Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Kenan Evren'in "Halk Bizi Akladı" Demesini Kim Duymak İster?

Kenan Evren'in "Halk Bizi Akladı" Demesini Kim Duymak İster?
 

Rejimimizin pek bir güzel olduğuna dair çok çeşitli yerlerden bol miktarda telkinler almaktayım. Zira bu telkinlere göğsümün her zerresinin kabarma emareleri göstermesi gerekirken, aksine hüzün kokan gülme krizlerine kendimi kaptırıyorum.

Bir defa... Güzelliklere gark olmuş ve her yanından yağlar ballar akan bu rejimimizin güzelliklerini ve sağladığı imkânları her nedense görebilme hususunda mahir olma sorunu yaşadığımı itiraf edeyim. En nihayetinde balık hafızalı bir toplumuz ve daha dün akşam ne yediğimiz tartışma konusu olsa, apışıp kalırız.

Başımıza çuval geçirildiği için gözyaşını sular seller gibi akıtanlar, yüksek perdeden onurumuzun ne menem bir şekilde çiğnendiğini pek bir güzel anlatıp, ara yerlere gül kokulu cümleler koyarak okuyanın gönlünde fetih eylemi gerçekleştiriyorlar.

Çuval hadisesinde “Klasımız sarsıldı” diyenlerin, alternatif önerilerini merak etmekteyim bu klası tekrar yerli yerine koyabilmek adına. Mesela savaş tamtamlarını daha bir kalın hali ile mi çalsaydı bu memleketin muktedirleri. Ve karşınızda ABD…Klasımız kurtulmuş olacaktı öyle sanıyorumki!

En sonunda, bir de İsrail giriverdi ara yere ve kurşun kusarak, katillerin önde giden devleti olduğunu bir kez daha dünya aleme gösterdi. Ama klasımızıda iki paralık etti! Acep alternatif tavrınız ne olurdu böyle bir durumda? Hepi topu beş milyonluk minnacık bir ülkeyi hep birlikte bir tükürük savurarak boğsa mıydık? Mevcut muktedirlerin bu eksik kalmış tavrından dolayı mı rahatsız oluyoruz? Bir kalem geçelim bunları. Bekâra eş boşama kolaycılığından başka bir şey değildir sarsılan klasımızın külfeti, hemde ucuz popülizmdir tavır olarak öne sürülenlerin her bir zerresi.

Klasımızın pek bir buram buram halleri ile sarsıldığı gerçek hadisenin, bu ülke topraklarında yaşanmış olan binlerce faili meçhul cinayetler olduğunu söylesek çok mu tuhaf kaçar? Böyle bir mevzuunun ancak Latin Amerika ülkelerinin darbe sonrası süreçlerinde yaşanan kayıplarından örnekler vererek dile getirir ve hayıflanırken, kendi burnumuzun ucunda boğazına kadar katliamlara bezenmiş bu topraklarda geçtiğini nedense hiç aklımıza getirmeyiz. Hatta ve hatta “Yok böyle bir şey” diyebilecek kadar pişkin bir surat haline dönüştürüveririz zihnimizi.

Hadi her şey bir yanada, laik cumhuriyetimizin topraklarının en iç sınırlarında bu ülkenin aydınları, yazarları vede çizerleri yakıldı mı yakılmadı mı? Bu devletin hangi yetkili organı bu vahşet hakkında iki kelam laf etti? Çere çöpe müdahale hususunda eline su döktürmeyen yüce ordumuzun komutanları, Sivas’ta insanlar cayır cayır yanarken neden kıllarını kıpırdatmadılar? Sonrasındaki dava süreçleri ise akıllara ziyan değil miydi? Valla benim onurum kor kömür oldu ve yıllarca Sivas doğumlu olduğumu söylerken “Yananlardan mısın, yakanlardan mısın?” sorusuna muhatap oldum.

Çuval hadisesinde klası pek bir sarsılan yurdumun milliyetçi vatanperver laik solcuları, Sivas vahşeti sonrasında ne yaptılar? Söyleyelim, “Mollalar İran’a” diye bas bas bağırdılar. Çünkü onlar için fiili katilleri hedefe oturtmak çok kolaydı. Aynen Uğur Mumcu’nun öldürülmesi sonrasındaki gibi. “Mollalar İran’a” sloganıyla. Oysa bir MİT görevlisi şöyle bir açıklama yapmamış mıydı Oral Çalışlar’a, “Biz, zaman zaman kitlelerin gazını almak için, kitleleri serbest bırakırız”. Aynen böyle işte. Ve hedefe oturttuğu, gazı alınacak kitlelerin önüne sürdüğü insanlar, en nihayetinde bu toprakların lanetlileri olduğu için fazlaca kafaya takmamak gerek. Zira böyle bir vahşet sonrasında kimsenin klasıda sarsılmayacakdı değil mi?

Ne diyordu Mehmet Ağar, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya “Bir tuğla çekilirse, her şey ters yüz olur”.

İşte bütün mesele bu.

Her şey ne kadarda açık oysa. Bütün bu kanlı vahşetlerin altında o çok elinizden kayıp gidecek olan laik devletimizin sorumluluğunuda görmeyip, çer çöple klasın sarsıldığını ileri sürerek, halen bu devletin o köhnemiş hallerinin devamına onay vermek için ancak ve ancak bu ülkenin balık hafızalı bir ferdi olmak gerekiyor.

Bu ülkenin, bu toprakların, bu devletin koca bir tarihinde top yekün kan vardır. Kendimizi neden kandırıyoruz? Örnekleri saymakla bitiremeyiz. Bu kanlı tarihi övünç olarak addedip, böyle bir yapıyı savunmayı türlü veciz laflarla meşrulaştırmaya yönelmek kadar garip bir durum düşünemiyorum.

Hadi dedinizki “Dersim’de isyan vardı” ve bu isyan sonrasında kitlesel imha hareketini meşrulaştırdınız. Peki ya “Varlık Vergisi” rezaletini meşrulaştıracak bir kılıf var mı? Ya 6-7 Eylül rezaletini meşrulaştırabilir mi bu memleketin pek devlet sever milliyetçileri? 27 Mayıs darbesi sonrası meşru bir iktidarın başındakileri ipe çekme rezaletini nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz?

Hadi bunlar bir yana…

Gelelim daha yakın zamanlara. 12 Eylül öncesi kanlı günlerin bütün bir planlayıcısının devlet olduğuna dair kamuoyunda güçlü bir algı varken, birçok kanlı suikast eylemlerinin altına devletin olduğuna dair güçlü bir kamuoyu algısı varken, böyle bir devletin kurumlarının ellerinden kayıp gitmesine, sular seller gibi gözyaşı döken ve hele hele kendilerini birde bu düzenin solunda tarif eden bu garip zihin dünyasını tanımlamakta ne yalan söyleyeyim, ben bir hayli zorlanıyorum.

Bu ülkede çocukları gözaltında kayıplara kurban gittiği için yirmi yıldır sektirmeden Galatasaray’ı mesken tutmuş” Cumartesi Anneleri” vardır. Çuval hadisesinde onuru sarsılanlar, bir zahmet gözünü bu annelerin dramına çevirsede, onurun ne hallere gelmesi gerektiğine dair en yalın örneğe tanık olsalar.

Demek ki onur…

Susurluk Davası karar aşamasındayken, bu gün üzerine pek bir titrenen HSYK, aman elimizden kayıp gidecek ve sanki bu memleketin düşman kuvvetlerinin eline geçecekmiş gibi bir algı dünyası yaratan zihniyetin, Susurluk Davasını nasıl ters yüz ettiğini bilmiyor muyuz? Bu dava sürecinde yaşananlar onurumuzu hiç sarsmadı değil mi? Bu memleketin bir vekili, bir polis şefi ve bir eli kanlı katili aynı arabanın içerisinde sobelenince, devletinize dair neler hissettiğinizi çok merak etmekteyim doğrusu?

Susurluk hadisesinin baş aktörlerinden ve şimdilerinde baş aktörü konumundaki İbrahim Şahin isimli zaata, bu ülkenin Adli Tıp Kurumu nasıl bir rapor vermişti? Bir hatırlayın bakalım. Alın bu devleti öpün, sevin, okşayın. Bol bol bu devleti kutsayın.

Efendim AKP emperyalistlerin oyuncağıy mış? Doğru söze ne denir? Lakin AKP oyuncaktıda, bu ülkenin devri iktidarları emperyalizmin nesiydi? Bu ülkenin ordusu, yargısı ve bilcümle kurumları emperyalizmin nesi oluyordu? Sanki AKP emperyalizmle dirsek temasına girmişte, bu ülkenin çok laik, çok aydın, çok cumhuriyetçi diğer parti ve kurumları emperyalizmle hiç dirsek temasında olmamış. Örtki ölem…

Gelelim referandum hadisesine.

Henüz daha onbeş yaşındaydım Hikmet Çetinkaya’nın yazılarını okumaya başladığımda ve başımı yastığa koyup, uykuya dalar dalmaz başlardı kâbuslarım. Yüzünde sakalı çember olmuş zebaniler, sabah uyandığımda baş ucuma çöreklenmiş, beni pişireceklermiş gibi hissederdim. Sabah olurdu, her şey aynı tas, aynı hamam yuvarlanıp giderdik. Ama içimizde hep bir korku vardı. Öyle bir korkuyduki bu, bir gün şeriat gelecek ve hepimizin canını okuyacaktı. Aradan koca bir yirmibeş yıl geçmiş. Ne ortada bir şeriat var, nede başka bir şey. Antalya sahillerinde, denize nazır sevgililer öpüşüp koklaşıyor ve sıcak günlerin tadını çıkarıyorlar. Turistler bütün bir Antalya’yı istila etmişler, her yanda gezinti yapıyorlar. Esnaf dört gözle turistin yolunu gözlüyor üç beş kuruş kazanmak için. Diğer şeyler kimsenin umurunda bile değil. Yaşımız olmuş kırk ve halen birileri, yani o alışılmış olan birileri, korkular salıyor topluma, “Yargıyı ele geçiriyorlar” diyerek. Kim bu ele geçirenler? Düşman askerleri mi? Pek tabiki değil. Yargıyı ele geçirecek olanlar bu ülkenin lanetlileri. O lanetliler bu ülkenin yargısını ne münasebet ellerine dolayabilirler efendim. Onlar sadece vergisini versin ve askere çağrılınca koştura koştura askere gitsin. Devletin kurumlarına müdahale etme hakları yoktur zira bu ülkenin lanetlilerinin. Bu kurumlar ki düzenin has bekçisi olan yargı, bu toprakların lanetlilerinin inisiyatifine geçerse, “yargı yargı olmaktan çıkar ve bağımsızlığını kaybeder” diyorlar. Sevsinler o çok bağımsız yargınızı. Allah aşkına bu yargının neresi bağımsızdı? Her verdiği karar siyasi değil miydi? Bu yargı darbecilerin inisiyatifinde şekillenirken, bağımsız olduğu kabul ediliyor ve ortada meşruluğu sorgulanan bir anayasa etrafında örgütleniyor bu yargı, ama nedense yargı üzerinde kısmi bir değişikliğe gidilince, kızılca kıyamet kopuyor ve yargı bağımsızlığını kaybetmiş oluyor güya. Bir kalem geçelim bu tip argümanları. Yargı senin elinde olunca bağımsız, senin elinden gidince bağımlı yargı oluyor güya. Hayır efendim, senin iktidarın sarsıldığı için kıvranıyorsun. Bütün mesele bu kadar basit. Yargı bu ülkede hiç bir zaman bağımsız değildi ve yargı mensuplarının nasılda darbecilerin önünde ceket iliklediklerini halen hatırlamaktayız.

CHP çıkmış bas bas bağırıyor, “Anayasanın İç Hizmet Kanunu olan 35. Maddesini değiştirelim” diye. Neymiş efendim, “Neden AKP buna yanaşmıyor?” diye soruyorlar. Ne olacak AKP bu teklife yanaşırsa? Güya efendim orduya darbe yapma yetkisini Anayasanın bu maddesi veriyormuş. Ne olacak bu madde kalkınca? Darbe yapmak isteyen ordu, Anayasa bize bu yetkiyi tanımıyor diye darbe mi yapmayacak? Bu denli saçma bir öneri ile televizyon programlarına çıkıp kendilerini gülünç duruma düşürmekten öteye başka bir şey yapmıyorlar. Sanırım iki yüzlülük denen şey bu olsa gerek.

Pek tabiki referandumda “Evet” kullanacağım. Bu “Evet” AKP’yi sevdiğimden mi? Haşa… AKP ile en küçük bir sosyal ve siyasal düşünce bağım bile olmaz. Ama “Evet” kullanacağım referadumda.

Çünkü;

Herşey bir yanada, yaşı doksandört olmuş darbeci başı Kenan Evren’in, ömrünün son demlerinde, 13 Eylül sabahı kalkıpta “Halk bizi akladı” deyip, Marmaris sokaklarında kasıntı halleri ile dolaşırsa, işte benim ruhum buna dayanmaz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..