Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '15

 
Kategori
Spor
 

Yazıklar oluyor!

Dışarıdan baktığınızda çok koşan, mücadele eden, çabalayan, kazanmayı arzulayan ve bunun için de elinden geleni esirgemeyen bir takım görüyorsunuz.

Sonra da maçın sonunda “olmayınca olmuyor” diyorsunuz.

İşte bu olmuyor!

Mesele niyetinizde değil, bunu nasıl yapıyor, başarmak için ne düşünüyor ve planlıyor olduğunuzda düğümleniyor.

Yıllardır Fatih Terim takımlarını izliyoruz. Ne oynattığını anlayabilen var mı? Hadi kendimi geçtim, böyle bir iddiada bulunmaya boyum yetmez; 2008 ‘deki Avrupa Şampiyonası sırasında birçok ülkenin teknik direktörleri özellikle ne demişlerdi?

"Türkiye’nin futbolunu anlayamadıkları için ne önlem alacaklarını bilemediklerini" itiraf etmişlerdi.

Biz de bununla gururlanmıştık. Çok önemli bir iş yapıyor olduğumuzu sanmıştık.

Adamlar kibarca aslında bizim doğru dürüst bir sistemimizin olmadığını söylüyorlardı da biz anlamak istemiyorduk.

Maçın yorumcusu diyor ki; “iyi kontrol gol getirir” demek ki biz kontrolsüz oynuyoruz, bir türlü topları kontrol edemiyoruz.

Neden?

Çünkü bir türlü önünü alamadığımız telaş içindeyiz.

Hızlı oynamakla telaş içinde olmayı birbirinden ayırt edemiyoruz.

Mesele bir an önce golü bulmak mı yoksa nasl olsa biz daha kaliteli ve güçlü bir takımız, ne istediğimizi ve yapmamız gerektiğini de bildiğimize göre bilinçli, olgun bir futbol oynamak mı? 

Kontrol edemiyoruz çünkü aslında kaos futbolu oynuyoruz. Ne yapmak istediğimizi aslında sahadaki futbolcu kardeşlerimiz de bilmiyor.

Mesela dün sahaya çıkan kadroya bakalım.

Ozan Tufan sağ bek, Volkan Şen sol açık, Gökhan Töre sağ açık; Arda Turan’ın ilk yarı nerede oynadığını tespit etmek çok kolay değil.

Hücum futbolu oynayacağız ya ofansif özellikleri olan futbolcularla sahaya çıkıyoruz; sonuç?

Belki pozisyonlar var, hatta gol olsa belki buraları görmeyecek, konuşmayacağız da ancak neden gol olamadığı da zaten futbol felsefemiz, sahaya çıkma şeklinde düğümleniyor.

Kontrolsüz, telaşlı, plansız, rastgele, karambolden kaos futbolu futbolcunun sahadaki psikolojisini de etkiliyor.

Tabii bu şekilde olmuyor.

Yazıklar oluyor!

Sonra; ikinci yarı Volkan Şen (tüm maç boyunca istatistiksel olarak en fazla şey başarmış Volkan Şen’i oynaması gereken doğru yerine çekmeyi denemek yerine dışarı almak da bizim aklımızın yetmeyeceği türden hamlelerden oluyor) ile Gökhan Töre çıkıyor, içeri Şener ve Umut giriyor. Şener ve Ozan Tufan olması gereken yerlerine geçiyorlar ve kanatlar biraz daha kontrolü ele alarak oynamaya başlıyor ve dengeli yerleşimle baskı artıyor, pozisyonlar çok daha futbola yakışan bir şablona yerleşiyor.

Dahası akılla da birleşince kalite farkı daha belirgin hale geliyor.

Ödülü de Selçuk İnan ile güzel bir gol oluyor.

Tabii bunun öncesinde Letonya’nın iki çok önemli pozisyonu var ki Hakan Balta’nın takipçiliği ve fedakârlığı ön plana çıkıyor, belki bizi o an ipten alıyor.

Ama kaderimizden yine kaçamıyoruz.

Yazık oluyor, zaten en başından beri böyle ve hep bizim dışımızda bir nedeni var.

Fatih Terim maç sonunda İsviçreli hakemlere yükleniyor. Burak Yılmaz’ın çizgi üzerindeki ofsaydını tartışıyor 90 saniyelik televizyon açıklamasında.

Bu oluyor mu?

Oluyor!

Fatih Terim aralıklarla neredeyse on senedir bu milli takımın başında, elinde kimsede benzeri olmayan böylesine imkân bulunmasına rağmen hala hakemleri konuşuyor.

20 sene boyunca UEFA’nın iki numaralı koltuğunda oturmuş temsilcimiz olmasına rağmen bir türlü o lobiyi sağlayamamışız.

Bugün bu kadro ile böyle oynadık?

Pazar günü nasıl bir kadro ile ne şekilde mücadele edeceğimizi önceden kestirebiliyor muyuz?

Var mı bunun tahminini yapabilecek Türkiye’de yıllarını bu işe vermiş bir gazeteci, köşe yazarı, yorumcu?

Hepimiz İzlanda’nın, Hollanda’nın, Çeklerin, hatta Letonya’nın nasıl oynayacağını üç aşağı beş yukarı biliyor, kadrosunu tahmin edebiliyoruz; ancak ülkemizin milli takımını bilemiyoruz.

Her maçın hikâyesi, senaryosu, hakemi başka oluyor değil mi?

On senede önceden ne şekilde oynayacağını artık futbolcuların ve tüm kamuoyunun bildiği bir kadro ve sistem oluşturamayıp, sis perdesinin içine gizlenmiş bir belirsizlikte Akşehir’e yakın Konya’da göle maya çalan Nasreddin Hoca’nın izinden gidiyoruz.

O zaman ilk 30 dakikada Real Madrid’e sahayı dar edip, maçı 6 gol yiyerek tamamlıyorsun, sonra da tüm maçı o 30 dakika üzerinden okuyor, değerlendiriyorsun.

Yazık oldu…

Yazıklar oluyor… 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..