğu üzere, sarayın bazı bölümlerinde ve arka bahçedeki çeşmede İslami motifler kullanılmıştır. Bahçe kısmı, özellikle sütunları, mermer fıskiyesi ve mükemmel kafes oymalı avlu kapısıyla İtalyan Bahçesi görünümündedir. Saray içinde bir tarih müzesi ve bir de resim galerisi vardır.

Çar II. Nikolay inşaat tamamlandıktan sonra saraya sadece iki defa gelebilmiştir. Çar ailesinin yazlık sarayı olarak ünlenen Livadiya, 1917 İhtilali’nden sonra sanatoryuma çevrilmiş, 1993 yılında da müze haline getirilmiştir. 1917 İhtilali döneminde ağır bir yağmaya uğrayan saraydaki kıymetli eserlerin pek çoğu hala kayıptır. Bir kısmı ise, çeşitli Avrupa ülkelerinden satın alınarak yeniden saraydaki yerlerine konulmuştur.

Saray dünya siyasi tarihi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. 4 - 11 Şubat 1945 yılında Stalin, Churchill ve Roosevelt'in savaş sonrası Avrupa'nın geleceğini tartıştıkları Yalta Konferansı sarayda gerçekleştirilmiştir. Bu tarihi toplantının anısına üç lideri sembolize edecek şekilde sarayın avlusuna dikilen üç palmiye ağacına günümüzde de itina ile bakılmaktadır.

Saray Lope de Vega'nın ünlü komedisi "Samanlıktaki Köpek" filmine de ev sahipliği yapmıştır. Sarayda çara ait çok sayıda meşhur şarap mahzenleri de vardır.

Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar :
Ukrayna’da genellikle oteller turistlerin pasaportunu otele giriş yapılan gün alarak seyahat sonunda geri verirler. Bu süreç içerisinde kimlik olarak otelin kartı veya anahtarını kullanılır.

Ukrayna’ya girişte yanınızda en fazla 3000$ nakit para sokabilirsiniz. Bunun üzerindeki miktarı pasaport kontrolünden sonra yeralan gümrük formlarına yazıp onaylatmanız gerekmektedir. 10.000$ üzerindeki miktar banka aracılığı ile ülkeye sokulabilir.

Pasaport ve vizeler Ukrayna'ya girişte ciddi bir şekilde incelenir. Turistik vize ile giriş yapıp iş için geldiğini söyleyenlerin giriş yapması olanaksızdır. Dolayısıyla amacınıza Uygun vize ile girmek ve bunu girişteki formlara yazmak ve görevliye bunu doğru şekilde açıklamak gerekmektedir. Özellikle münferit seyahatlerde otel rezervasyonunun yapıldığını belirten "voucher" Ukrayna'ya girişte ibraz edilmelidir. Başta süt, süt ürünleri ve balık olmak üzere, özellikle ülkemizde görülen kuş gribi vakalarından sonra yiyecek maddeleri girişi yasaklanmıştır.

Özellikle haftasonları ve bayramlarda normal alkol seviyesini aşmış kişilerden uzak durmakta fayda vardır. Geceleri karanlık ve sakin park ve küçük sokaklara girilmemesi önerilir.

Para bozdurulması konusunda döviz bürosu ve banka gibi resmi kuruluşların kullanılması sahte para ve kur farkı gibi sorunları ortadan kaldırır. Kredi kartlarının kullanılması ise tavsiye edilmez.

Ukrayna'dan satın alınan ve yapım tarihi 50 yıldan fazla olan her türlü eşyanın Ukrayna dışına çıkarılması için Ukrayna Kültür Bakanlığı'ndan yazılı izin alınması gerekmektedir. Yapım yılı 100 yılı aşan her türlü eşyanın Ukrayna'dan çıkartılması yasaklanmıştır.

 
Toplam blog
: 305
: 4038
Kayıt tarihi
: 23.01.07
 
 

Kayseri doğumlu, 1977'den beri Sektörde (Otel, Çarşı, Yurtdışı Acente, Profesyonel Turist Rehberi..