- Kategori
- Deneme
Yazdım işte!

Bir kalem, bir kağıt ve onları kullanabilecek akıl...
Düşüncelerin dışa vurumu. Aklına ne gelirse artık, al eline kalemi, vur kağıdın bağrına! Harf harf kelime; kelime kelime cümle; derken bir bakmışsın, sayfa sayfa kitap olmuş. Ama o da ne harfleri bilmiyorsun, henüz tazecik aklın, mini mini parmakların. Kalemi bile kavrayamazken, nasıl vurursun kağıdın bağrına...
Olsun, al eline bakalım. Tut badi badi parmaklarınla. Çek kağıdı önüne. Salla kalemi! İşte oldu. Döktün içindekini, ne kadar anlamsız olsa da çizdiklerin, çizdin neticede, karaladın kağıdı. O kadar hızlı vurmuşsun ki, parçaladın bile kağıdı...
Bu kadar basit işte, kalemi alıp kağıtla buluşturmak. "Bir şeyler karalamak" kaba tabirle.
Ama nerde? Olmuyor işte, insanın eli üşenmeye dursun. Kalemi bıraktımı kenara bir daha alamıyor. Kalem bir tarafta, kağıt bir tarafta. Bembeyaz, tertemiz ve bir o kadar da boş.
"Yazdım işte!" diyerek başlamışsın, öyle bir yere gelmişsin ki kelimeler kitlenmiş beyninde, el ele verip, ellerinden akmıyor kağıda.
Oysa öyle bir zamana gelmişiz ki, bir şeyler anlatmak için ne kalema ihtiyacın var, ne kağıda! Her şey gibi, o da sanallaşmış. Düğmeler ellerinin altında, gözlerin parlak bir cama dikilmiş. Yanlış yazma korkun yok, istediğini yazamama korkun yok. Bas düğmeye sil, yeniden bas yine yaz. Oh ne rahat...
Buna rağmen, hala yazamamıyorsan, suç kimde?
Ya düğmeler basmıyor, ya parmakların basmıyor. Ya da o kadar körleşmişki gözlerin; parlak cama bakmaktan, çevreni göremez olmuşsun.
"Yazdım işte!" diyemeyeceksin artık. "Yazdım işte!" öldü. Yaşasın yeni kral; "Yazamadım işte!". Bahanelerin arkasından bağırıyor: "
Yazamadım işte!"