Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '21

 
Kategori
Deneme
 

Yazar Olabilme Sırrı/Sanatı

5-6 sene kadar önce “Zengin Olabilme Sanatı” adlı bir kitap yazmaya, ciddi ciddi karar vermiştim. Kendi biyografimi/otobiyografi yazacaktım. En sonunda da “Benim yaptıklarımın tersini yaparsanız, benim gittiğim yolun aksi istikametinde giderseniz zengin olabilirsiniz.” diye bir not ekleyecektim.

2018-2019 kurs döneminde bir yazarlık kursuna katıldım. Sağ olsun kurs hocamız oldukça bilgili,  kültürlü ve yetenekliydi. Eski bilgilerimi hatırlamakla kalmadım, yeni yeni bilgiler de öğrendim. Bu arada günümüz yazarlarının gittiği yolları da öğrendik, bu yollarda bıraktığı izleri de... Bu az şey değil. Her kursta böyle şeyler öğretilemez.

Yazarlık kursundaki kursiyer arkadaşlarıma “Zengin Olabilme sanatı” adlı, dünyada pek görülmeyen projemi anlattım. Tabii, yazamadığımı da ekledim. Şimdi de “Yazar Olabilme Sanatı” adlı bir eser versem diye düşüncelerini sordum. Hoca hanım, peşinen bunun çok güzel olacağını belirtti. Ben dedim ki, otobiyografimi yazacağım, pek revaçta olamayan eserlerimden söz edeceğim ve en sonra da Zengin Olabilme Sanatı adlı hayalde kalan çalışmama koyduğum notu ekleyeceğim. Yani, “Benim yaptıklarımın tersini yaparsanız, benim gittiğim yolun aksi istikametinde giderseniz yazar olabilirsiniz.” Yazacağım. Hoca hanım da tüm kursiyerler de susuverdi... Susmak tasvip etmek anlamı taşır çoğu zaman; ama bu suskunluk başkaydı. İçimden; “Belâmı mı arıyorum” diye diye vaz geçtim.

Düşünüp taşındıktan sonra vaz geçtiğim zenginlik ve yazarlıkla ilgili projelerim niye aklıma gelir ki? Hadi geldi diyelim, niye çöpe atılmaz ki? Bunu bilemiyorum. Zaten değme ruh doktorları da bilemiyor. Hafıza öyle bir şey. Hele benim hafızam, benim gönlüm, benim bilinçaltım; altım üstüm, sağım solun sanki barut dolu. Aman aman çakmağı çakmayalım, kibriti yakmayalım. Bir yıldır evden çıkmıyorum, çıkamıyorum. Böyleyken covit19’a yakalandık. Öyle ki onun elinden zor kurtardılar beni. Bu arada Allah’a şükürler olsun. Tüm sağlık çalışanlarına da teşekkürler. Covit19 kalp ritim bozukluğu bırakarak gelip geçti.

Benim anskiyetem vardı zaten artı kalp ritim bozukluğu artı evden dışarı çıkamamak... Hesap edin ruh sağlık durumumu. Bunları niçin mi yazdım? Şimdi buna girersek konuyu büsbütün saptırırız. Sadede gelelim; Yazar Olabilme Sanatı üzerinde duralım. Aslında ben söyleyeceğimi ta başta söyledim; benim yazdığımın, yaptığımın, öğütlediğimin tam tersini yapabilirseniz kısa zamanda yazar olabilmeye yaklaştınız demektir.

Yazar olabilmeye yaklaştınız demek, açık deyişle benim biyografimi okuyacaksınız, ayrıca 25 eserimi değil bir eserimi okusanız bile yeter beni anlamak için. Anladıktan sonra tam tersi... İşte yazarsınız. Ama bu kadarcığını bile okumaya üşeniveriyorsunuz değil mi? Sizi tenzih ederek diyorum ki tembellik iliklerimize kadar işledi. Ne olacak halimiz... ? Neyse bir iyilik yapayım da anlatıvereyim. Bu suretle beni okumaktan kurtarayım sizi. Korkarım anlatacaklarımı da okumak istemezsiniz. Olur olur. Şimdiki nesli sosyal medya öyle bir şartlandırdı ki, öyle bir şartlandırdı ki 200 karakterden çok yazılar okunamıyor. Bunu bile bile uzatıveriyorum. O kadarcık olsun değil mi? Sonunda yazar olabilme konusunda bir fikir edineceksiniz.

