- Kategori
- İzmir
Yaşam devam ediyor

Uzun zaman sonra yağmur yağdı İzmir’e geçen hafta. Suya hasret toprak bir parça olsun özlem giderdi. Biz unuttuğumuz yağmur sonrası toprak kokusunu içimize çektik uzun uzun.
Aynı şekilde parmaklarım da uzun süredir klavyenin tuşlarına gitmiyordu. Ülke genelinde yaşananlar, İzmir’de yaşananlar sanki anlamsızlaştırmıştı bir çok şeyi. Ben özgürlüğü tadarken özgürlüğü alınmış olanlar, ben sıcak yatağımda yatarken iki kişi bir şilteyi paylaşanlar, sıcak çalışma ortamlarımıza karşılık buz gibi görüşme odaları…. acıtıyordu içimi ve hiçbir şey yapmak istemiyordum.
Sonra bir sabah gevrekçinin sesiyle uyandım. Balkona koştum, seslendim . Kahvaltıda iyi giderdi gevrek. Balkondan uzattığım sepete yaklaştığında fark ettim tek kolunun olmadığını. Gevrekleri aldıktan sonra, gözden kayboluncaya kadar onu izledim. Sol koluyla camlı bisiklet arabasını nasıl sürdüğünü, gevrek, boyoz isteyenlere tek koluyla nasıl paket yaptığını gördüm. O bir daha sahip olamayacağı koluna karşın yaşama tutunurken, geçici olacağına inandığımız olumsuzluklar yüzünden yaşamı bırakmaya gerek yoktu.
Kahvaltıdan sonra giyinip sahile yürüdüm. Yunusların orada bir banka oturup dakikalarca denizi ve martıları izledim. Balık tutanların yerine içeridekileri koydum. Sonra Bostanlı’ya kadar hayalimde sohbet ederek yürüdüm onlarla. Yasemin’e oturup çay içtim onların yerine denize karşı. Hiç tanımadığım bu insanların bir zaman sonra yanımdaki masada oturma olasılığını düşünerek.
Kalktım yerimden, biraz daha yürüdüm. Havanın serinliğini hissettim hafiften. O arada gördüm balonunu uçurduğu için ağlayan çocuğu. Yanlarına yaklaştım, annesinden izin isteyerek, az ötede bekleyen baloncudan yeni bir tane aldım. Kocaman. Kırmızı. İpini sıkıca bağladığım bileğini öptüm yavaştan. Gözlerinin güldüğünü gördüm ve gamzesini sol yanağında oluşan. İçim ısındı.
Bir zaman sonra işler yoluna girecekti mutlaka. Çığlıkların yerini mutluluk kahkahaları alacaktı. Kadifekale’ye dikilen fidanlar büyüyecekti. Adnan Saygun’a daha çok kişi gelecekti konser izlemeye. Bergama’nın Unesco’nun Dünya Mirası adaylığı konuşulacaktı daha çok. Doğacaktı daha yaşanılası bir dünyaya bebekler.
Umutlu olmak gerekliydi herşeye karşın.
Yaşam devam ediyordu.