Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '08

 
Kategori
Blog
 

Yazılarımız kadar tanınırız

Yazılarımız kadar tanınırız
 

Benim MB içinde yüz yüze tanıştığım kimse yok. Çeşitli toplantılar yapılıyor, toplantı bloglarını okuyorum, yeni insanlar tanımak hoş geliyor kulağa. Yer ve zaman olarak uyamadım hiç birine, şartlarımı da zorlayacak kadar da istekli değildim belki kim bilir. Fakat dün gece hakkımda yazılan bir blog görünce anladım ki, günlük yaşantımızdan bize destek olacak birkaç kişi taşımalıymış buraya.

MB ben üye olduğumda 2000 civarında üyesi olan bir yerdi. Şimdi 4000’ lere yaklaştı. Bu kadar kalabalıkta gruplaşmalar olması doğal. Çünkü ben de özellikle çalıştığım dönemlerde kısıtlı zamanlarda nete giriyorum ve ancak blog habercimde yer alan 7-8 yazarın yazılarını okuyor, ilgimi çekecek bir şey var mı diye ana sayfaya göz atıp çıkıyorum. Belki bu arada çok güzel blogları da kaçırıyor olabilirim.

Blogda ben kimseyi tanımıyorum, okuduğum ve yorum yazdığım insanlar hakkında sadece tahminlerim var. Kimse de beni tanımıyor, okuduklarınızla sadece tahminleriniz var. Ancak yazılarında özel yaşamları ile ilgili paylaşımları çok olan yazarları tanımak daha kolaylaşıyor. Bu açıdan kendimi ifade ettiğimi sanıyorum.

Yazarlar arasında hiç tanışmadığım halde tanıdığımı hissettiğim kişiler var.

Örneğin Mehtap Erel, kendisiyle azbuzdan beri yazışırız. Hiç görmedim ama gördüğümde direk sarılacak kadar yakın hissediyorum kendimi. Çünkü onu seviyorum, takiye yapmadığına inanıyorum. Dürüstlük benim için önemlidir. Bu nedenle burada yalan söylediğimi ima edenlere şaşıyorum. Yine de yapacak bir şey yok, çünkü gerçek hayatta sizi tanımayan biri kafasındaki kişiliği size yakıştırıveriyor. Belki kendi öyle olduğu için başkasını da öyle zannediyordur.

Örneğin Mesut Selek, benden 15 yaş büyük olmasına rağmen her zaman sevgi ve saygılarını eksik etmeyen, benim gözümde son derece saygıdeğer, bilgi yüklü, yaşamdan keyif alan, sözünü sakınmayan bir öğretmen. Ona sonuna kadar güvenilebileceğini hissediyorum.

Örneğin Güher, gerçek hayatta tanımıyorum, ama onun da özü sözü bir olduğunu, yaşama sevgiyle tutunduğunu, sevgi dolu bir anne olduğunu hissediyorum.

Örneğin cdenizkent, yazılarını sürekli okurum, kendisinin her sözünü akıl süzgecinden geçirdiğini, bilime inandığını, bilimden aydınlandığını hissediyorum.

Örneğin Murat Ertaş, kendisini insanlara ve çevresine saygılı, donanımlı, gerçekçi, duyarlı biri olarak hissediyorum.

Örneğin Alyoşa, benim okuldaşım, onunla da hiç görüşmedim ama sevgi dolu, iyi niyetli, hayata karşı kırgınlıklarını unutup yaşamdan zevk almaya çalışan, etrafıyla çok ilgili biri olarak hissediyorum.

Örneğin Necip Köni, son derece hareketli, konuşkan, çok gezen bilir sözüyle uyumlu, bir o kadar da mütevazı biri olduğunu hissediyorum.

Bu liste daha uzar gider, aklıma gelen ilk yazarları yazdım. Olumsuz hissettiğim yazarları kendime saklayacağım elbette.

Bütün bu hislerimde yanılmış da olabilirim öyle değil mi? Yüz yüze görüşmek, el sıkışmak, göz göze bakmak bütün hisleri değiştirebilir de. Sonuçta burada ne yazıyorsak o kadar tanınıyoruz.

Ama! Okuyan insanların yaşam biçimi, eğitimi, hayata bakış açısı, siyasi görüşü, yaşı, cinsiyeti, geçmişi, kökeni, dini, kişiliği vb. birçok etmenden dolayı sizi çok farklı değerlendirmesi de mümkün. Biri yererken, bir diğerinin övmesi bundan değil mi?

Şimdi artık, gençliğimdeki gibi başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü çok önemli değil.

Nietzsche’nin sözlerindeki gibi;

    “Bir dost kimdir? Öteki bendir…”
 
Toplam blog
: 111
: 5210
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

1997 yılında öğretmenliğe başlamış bir mühendisim. Bir oğlum var. Çocukları ve yaşamı seviyorum. ..