- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yaşamak.
YAŞAMAYA ÜŞENMEK!...
Nedendir bilmem!... Duygularımızı yaşayamaz olduk. Zevklerimizden, üzüntülerimizden günden güne uzaklaşıyoruz…
Ne garip! Ne acıdır ve ne büyük tatsızlıktır “hayatın tadını kaçırmak!...” Evet maşallah son zamanlarda iyi başarmaya başladık “hayatın tadını kaçırmayı…” Ne yapıp ediyoruz , mutlaka yaşıyoruz bu sevimsizliği… Gün içinde karşılaştığım; göz göze geliverdiğim çok insan gülmeye üşeniyor! Evet evet! Üşeniyor; as suratını gitsin! En kolayı bu sanıyorlar…
Ağzınızın tadını hissederek, yemek yemeyi başarabiliyor musunuz siz? En son ne zaman tarhana çorbasına kırmızı biber ve ekmek ilave edip doldurdunuz kaşığınızı? Hatırlayamayacağınız kadar uzak bir zaman değil mi? Ne de olsa her köşe başında hazır lezzet satan büfeler var, yemek süreniz de oldukça kısıtlı… Kim bilir belki de bunca zaman, üst kat komşunuzla bir tabak yaprak sarmanın keyfini paylaşamadınız...
Dostlarınızdan birini getirin gözünüzün önüne; en son ne zaman bir hediye verdiniz kendisine? Hatırlamadınız değil mi?
Yağmurlu havada, paçalarınızdan süzülen sulara aldırış etmeden doyasıya ıslandınız mı? Şemsiye veya otomobile muhtaç olmadan!... Hangi sonbaharda parkta yürüdünüz kurumuş yaprakların üzerinden!...
Sevgilinizle son tartışmanız; cep telefonuna ulaşamadığınız için mi yaşandı? Oysa sevgiliyi merakla beklemek ne büyük heyecan verir yüreğinize. O heyecan ki, aşkınıza katılan güçtür; çeliğe su verilmesi gibi…
Ağlamak isteyip de katıla katıla ağladınız mı hiç bu günlerde… Veya, gözlerinizden yaşlar akana kadar gülebildiniz mi kahkahalarla? Ah zamanınız yok değil mi? Zamanınız! Zamanı kendimiz tüketiyoruz yaşayamadan…
Sizi etkilemiyor değil mi; suya düşen uğur böceğinin boğulması. Kurtaracak olsanız ne fark edecek ki? Ne çabuk unuttunuz “deniz yıldızı” hikayesini…
Sabahın ilk saatlerinde günün ağarmasını seyretmek. Sahilde, yosun kokusunu ciğerlerinize doldurmak… Yaz gecesi, çimenlere uzanıp gökyüzündeki yıldızlara dalıp gitmek. Hayatın güzellikleri değil mi sizce?
“Yaşamayı bilmiyoruz; beceremiyoruz” desem dudak büküp geçersiniz… Yaşamaya üşeniyoruz, yaşamaya!...Kimi zaman üşengeçlik, kimi zaman adam sendecilikle soluk alıp veriyoruz; günde bilmem ki kaç kez!...
Yaşamayı telef ediyoruz. Ya rengini solduruyoruz umutlarımızla birlikte, ya tadını kaçırıyoruz… Zamansız tüketiyoruz yaşanacakları. Oysa acılarımızdan canımız yanmalı, en kuytu karanlıklara kadar. Acılarımızın göz yaşı olmalıyız; yağmur yağmur süzülmeliyiz gökyüzünden toprak altına… Sevinçlerimiz; ışık ışık yansımalı göz bebeklerimizden. Bulutlarda gezmeliyiz ayaklarımız yerden kesilmeli elbet…
Elimize batan diken, canımızı acıtmalı; tenimizin inceliğini hissetmeliyiz… Sevdiklerimizi özlemeliyiz; hasreti bilmeliyiz… Sıcak ekmeğin kokusuyla, tahin helvasının hayalini katık etmeliyiz… Bir bardak suyu kana kana içmeli; bir fincan kahvenin hatırını en az kırk yıl saymalıyız.
Yaşıyorsak; ömrümüzün paha biçilmezliğini kabul etmeli ; insanlığımızın hakkını vermeliyiz.