- Kategori
- Blog yazarları tartışıyor!
Yargı İşini Yapsaydı Bu Ülkede Oluk Oluk Kan Akar mıydı?

Düşleri griye bezenmiş bir toplumun yetme kuşaklarıyız… Bildiğimiz en yalın gerçeğin ölüm çığlıkları olduğu bir coğrafyada büyüdük. Çocukluk günlerimde başladı ölümlerin zihnimi işgal etmesi. Maraş, Çorum, Sivas, 16 Mart, Bahçelievler, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil, Doğan Öz, Ümit Kaftancıoğlu ve daha daha nicelerinin ölümlerini radyoların o kendisine has mekanik ses gıcırtılarından dinlemeye başlamıştım.
Bitmediki…
Oysa her şeyin yeni başladığını, ölümlerin sadece provalarının yapıldığını 1980 sonrasında yaşamımı sürdürmeye çalıştığımda anlamıştım. Yeni ölümler daha can alıcı, daha bir can yakıcı hali ile ruh dünyama kamçı vuruyordu.
İlk Erdal Eren ismini duymaya başlamıştım ve her okula gidiş anımda, mahalle arası konutların duvarları yazılara bezenmişti; “Erdal Erenler ölmez” diye. Kimdi bu çocuk? Neyin nesiydi? Niçin öldürmek istiyorlardı Erdal Eren’i?
Ve bir sabah sonrasında Erdal Eren’in idam edildiğini öğrenmiştim. Öğrenme hayatımın en vurucu gerçeği ile yüzleşmiştim. Sonraki yıllarda daha bir can alıcı oldu bu coğrafyanın gerçekleri. Düşleri griye bezenmiş olanların aşına kan doğrandı bu topraklarda.
Sene 1990’lı yıllar olduğunda, artık bütün gerçekler tüm çıplaklığı ile yüzümüze şamar gibi iniyordu. Dile kolay, 20 bine yakın faili meçhul cinayetin işlendiği bu topraklarda artık her şeyin bir bir anlamını yitirdiğine tanık olduk.
20 binlere yaklaşan faili meçhul cinayetler…Bütün mesele bu işte. Gerisi boş laftır.
Bütün mesele bu dedik ama pek tabiki bütün mesele bu değil. Ülke yakın tarihi faili meçhullerle dolu. Kronolojik sıralamayı tekrar yapmanın bir anlamı yok.
Bu ülkenin yargısı yargı olsaydı, bu coğrafyada bu kadar pervasız bir şekilde, bunca insan faili meçhule kurban gider miydi? Bu ülkede yargı işini yapmamıştır. Bu ülkenin yargısı, suçluları korumuştur ve suçluları koruyarak vicdanlardan oluk oluk kan akıtmıştır. Bu ülkenin yargısı, suçların üzerini örtme işlevi görmüştür. Uzantısı olan Adli Tıp Kurumu ile birlikte bir suçlu aklama merkezi haline dönüşmüştür.
Anayasa değişikliğine yönelik can alıcı noktanın, yargı erkinin revizyonuna yönelik olduğu açıktır. Kendilerini devletin en imtiyazlı gücü olarak gören yargı erkinin, elindeki gücün törpülenmesi ve daha demokratik bir yapıya kavuşturulması ülke geleceği açısından kısmende olsa önemli bir gelişmedir. Zira, bu hali ile ülke yargısı vicdanlarda akacak kan bırakmadı. Ve bu ülkenin yargısı, vermiş olduğu onca kararla şaibeli hale düşmüştür, revize edilmesi şarttır. Hatta ve hatta bir çok can alıcı dava kararları yeniden incelenmeli, yeniden karara bağlanmalıdır. Bu denli sorgulanan, bu denli yoğun bir şekilde eleştiri yağmuruna tutulan, ve kararlarının her birinin altında binbir türlü şaibe olan yargının yeniden revizyonuna farklı kılıflar aramanın bir anlamı yoktur.
Hayırcı cephenin derdi, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan.
Bu cephenin başka derdi yok. Ne faili meçhuller, ne onca katliamlar bu cephenin ilgi alanının dışında. Onca yaşanan kanlı olaylara yönelik davaların nasıl sonuçlandığına, bu davaların hangi merhalelerde üst yargı organlarınca gidişatının değiştirildiğine bir baksalar, eminimki her birisinin yüzü buram buram kızarır. Özellikle anlamakta güçlük çektiğim kesimler aleviler ve kendisini solda tarif eden kimi sosyalist çevreler. Bu kesimlerin anayasa oylamasında hayır cephesinde olmalarının mantığını kavramakta zorlanıyorum. Hadi Kemalist çevreleri anladık. Dertlerinin ne olduğu alenen ortada. Dertlerinin yargı vesayetinin sürmesi ve AKP ve Recep Tayyip Erdoğan ne eylerse biz karşısındayız zihniyeti. Peki ya bunların arkasına takılan alevilerin ve kimi sosyalist çevrelerin hayır cephesinde yer almalarının mantığı nedir?
Sözüm özellikle Alevileredir.
Sivas Madımak katliamının yargı sürecini takip etmelerini tavsiye ederim kendilerine. Ayrıca Gazi Mahallesi olaylarının yargı sürecinin nasıl seyrettiğine bir bakmalarında fayda vardır. İşte o zaman Hayır cephesinde olmalarının ne denli mantıksız bir zemine oturduğunu alenen göreceklerdir.