- Kategori
- Anılar
YANGIN ÇIKARACAK KADAR...
............EVDE YANGIN ÇIKARACAK KADAR ÇALIŞKAN.........
(Köyüme Mektuplar-25)
Sana ışık tutana sırtını dönersen, göreceğin sadece kendi karanlığındır. Descartes
Nihayet ben de ilkokul bire başladım. Tabii şimdiki okuldan önceki kerpiç okula gidiyordum. Bir öğretmenimiz vardı. Adı Mehmet Yılmaz. Okulumuzda bu adda iki öğretmen vardı. Benimki genç olanı idi. Isparta’nın Zengibar köyündendi. Çok severdim. Adını ve köyünün ismini hiç unutmadım. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin. Vefat etti ise Allah rahmet eylesin. Her fırsatta bizimkilere;
- Bu çocuğu okutun. Bu çocuk okur... derdi.
Sonraki öğretmenlerimin hiç birinin adı aklımda kalmadı
İlkokul birinci sınıfa giderken bir 23 nisan bayramında kerpiç okulumuzun önüne bir naylon/traktör römorku çektiler. Kanatlarını açıp yatırdılar. Akşam konuşmalar yapılacak, çocuklar şiir okuyacak, küçük piyes oynanacak, bayram kutlaması yapılacaktı. Bu bayramda öğretmenim bana da görev verdi. Şiir okuyacaktım. Bayramdan önce provalar yaptık. Öğretmenim bana, şiiri okurken, ayağımla sertçe yere vurmamı öğütledi. Şöyle idi;
Ben bir küçük askerim
Sınırlarda gezerim
Bayrağıma göz dikenin
Kafasını ezerim.
Utanarak çıktığım sahnede şiiri hatasız okumuştum. Kafasını ezerim derken de ayağımı sertçe yere vurmuş, şiiri pekiştirmiştim. Heyecandan alkışları hiç duymadım.
Öğretmenimin verdiği ödevleri eksiksiz yapardım. Gündüz yapamamışsam idare lambası ile, yattığım ikinci kattaki odama çıkardım. Yer yatağıma uzanır yattığım yerden idare lambası ışığında dersimi yapardım. Dersimi bitirince idare lambasını söndürür öyle uyurdum. Böyle zamanlarda uyuyana kadar karanlık ve yalnız olmaktan çok korkardım. Uyuyana kadar çok korkular çektim.
Bir gün yine böyle yapmıştım. Ama ders çalışırken uyuya kalmışım. Tabii idare lambasını da söndürmemişim. Uyurken ayaklarımı iyice karnıma çekmişim. Böyle yatmaktan usanıp uzatmaya kalkınca yanıyor, geri çekiyorum. Uykum arasında bir şey anlamıyorum. Bu bir kaç defa tekrar edince uyandım. Yorganın ucunu kaldırıp içine bakınca kıp kırmızı ateş gördüm. İçerisi de yoğun duman olmuştu. Var gücümle;
- Ev yanıyooooo
diye bağırdım. Babam koştu geldi. Yatağı içe katlayıp topladığı gibi dışarıya attı. Uyuya kalınca yorganı idare lambasının üzerine atmışım. Pamuk yorgan alev almamış, ama için için yanmış. Yoğun duman çıkarmış.
Böylelikle ev de, biz de yanmaktan kurtulmuştuk.
Bu olaydan sonra zaman zaman;
- Nerede ise evi yakıyordu..
veya yerine göre
- Evde yangın çıkaracak kadar çalışkan.
Olduğum söylenir oldu.
Ben ilkokula başlamadan önce okuma yazmayı öğrenmiştim. 1958 veya 1959 yılı. İlkokul birden ikiye geçmişim. Tatilde yayla olsun diye Mehmet dayımın yanına Düziçi’ne gönderdiler. Dayım beni görünce çok sevindi. Sarıldı.
- Okumayı öğrendin mi? dedi.
Okumayı ben okuldan önce öğrenmiş olduğumdan biraz da kendime güvenli;
- Öğrendim tabii. dedim.
İçeriye karısına seslendi.
-Osman okumayı öğrenmiş. Bir şey getir de okusun.
Kendisinin okuma yazması yoktu. Benim öğrenmiş olmama çok sevinmiş, bunu hanımına da göstermek istemişti. Hanımı biraz gecikti. Evde okuyacak bir kitap, bir gazete veya benzeri bir şey yoktu. Daha doğrusu okuyacak hiç bir şey yoktu.
Bir müddet sonra elinde bir kâğıt ile geldi. Bir ilaç prospektüsü. Yazıların çoğu Latince. Hık mık okumaya çalıştım. Okumamdan ben memnun olmadım. Ama ilaç prospektüsünü şimdi bile okuyamam ki. Dayım okumamdan memnun oldu. Beni çok taltif etti.
Okuma yazma ile ilgili bu anımı da hiç unutmam. Daha sonraları genç yaşta vefat eden Mehmet Öner dayıma Allahtan rahmet diliyorum.
Sonraki yazımıza (Hayata Mektuplar-26) ile devam edelim.
Bütün köylülerimi ve arkadaşlarımı sevgi ve saygı ile selamlıyorum
Osman COŞKUN