Düşünceli bir arkadaşım, Ramazan Bayramında bir kutu çikolatanın yanı sıra bir kitap hediye etti bana. “En güzel hediye kitaptır.” demiyoruz boşuna. Çikolatanın tadını almışsınızdır onun için yalnız kitabın ismini merak ediyorsunuzdur. Prof. Dr. Niyazı Kahveci’nin Çağımız ve Türkiye Düşün ve Bilim Adamları adlı kitabını okumaya başladım. Bu kitabı okurken yine Yazar Olabilme Sanatı projem aklıma geldi. Gelmez olaydı. Neyse kısa kısa anlatalım:

Kimin söylediğini hatırlamadığım bir sözü mealen yazacağım: Yazar yaşadığı an’ın gündemini takip eder. Yani bugün bir eser yazacaklar bugünün sorunlarına değinecek, imbikten geçirecek, hamur edip yoğuracak, fırına verip pişirecek falan filan... Böyle kaç babayiğit çıkar dersiniz? Doğrusu ben yalan yazamam, gerçekleri güya söz sanatlarıyla örtük olarak anlatamam... Eee “Niyazi olma”yı da göze alamam.

Allah Allah! Günümüz sorunlarında ne var ki? “Ben bilmem Siz bilirsiniz.” Siz bilirsiniz deyip de bıraksam olmayacak bari Kahvecinin adı geçen kitabından birkaç alıntı yapalım:

Günümüzde bile kişicilik yaşamaktadır ve şimdi kişici olanlar, işte bu tanrısal düşünüşte kalmış olanlardır. Bu düşünüş doğduğu zamandaki siyasal sistemde, olayların kendileriyle değil, onları yapanla ilgilenilirdi. Günümüzde tanrısal düşünüşte olanlar, “ben kimim biliyor musunuz?”, “Sen kimsin?” gibi sorularla meşgul olurlar. Ayrıca kişiselcilikte kurumlaştırma mevcut olmadığından devlet kurumlarının başına kimin geleceği çok önemlidir. Çünkü ilke ve kuralların egemen olmadığı sistemde kişiye göre keyfi ve indi yönetim egemen olacağından kişi çok önemli olmaktadır. Çağımızda yaşıyor olmalarına rağmen, kişici olan kişi ve toplumlar, bu anlamda milattan on bin sene önceki dönemdeki düzeydedir demektedir.

Kişici düşünüş, sübjektif düşünüştür. Doğrunun ve yanlışın kriteri kişinin kendisidir. Onun bildiğinin ve söylediğinin dışındakilerinin hepsi yanlıştır. Bu kişiye yeni bir şey öğretmek mümkün değildir. Eleştirilmeyi kabul etmez. İçinde bulunduğu durumu savunur. Söylediklerinde ve bildiklerinde yanlışlık ve eksiklik, başkasının söylediğinde ve bildiğinde doğruluk payı ve benim belki bilmediğim bir şey vardır ihtimalinin varlığını taşımaz. Bu kişinin bildikleri genellikle hiçbir doğru sonuç doğurmaz...”  (a.g.e. s 46)

Ne demişlerdi? “Yazar “an”ın gündemini takip eder. Şimdi gel de, Kahveci’nin dediği gibi “Milattan on bin sene önceki dönemdeki düzeydeyiz.” diyelim. Demezler mi; “Sen kimsin? Haddini bil...” İşte ben bunun için yazar olamam. Ya gerçeği dosdoğru yazacağım, ya da şimdiki gibi susacağım. Başka yolu yok.

İkinci olarak, “Ne yazdığın önemli değil, nasıl yazdığın önemlidir.” diyorlarmış. Bir mesaj vermeyen esere eser mi derim ben. Kelime oyunlarıyla okuyucuların zamanını çalmak doğru bir şey mi? Ama kapitalist düzen böyle gerektiriyor. Yani sorunları yazma da ne yarsan yaz, nasıl yazarsan yaz. Ezbere konuştuğum sanılmasın. Bir tarih derleme çalışması yapmıştım. Bazı düşünürlerin ve yazarların ismi geçtiği için kitapçı eseri basmaktan imtina etti. Kınamadım, çekinmekte haklıydı.

Daha neler neler... Uzatmayalım. Şunu bilin yeter:

Yazar olma sanatını kavramak isteyenler Sabahattin Gencal’ın- Gencal’ın da şart değil onun gibilerin- tam tersi olacaksınız. Ama şunu da önemli not olarak ekleyeyim:

Hem Gencal gibi düşünüp, hem de her türlü engelle mücadeleyi göze alarak, Namık Kemal gibi haykırabilirseniz işte o zaman büyük yazar olmaya adaysınız:

Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten

(Felek her türlü eziyet araçlarını toplasın gelsin; millet yolunda bir hizmetten dönersem kahpeyim)

Bu söz üzerine başka bir söz gerekmez.

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az...”

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 16.05.2021

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..