Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

Yarım kalan masal...

Yarım kalan masal...
 

imageshack.us


Bir vardı bir yoktu, bir vakitler krallar, sultanlar, efendime söyleyeyim padişahlar vardı…

Bu kişiler uçsuz bucaksız toprakların sahibiydiler! Hem sırf toprakların da değil, o topraklar üzerinde yaşayan insanların da, aynı zamanda…

Ben diyeyim altın saraylar, siz deyin inciler, zümrütler içinde yaşarlardı.

Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındaydı…

Sözlerinin üstüne söz söyleyen olmazdı!

O topraklar üzerinde yaşayan insanlara “Halk” deniyordu, Kral, Padişah, Sultan da insandı, ama halktan sayılmazdı…

O ne derse yapılırdı, danışmanları da vardı tabii ki, hizmetçileri, çeşnicibaşısı, cariyeleri falan ama kimse “Neden ama padişahım?” diye soramazdı, hele halktan biri padişah ile konuşamazdı! Biri çıkıp da dese “Açlıktan ölüyoruz padişahım…”, padişah emir verirdi “Tez ola kesin kellesini!” Neden mi, koskoca padişaha halktan biri nasıl der açım diye, padişah bozulur sonra, memnun değil mi yoksa halkım benden diye… Yaa, böyle işte… Sonracığıma… Ha? Çeşnicibaşı mı, padişah öldürülmekten, zehirlenmekten korkardı, ya yemeğimin içine zehir kattılarsa diye endişelenir, endişelendiğinde asabi olurdu! Çeşnicibaşı padişahın yemeğinden yerdi, çeşnicibaşı ölmezse, padişah yemeğini yerdi…

Herkes korkardı padişahtan, çocuklar bile! Neden mi, ayol neden olsun, şimdi diyelim ki terzi bir çocuğun babası, padişahın danışmanlarından biri gelip de diksin diye bir şey ısmarladı. Diyelim ki, danışmanın istediği gibi dikti terzi, ama padişah beğenmedi, ya da danışman yanlış tarif etti dikilecek şeyi, hayde… Kesilir gider adamın kellesi… Çocukcağız da bilirdi bu işlerin böyle işlediğini, korkuyla yaşarlardı işte hep o yüzden…

Kimse konuşamazdı onların hakkında, bu padişah, kral, sultan dediklerim hep en iyiyi bilir, en doğru olanı yaptıklarını sanırlardı. Mesela gün gelir, gazeteyi yasaklarlardı, hop, bir başka gün resim yapmayı falan!

Mesela, padişahım şunu şöyle yapsak diye bir öneri de sunulamazdı! Haşa!...

Böyle, korka korka yaşarlardı, aç bile olsalar padişah önlerinden geçerken tokmuş gibi dururlar, hasta iseler hemen sağlıklı gibi yaparlardı… En çok da alkışlamak öğretilmişti bu halk dediğim insanlara, hep alkışlanmak istediklerinden, alkışlamayan olursa çok bozulurlardı! Bozulunca sinirleri gerilir, asabileşirlerdi… Asabileşince celallenir, bağırıp, çağırıp ortalığı ayağa kaldırırlar, sonra da alkışlamayanları, diğerleri ibret alsın diye, meydanlarda darağacına asarlardı!

Sonracıma kuzucum, masal bu ya, günlerden bir gün…

- Gülgün Teyze!

- Hı kuzucuk?

- Masal mıydı yani bu anlattıkların şimdi?

- E sen masal anlat diye tutturmadın mı ki?

- Alemsin sen Gülgün Teyze!... Masal bi kerem çookkk eskilerden olur, televizyondan haberleri izleyip

izleyip masal diye bana yutturmaya çalışma!...

- !

- Yaşım küçük diye anlamıyorum sanma! Parmak sallaya sallaya konuşuyorlar ya haberlerde televizyonda,

hani bağırıyorlar, kaş çatıyorlar, falan, bir adam bir şey söyledi mesela, hastane yapılmış bir yerde, uzakta

oturanlar için servis konulsun demiş, çok kızdı televizyonda konuşan amca o adama!

Sahi, provokatör ne demek Gülgün Teyze?

- Şey… ney diyordum ben kuzucuğum, hah, acıkmışsındır sen, dur ben sana kurabiye falan getireyim! Ha?


Gülgün Karaoğlu
Şubat,02/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..