Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

16 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

Yargı reformu diyenlerin derdi başka bizim derdimiz başka

Yargı reformu diyenlerin derdi başka bizim derdimiz başka
 

Herkesin bildiği gibi demokrasilerde yasaları halkın egemen olduğu” Yasama” yapar ve bu yasaları bağımsız yargı uygular. Yargının bağımsız olarak uygulamalarının yasalara uygun olup olmadığı da üst mahkemelerce denetlenir. Üst mahkemelerin de her demokraside olduğu gibi denetimi gerekli organlarca sağlanır. Burada kriter siyasi olup olmamak değildir. Kararların yasalara uygun olup olmadığıdır.

Bizim demokrasimize bakıldığında halkın önünde bir oligarşik yapının halk tarafından alt edilememesi sorunu ve kısır döngüsü vardır. Bunun nedeni de katılımcı bir demokratik yaşamımızın olmamasıdır. Çok kötü dernek ve siyasi parti yasası olan bir ülkede nasıl katılım olsun ki? Örgütlenmenin öcü gösterildiği bir ülkede kim devleti kendine ait hisseder ki? Zaten bu örgütlerin içinde de aynı devlet gibi bir oligarşik yapı duvarı vardır. Bunu aşamayan halk yapılan örgütlemenin de kendini temsil etmediğini anlamış ve bu konuda pes etmiş durumdadır. Halk yabançılaşmıştır; sisteme, örgütlere-siyasi partilere- ve devlete.

En çok eleştirilen ve anti demokratik görülün konulardan biri de parti kapatmalarıdır. Yargı reformundan yana olan bazı demokratlar ve eski solcular/yeni liberal demokratların bugünlerde AKP/ DTP ve diğer kapatılmış partilerin kapatılmasına karşı olduklarını iddia edenlerken AİHM kararlarından haberleri olmasa gerek. AİHM, demokratik düzenle bağdaşmayan bir devlet ve toplum tasarımı benimseyen siyasal partilerin kapatılabileceğini kabul etmektedir. AİHM kararlarında, siyasal parti kapatmaya ancak çok zorunlu durumlarda başvurulabileceğini; siyasal parti programlarının her zaman gerçek niyeti göstermeyeceğini, o nedenle partilerin uygulamalarının da çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Burada asıl kriter demokratik sistemi yok edecek eğilimlerin demokrasiyi kullanarak iktidarı ele geçirip demokratik yapıyı tahrip etme veya diktaya gidiş ihtimalinin çok güçlü hissedilmesidir. Yasa buysa bu kuralı aşacak eylemlerde bulunmayacaksın, yoksa partin kapanır. Bu kadar basittir bu tartışma. Hukuk bunu uyguluyor diye suçlamayacaksın. Eğer erkin varsa bunu değiştireceksin. Bu sistemde bu düzeni kökten değiştirmek gibi bir ideolojisi olan parti iktidara gelebiliyorsa bu yasaları değiştirme erkine de sahip olunabilir. Ana kural demokratik iskeleti bozmamaktır. Bunun kriterleri de çok nettir.

Bana kalırsa parti kapatılmamalı, buna karşılık o partinin içindeki yasaya ve demokrasiye aykırı söylemleri olan bireylerin o parti ve/veya örgütten yargı tarafından atılması gereklidir. Yine bu bağlamda demokrasi her şeyi söyleme özgürlüğü de değildir. Herkesin ortak mutabakata vardığı terörle organik bağları olan, terörü teşvik edici ve övücü söylemler ve hakaret sınırlarının da çok net belirtilmesi gereklidir. Anayasa göre kabul görmüş bir parti, tek başına eylemsizdir, dolayısıyla eylemi yapanlar cezalandırılmalıdır. Ancak var olan yasalar bunu gerektirmektedir ve buna biz artık yorum yapamayız. Sadece yasanın değişmesi konusunda yapacaklarımız vardır. Bunu da yasama yapabilir. Yasama yasayı değiştirmeden yargı yanlış yapıyor heyyamcılığından artık kurtulmamız gerekir. Eşitlik ana unsurdur. Yargının yargısına kimsenin söyleyecek sözü yoktur. İtirazımız, var olan yasanın adaletli uygulanması ve bazı kişi ve kurumlar için delinmemesidir. Bu delinmeler hukuka/adalete güveni azaltmaktadır.

