Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '15

 
Kategori
Güncel
 

Yaşar Kemal ve Müzeyyen Senar

Muhsin Kızılkaya’yı ilk defa Diyarbakır Kitap fuarında görmüştüm. O gğnden sonrada TV tartışmalarındaki yorumlarını izledim. Yumuşak bir ifade tarzı onun sevilmesini sağlıyordu. Fakat Yaşar Kemalle Müzeyyen Senarı aynı solukta değerdirmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Hele hele Atatürküde ilave etmesi beni cidden hüzünlendirdi. Neden mi?
 
14 yaşında İstanbulda tatilde iken dayım beni Çiftesaraylardaki Müzeyyen Senarın konserine götürmüştü. Etkilenmedim değil. Hele ‚‘Keklik dağlarda çağılar‘‘ diye bir türküye başladığında alkış tufanı kopmuştu. Adeta gelinlik gibi beyaz bir giyimi vardı.Arkasından hemşerim Malatyalı Fahrı meşhur ‚‘SArıkordelam‘‘ türküsünü söylemişti. Onu bir Malatyalılar gecesindede dinlemiştim. O Müzeyyen gibi sadece yorumcu değil, ayni zamanda besteci idi. İyi bir müzisyendi. Halk çocuğu idi. Halkın yüreğine dokunan nağmeleri duyuruyordu. Aradaki farkı ortaya koymamız lazım. Sonra Fahri bir enstrüman çalıyordu. Türkilerine CÜMBÜŞÜnü refakat ettiriyordu. Hem kompozisyon yapıyor, hemde bir enstrüman çalıyordu. Muzükten biraz anlayanlar bu farkı değerlendirebilirler.
 
Müzeyyen Senara 40 sene sonra İstanbula geldiğimde Boğaziçindeki bir restoranda rastladım. Elini öptüm ve 40 sene evvelki hatıramı ona anlattım. O güler yüzü ile yanındaki kızı Ferayeye baktı ve ‚‘bak ne vefalı gençler var‘‘ dedi.
 
İsviçrede bir dağ köyünde Yaşar Kemalle karşılaştığımda ‚‘ Seni Kölnde aradım, kısmet burada buluşmakmış‘‘ dedi ve sonra kır çiçekleri topladık. Eşi Ayşe hanım birlikte idi. Sonra ‚‘ Şu Kelebeklere bayılıyorum, ne güzel mahluklar ‚‘ diyince ‚‘ Bende hep o kelebeklerden bahseden yazılar yazdım‘‘ dedi. Son buluşmamız da kendi eliyle Adana kebabı yapmıştı. ‚‘ Yaiar Kemal’i okuma keyfi diye kaleme aldığım denememi Ayşe hanım Yaşarın kasasında sakladım diyordu. Bilemem Rushi Su’nun Aşık Veysel hakkında söylediklerini hatırlıyormusunuz.? ‚‘Veysel’in kır şiceklerini melodileştirmesini klasik Muzükte bulamazsınız‘‘. İşte Yaşar Kemalde o kır çiçekelerini, kelebekleri konuşturan büyük bir yazardır. Aradaki farkı anlayabiliyormusunuz?. O yüzden ki Yaşar Kemal bütün Dünya entellektüellerinin hayranlığını kazanırken Müzeyyen hanım güzel sesi ile saray müzüği, rakı sofralarındakilerinin duygusallıklarına hitap etmiştir.
 
Yakında yayınlanacak ANILAR‘‘ kitabımda bu hatıralarımada değiniyorum. Onlar benim yaşamımda unutulmayacak saatlerdi. Benim bir değerlendirmem vardır hayatta.: ‚‘ yaşamı ‚‘ Errinerung Würdig‘‘ yani yaşamı hatırlanmağa değer‘‘ yapmak gerekir derim.
 
Muhsin Kızılkaya’nın elmaları, armutlarla karşılaştırdığı zehabı uyandı bende. Bu iki değerli insanı karşılaş tırmak, hele araya birde Atatürk’ü sokmak çok acaiyibime gitti. Atatürk klasik Türk Muziğini yasaklatmamış, ondan çok daha mühimi Kürtleri öylesine yok saymış, emileriyle yüzbinlercesini, Şeyh Sait ve Dersim özerklik çağrısında bonbalatmış, onların katliamına sebebiyet vermiştir. Bugüne kadar, yani seksen senedir çözülemiyen bir KÜRT SORUNUNA imza temiştir. Güneş dil teorisi ile en kabullenemez bir gaf yapmış. Şovenistik devrimleri ile Hitlerin, Nazilerin hayranlığını kazanmıştır. Bilhassa Rumları Yunanistana göndererek, Ermenilerin tehcirini onaylayarak Nazilerin Antisemitik katliamına örnek olduğunu ‚‘ Nazilerin Atatürk hayranlığı adındaki kitabında ‚‘ Atatürk ın the Nazi İmagination‘‘ Stefan Ihrıg teferruatıyla anlatıyor. Kızılkayanın neredeyse suret-i haktan görünme çabası beni üzmüştür.
 
Gençliğimizde şöyle bir inanış yaygındı sırf Ataürk’ün diktatörlüğünü sevdirmek için. ‚‘ Diktatörlük fena değildir, yeterki iyi bir diktator olsun.‘‘ Bu algılardan Kızılkaya elbetteki habersizdir. Şimdi Erdoğanvari Başkanlık hevesinin Atatürk’ün diktatorluğundan farklı olmadığının bir çok yandaş medya farkında değil. Atatürk’ün ve diğer tekadamların yaptıkları feci hataların vebalini halkları ödemektedir. 30 lu senelerde Avrupadaki birçok tekadamların (Diktatorların) yaptıklarının Erdoğanında yapabileceği korkusu aklıbaşında entellektüeller Türkiye de çoğalmaktadır. Onun hata yapmasını önlemesine maalesef muhalefetin kabiliyeti olmadığı aşikar. Gelecek makalemde hangi şartların oluşması o tehlikeden milletin korunması mümkün olabilir, siyasi ve sosyo-psikolojik algıların gelişmesini açıklayacağım. Maalesef hakiki ilimlerden nasibiplerini almayanların elmaları armutlardan ayıramadıkları hüzün vericidir.
 
DR.ismet Turanlı. Köln. 13.02.12. Yaşar Kemal ve Müzeyyen Senar,
 
Musin Kızılkaya’yı ilk defa Diyarbakır Kitap fuarında görmüştüm. O gğnden sonrada TV tartışmalarındaki yorumlarını izledim. Yumuşak bir ifade tarzı onun sevilmesini sağlıyordu. Fakat Yaşar Kemalle Müzeyyen Senarı aynı solukta değerdirmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Hele hele Atatürküde ilave etmesi beni cidden hüzünlendirdi. Neden mi?
 
14 yaşında İstanbulda tastilde iken dayım beni Çiftesaraylardaki Müzeyyen Senarın konserine götürmüştü. Etkilenmedim değil. Hele ‚‘Keklik dağlarda çağılar‘‘ diye bir türküye başladığında alkış tufanı kopmuştu. Adeta gelinlik gibi beyaz bir giyimi vardı.Arkasından hemşerim Malatyalı Fahrı meşhur ‚‘SArıkordelam‘‘ türküsünü söylemişti. Onu bir Malatyalılar gecesindede dinlemiştim. O Müzeyyen gibi sadece yorumcu değil, ayni zamanda besteci idi. İyi bir müzisyendi. Halk çocuğu idi. Halkın yüreğine dokunan nağmeleri duyuruyordu. Aradaki farkı ortayakoymamız lazım. Sonra Fahri bir enstrüman çalıyordu. Türkilerine CÜMBÜŞÜ ile refakat ettiriyordu. Hem kompozisyon yapıyor, hemde bir enstrüman çalıyordu. Muzükten biraz anlayanlar bu farkı değerlendirebilirler.
 
Müzeyyen Senarlar 40 sene sonra İstanbula geldiğimde Boğaziçindeki bir restoranda rastladım. Elini öptüm ve 40 sene evvelki hatıramı ona anlattım. O güler yüzü ile yanındaki kızı Ferayeye baktı ve ‚‘bak ne vefalı gençler var‘‘ dedi.
 
İsviçrede bir dağ köyünde Yaşar Kemalle karşılaştığımda ‚‘ Seni Kölnde aradım, kısmet burada buluşmakmış‘‘ dedi ve sonra kır çiçekleri topladık. Eşi Ayşe hanım birlikte idi. Sonra ‚‘ Çu Kelebeklere bayılıyorum, ne güzel mahluklar ‚‘ diyince ‚‘ Bende hep o kelebeklerden bahseden yazılar yazdım‘‘ dedi. Son buluşmamız da kendi eliyle Adana kebabı yapmıştı. ‚‘ Yaiar Kemal’i okuma keyfi diye kaleme aldığım denememi Ayşe hanım Yaşarın kasasında sakladım diyordu. Bilemem Rushi Su’nun Aşık Veysel hakkında söylediklerini hatırlıyormusunuz. ‚‘Veysel’in kır şiceklerini melodileştirmesini klasik Muzükte bulamazsınız‘‘.İşte Yaşar Kemalde o kır çiçekelrini , kelebekleri konuşturan büyük bir yazardır. Aradaki farkı anlayabiliyormusunuz. O yüzden ki Yaşar Kemal bütün Dünya entellektğellerinin hayranlığını kazanırken Müzeyyen hanım güzel sesi ile saray müzüğü , rakı sofralarındakilerini duygusallılarına hitap etmiştir.
 
Ykında yayınlanacak ANILAR‘‘ kitabımda bu hatıralarımada değiniyorum. Onlar benim yaşamımda unutulmayacak saatlerdi. Benim bir değerlendirmem vardır hayatta.: ‚‘ yaşamı ‚‘ Errinerung Würdig‘‘ yani yaşamı hatırlanmağa değer‘‘ yapmak gerekir derim.
 
Muhsin Kızılkaya’nın elmaları, armutlarla karşılaştırdıiı zehabı uyandı bende. Bu iki değerli inasnı karşılaş tırmak, hele araya birde Atatürk’ü sokmak çok acaiyibime gitti. Atatürk klasdik Türk Muziğini yasaklatmamış, ondan çok daha mühimi Kürtleri öylesine yok saymış, emirelriyle yüzbinlercesini, Şeyh Sait ve Dersim özerklik çağrısında bonbalatmış, onların katliamına sebebiyet vermiştir. Bugüne kadar, yani seksen senedir çözülemiyen bir KÜRT SORUNUNA imza temiştir. Güneş dil teorisi ile en kabullenemez bir gaf yapmış. Şovenistik devrimleri ile Hitlerin, Nazilerin hayranlığını kazanmıştır. Bilhassa Rumları Yunanidtana göndererek, Ermenileri tehcirini onaylayarak Nazilerin Antisemitik katliamına örenk olduğunu ‚‘ Nazilerin Atatürkk hayranlığı adındaki kitabında ‚‘ Atatürk ın the Nazi İmagination‘‘ Stefan Ihrıg teferruatıyla anlatıyor. Kızılkayanın nerdeysen suret-i haktan görünme çabası beni üzmüştür.
 
Gençliğimizde şöyle bir inanış yaygındı sırf Ataürk’ün diktatörlüğünü sevdirmek için. ‚‘ Diktatörlük fena değildir, yeterki iyi bir diktator olsun.‘‘ Bu algılardan Kızılkaya elbetteki habersizdir. Şimdi Erdoğanvari Başkanlık hevesinin Atatürk’ün diktatorluğundan farklı olmadığının mir çok yandaş medya farkında değil. Atatürk’ün ve diğer tekadamların yaptıkları feci hataların vebalini halkları ödemektedir. 30 lu senelerde Avrupadaki birçok tekadamların (Diktatorların) yaptıklarının Erdoğanında yapabileceği korkuyu aklıbaşında entellektüeller Türkiye de çoğalmaktadır. Onun hata yapmasını önlemek maalesef muhalefetin kabiliyeti olmadığı aşikar. Gelecek makalemde hangi şartların oluşması o tehlikeden milletin korunması mümkün olabilir, siyasi ve sosyo-psikolojik algıların gelişmesini açıklayacağım. Maalesef hakiki ilimlerden nasibiplerini almayanların elmaları armutlardan ayıramadıkları hüzün vericidir.
 
DR.ismet Turanlı. Köln. 13.02.12.
 
Toplam blog
: 41
: 91
Kayıt tarihi
: 31.05.13
 
 

Emekli Tıp Doktoru ..