- Kategori
- Deneme
Yarımaylı gecede şiir ve alevlerin şarkısı

Bir öykü, bir şiir, bir metin nerden başlanır nasıl yazılırı düşünüyorum bir an ve ne yazacağıma bakıyorum… …Sözcükler sabırsız birer birer dökülmek istiyorlar beyaz boş sayfalara… nedeni, niçini, zamanı yok, sadece dökülmek istiyorlar..…Nerden nasıl başlayacağımı bilemesem de, hoşluk devşirecek bir yazı diyorum kendi kendime.. Bir şeyin başlaması gerekiyorsa başlıyor işte siz ne yaparsanız yapın… Böyle yazılası anların azaldığı zul zamanlardayız da ondan mı acaba..ya da bana öyle geliyor da olabilir bu kentte…
Bu yazı başladı işte…
Evet ateşi görünce ben atarım kendimi kendimden… Alevlerin şarkısını dinlerim..
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden
Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil...
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte
Evet yürekte! Yanan ateşin her şeyi değiştirip güzelleştirdiğini söylerim her zaman… Alevlerin şarkısını dinlemeyi becerebilirseniz eğer… eksiksiz ve abartılı bir şekilde anlatmak paylaşmak istersiniz..…
Alevlerin şarkısı sürüyor…Geceye bizden başka bir de yarımay eşlik ediyor..
Gece, ateş, yarımay, şarap, gülen mutlu simalar..
Ateşin ilmi her umudu okuyan sebep oluyor tüm renklere… Ateşin ilmi ve dili…Yarım ayın altında çırılçıplak bir gecede ateşin etrafında dönen yedi renk suret, yedi okunan şiir… Hepimiz kendimizi ateşin görkemine emanet etmiş mutlanıyoruz geceye... Herkesin içi suskun dışarıyı mı yoksa suskunluğun içini mi dinlemekte kimse bilmiyor…Ve havada bir muamma ruhumuza bakmakta…Ruh ve sükunet iki farklı kutup…Ve ruhumuzdan üstadın dizeleri akıyor ateşe doğru…
Sevmek mükemmel bir iş delikanlım
sev bakalım
mademki kafanda ışıklı bir gece var
benden izin sana
sev sevebildiğin kadar...
Ateşin şarkısı sürüyor! herkesin fiyortlarında geziniyor alevler!
Şarap ve hüzün…
Herkes karyaditler kadar yorgun, geçmişten nirengiler çoğalıyor etrafımızda durmadan…
Turgut Uyar dan bir kaç dize uyar buraya…
Güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan
Dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar
Dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filan sanırsan
Muş Tatvan yolunda bir yer kanar…
Madde ve mana..
Bir merhaba geliyor gecenin içinden ve Ahmet Arif şiiri…
Saçakta serçeler daha çılgındır,
Bulutlarda kartal,
Daha çalımlı.
Koparır göğsünden bir düğme daha,
Tezkere bekleyen biri.
İncesu Deresi, merhaba.
Sonrası geç kalınmış tanışıklığa merhaba diyoruz hepimiz sessizce, temaşa kaplıyor dört bir yanı… Ve herkesin avucuna bir yıldız bırakıyorum…
sonra, sonrası öncede demek üzere… şiirimi okuyorum:
avuçlarına bıraktığım yıldızı incitmiyorsun değil mi
öyleyse gel çiz yüzüme sevdayı
taş plaklara bırakma
çek al yarım kalmış ne varsa
tak uçurtmaların peşine
uçurt uçurtabildiğin kadar
belirsiz cennete
…
Bak yıldızlar halay çekiyorlar
Avuçlarındaki yıldızı bekliyorlar halaya
Kanat takacaklarmış
Birbirlerinin yüzüne sevdayı çizip
Bizi ağlatacaklarmış..
Tesadüflerin, mıknatıs etkisiyle çekilmiş düşünüyoruz galiba… Sahi bu tesadüflerin hayatın seyriyle bir bağlantısı var mı acaba diye sorsam felsefe ne der, sosyoloji ne sunar, psikoloji ne anlatır… Ya tarih… Eyvah tarihi geçelim mitolojinin büyüsü lazım geceye…
Perselopenin yeryüzüne çıkma hazırlığında olduğu şu günlerde insanları etkileyen kıpırtıları görülmeye değer… Tabii görebilirsek…
hani arkadaşlardan birinin okuduğu üstadın şiirindeki gibi
Öptü beni "bunlar kainat gibi gerçek dudaklardır" dedi
"Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımda uçan bahardır" dedi
"İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde"
"Körler onu görmese de yıldızlar vardır" dedi.
Küskünlüklerimi kırgınlıklarımı, kırılmışlıklarımı, kızgınlıklarımı terk ettirebilmeyi başaran alevlerin şarkısı Murathan Mungan'dan dizeler sunuyor:
Eylüle girdim eylüle girdim
Her ömrün bir eylülü vardır
Onca yaşadım
Şimdi bildim..
Rastlantı ve kaos.. Aynalara ihbar eden kaç keşke avutur bizi.. Bir tutunma ve tutukluk hali …
Alevlerin şarkısı sürüyor..ardından benim şiirim…
Benimkisi çalınmış bir gençlik öyküsü
hüzne tirat
deniz fenerinin öyküsü yani
ne poyrazlara kul olmuş
ne yakamozlara küsmüş
bir sabah uyanmış ki
uçup gitmiş ak köpüklü mercan denizi
bütün şairler teğet geçmiş
onun şiirleri
tutkulu konaklara gömülmüş…
Şiirimin adına "Karine" demişler… Şiir ve gece, anahtar ve şifre, güzelleşelim güzellikleri çoğaltalım diyorum içimden..
dostluk ve sevgi…
zaman yol ve yolculuk..
gülerek gidilecek yol hayal ediyorum hep beraber…
ateşin ilmi alevin şarkısı gülerek gidilecek yoldan gülerek dönülebilmeli ki anlamlı bir öykü olsun bu başlangıç diye sürdürüyor şarkısını ve söz verilsin istiyor…
Edip Cansever dizesi: “Olsa, başlangıçlar sona kalsa” Ya da başlangıçlar sonda da olsa…
Başlangıçlar ve sonlar, sona inanma sonsuz kal demiştim sonla ilgili bir yazımda…
Zül zamanlar gül zamana dönüşüyor.. Somut ve soyut… Mümkünsüzlüğün mümkünleri…Yedi güzel insan… Yedi güzel arkadaş… Şiire ve düşe geç kalmayalım diyor başka bir üstat...
Başlangıç ve bitiş: bitmesi gerekiyorsa da bitiyor, bu yazının burada bitmesi gibi! Ama dedim ya madde ve mana… Ve yedi güzel söz istiyor bu yazı yedi sizden…
Alıyorum kendimi attığım yerden…
gülelim güzelleşelim hep birlikte…
"gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir" diyor ya şair...
Alevlerin şarkısını dinledim… Eksiksiz ve abartılı olmayan bir şekilde yazıp paylaşmak istedim…
Perselopenin yeryüzüne çıkma hazırlığında olduğu şu günlerde bizi etkileyen kıpırtılar bunlar… Yaşanmaya değer…
Sonrası!
Sonra çok öncede…
Keziban Karaaslan