Siyasi parti, dernek ve kooperatiflerin delege sistemi ve yapısının demokratikleşmesi de bu sorunların bir diğer önemli tarafıdır. Bu kurumlar demokratikleşmedikçe kimse demokrasi adına bir arpa boyu yol alamaz. Demokrasi “Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.” Bu doğru hukuk yapmakla olur, bu da yasamanın/parlamentonun işidir. Halk bu bağlamda göreceli olarak egemendir. Bunun görecelilikten kurtulmasının şartı yine bu oligarşik yapıdan kurtulmamızı sağlayacak yasaları yine yetkilendirilmiş iktidarın yapması gerekir. Demokratik açılım böyle olur. İçi boş laflarla ve ona buna çamur atarak ve korku salarak demokrasi açılmaz. Yasaları uygulamakla egemen olunmaz. Egemen olan yasaları yapanlardır, sorumluluğu ve ithamları yargıya atan siyasetçilerin yaptığı tamamen demogojidir.

Demokrasinin kurumsallaşması çok önemlidir. Zaten insanoğlu devleti neden istemişti ve gelirlerinin bir kısmını vergi şeklinde neden bu kurdukları devlete vermeyi kabul etmişlerdi? Tabi ki huzurlu bir yaşam, adalet, güvenlik gibi ana sorunlarını halletmek için. Aksi taktirde kimse devlete boyun eğmeye ikna edilemezdi. Dolayısıyla hukuk ve devlet bireyler üstüdür. Hukukla devlet ayrılmaz bir bütündür. Tarih bize göstermiştir ki adaleti doğru ve eşit uygulamayan devletlerin ömrü kısadır. Demokratik devlet bireylerin tercihlerinin bir toplamıdır ama bireylerin her şeyin üstünde olduğu bir sistem değildir. Bireycilikten amaç bireyleri toplumsal yaşamın içinde huzur ve mutluluğunu hedef almaktır. Yani devleti bu bağlamda sadece bu yoldaki araç olarak görmektir. Yoksa bireylerin hukuku ve devleti yok sayarak keyfi davranması bağlamında özgürleşmesi anlamı taşımaz. Toplumsal yaşam içinde yaşamak bir kurallar manzumesine uymayı gerektirir. Bunun tersi de anarşidir.

Bugünlerde yargıda reform söylemi çok konuşulur oldu. Yapılan anketler de vatandaşlarımızın adaletten hoşnutsuz olduğunu göstermektedir.

Halkın büyük çoğunluğunun yargıda reform olması gerekir derken kastettiği, uzayan ve yıllarca bitmeyen, çok yavaş olan davaların hızlandırılmasıdır. Yoksa sorun yasaların doğru uygulanmadığı ve siyasetçilerin hukuka müdahil kılma konusunda değildir.

Sıkıyönetim yasaları gibi uygulamaları olan DGM hukukunun ve onun yerini alan özel yetkili mahkemeler gibi uygulamaların son bulması ile isteklerdir bunlar. Yoksa kimse savcılara ve hakimlere talimat veren siyasileri talep etmemektedir.

Bu bağlamda yargının derdi başka, güncel siyasilerin derdi başka, halkın derdi başkadır.

Sapla samanı karıştırıyoruz galiba!..

 
Toplam blog
: 105
: 3914
Kayıt tarihi
: 05.11.08
 
 

İ. Ü. İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler 1989 mezunuyum. 1993'ten beri uluslararası fındık ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara