- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Yaşamın Atomları

Bir damla deniz suyuna mikroskopla baktığımız zaman, içerisinde iğrenç yapılı canavarların ya da çok güzel yontulmuş mücevherlerin kaynaştığını görebiliriz. Belki de kendi kendinize, "denize girdiğim zaman, bir daha ağzımı açık tutmayacağım" diyeceksiniz!
İsterseniz, deniz kenarına gittiğinizde, bir tülbent beziyle suyu tarayın... Az sonra bezin içerisinde jelatinimsi şeylerin biriktiğini farkedeceksiniz! İşte mikroskopun altında görülen ve çok hafif olduklarından bezin, suyun yüzeyine değmesi dahi biraraya toplanmalarına yeten o çok küçük canlı varlıklar, bu jelatinin içerisinde kümelenmiştir.
Gözle görülmeyen bu sayısız canlılar "plankton" denilen maddeyi meydana getirirler. Eski Yunanca' da plankton "gezginci" anlamına gelir... Plankton, deniz suyunun yüzeyine yakın yerde, kendini dalgalara bırakarak, oradan oraya gezinir. Onunla beslenen daha büyük canlılar onu yemek istediklerinde, sadece ağızlarını açarak diledikleri kadar plankton yutabilirler.
Planktonun içerisindeki canavarlar genellikle, karideslerin ve çağanozların akrabası olan, ama çok küçük ve saydam kabuklu hayvanlardır. Planktonun içerisinde yeni doğmuş larvalar ve her çeşit yumurtalar da görülür. Bunların arasında en ilginç canlılar, bir tek gözeden ibaret oldukları için "birgözeli canlılar" adı verilen en ufak yaratıklardır.
Göze yâni hücre, yaşamın en küçük parçasıdır. Ondan daha küçük bir parça elde edilemez, bölünmede daha ileri gidilemez! Bu temel birim parçalanırsa artık canlı bir organizma söz konusu değildir. Tıpkı kimyasal maddeleri atomdan daha küçük bölümlere ayıramadığımız gibi.
Tek gözeden ibaret olan canlılar sayısız denebilecek kadar bol çeşitlidir. Durmadan yenileri keşfedildiğinden, türleri hakkında uzak ihtimalle dahi bir rakam verilememektedir. Mikroskopla bakılan bir damla sudaki gibi denizde de kaynaşan tek gözeli canlıların tümünün meydana getireceği kütle, bütün balinaları ve filleri de içerisine katmak şartıyla, dünyadaki diğer bütün hayvanların kütlesiyle karşılaştırılabilseydi, terazinin ibresi tek gözelilerin tarafını gösterirdi.
Birgözeli canlıların bazılarının, küre ya da ovâl biçimindeki gövdelerinin çevresinde tüyler bulunur, bir kısmının da kuyruğu vardır. Durmadan hareket halinde olan bu tüyler ya da kuyruk, onlar için bir kürek görevini yerine getirmektedir.
Başka birgözeliler, çok zarif biçimdeki kafeslerinin içerisinde yaşarlar. Jelatinli maddeleri, deliklerden çok ince kollar uzatır. Kafesleriyle birlikte çok ağır olduklarından, yüzebilmeleri için kendilerini dengede tutan bir yağ salarlar. Birgözeliler, morina balıklarının en sevdikleri besin olduklarından bu yağ doğruca onların karaciğerine gider. Morina balığının karaciğerinden elde edilen balık yağının yararlarını hepimiz, bilhassa şişmanlamaya ihtiyacı olan çocukların aileleri iyi bilirler... Bu birgözelilerin, denizin dibinde biriken kafeslerinden ayrıca "temizlik tozu" da elde edilir.
Başka birgözeliler de gerçek kabukların içerisinde yaşarlar. Binlerce, hattâ milyonlarca yıldan beri denizin dibinde üst üste biriken bu kabuklar çok yakından tanıdığımız bir taşı, tebeşiri meydana getirir. Bildiğiniz gibi bu taş birçok yerde binaların yapımında kullanılır.
Peki bunlar hayvan mıdır yoksa bitki mi?.. Bir sineği bir yosundan ayırdetmek çok kolaydır ama hayvanlarla bitkiler arasında başvurulan ayırımların hiçbiri birgözeliler için geçerli değildir...
Lâkin bu birgözeliler arasındaki mücevherat, taç, bilezik, kolye, broş biçiminde olanlar; hiç şüphesiz birer yosundur ve dolayısıyla da bitkidir. Çünkü içlerinde klorofil bulunmaktadır.