Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Yazınsal türler / Öykü, Roman, Tiyatro

Yazınsal türler / Öykü, Roman, Tiyatro
 

AHMET ÇAKIR, DOSTUN ÖLÜMÜ, SÖYLEŞİ, ( KUZEY HABER,TRABZON, 15 MART 1985 , s. 2 )


DÜŞLER YAŞLANMIYOR

Kadın korkulu düşlerini sıraladı durdu girdiği erkeğin koynunda. “Erkeğim” demek istiyordu her mırıldanışında, inleyişinde. Doğrulup yatağa oturdu doyum sonrası. Sonra sağ elinin dışıyla yüzüne dokunup avuçladı çenesini, dudaklarına öpüşüyle birlikte soluklarını da bıraktı.

Erkek, mutluluğunu ikilemini kıramadan yaşamaya çalışıyordu. Düşler böylesine kolay mı gerçekleşiyor diye duyduğu sevinci kadının güldüğünde biçimli dişlerini saklayan, ağzını öptüğünde dolduran dudaklarında yaşadı. Soluklar buluştuğunda hoşluk çoğalıyordu. Ağzının içine konuşmayı pek severdi. Hemen dilini yakalayıp bırakmadı bir süre. Kadın, “Isırma!” diyebildi ancak. Sonra bıraktı kendini. Evet, hayır arasında yaşadıkları ikilemleri aşıyorlardı.“Evet” tüm ikilemlere meydan okudu durdu.

Yatak odası savaş alanına dönmüştü. Yürünen daha önceden mi belirlenmiş, yoksa her güzellikte olduğu gibi bunda da emek, sabır mı vardı? Erkek kadının kulak memelerinde gezinirken anlar yeni süreçleri yazmaya başlamıştı.

Kadının buğday teni susamışlığını kanıtlarcasına hiçbir isteğe hayır demiyordu. Oturduğu yatağında sırtüstü yatıp boynunda gezinen solukların göğüslerine, daha aşağılara inmesine iniltileriyle izin verdi. Aradığı, kadının giz yerlerinde miydi? Bunu duyumsayan kadın “Sev!” diye fısıldadı kulağına erkeğin. Artık dur durak bilmeyen bedenler gecenin sessizliğini bozduklarını unutmuşlardı.

Kadın kafasında duran çocuklarını, yalnızlığını paylaştığı anda da, düşünmeden edemedi. Düşleri boy verirken yüreğindeki erkeksizliğe de dayanamıyordu. Tam üç yıl iç hesaplaşmalarla geçmişti. Güzelliğini, onurunu alıp giden o üç yıl öncesi hesap vermeliydi kendine. İstenmeyen yerde durmayacak kadar gururlu, iki oğlunun da sorumluluğunu üstlenecek kadar güçlüydü. Tek gücü beyniydi. Yılmadan üç yıla meydan okumuştu. Bugün ise  ikilemlere karşı koyarak yeni aşkını yaşamaya hazırlanıyordu. Artık usu, bedenin ikilemler karşısında duyduğu hazza hak veriyordu. Durmadan yineledi durdu kadın yüreği bu sevinci.

Dünün, yaşanan günün hesaplaşması gece boyunca sürdü kadının, erkeğin usunda. Oysa yaşam yaşanınca anlam kazanacaktı. Erkek göğsünden sızan terle kadını belinden yakalayıp kendine çektiğinde ikilemler azalırken giz yerlerin sıcağında buluşan ikili, günün tadını çıkardılar. Artık uysallık her ikisinden de uzaklarda kalmıştı.

Kadın dününü düşünmeden edemedi. Ailesine karşın seçtiği evlilik onun için bir yanılgıydı. Bu tuzağa düşüren lüks şimdi bir hiçti onun için. Pırlantaların, elmasların en pahalısını takardı ak göğsüne, kalem parmaklarına. Her saat giyinip çıkardığı giysiler sıradan işlerdi. Kapıda özel arabasında şoförünün beklemesi mutluluk için yetmiyordu. Ayrı inançların, etnik toplumların insanı olmasını önemsememişti. Onun için “aşk” belirleyiciydi. Aşık mıydı? Şimdi geriye dönüp baktığında yanılgısının bir başka boyutunu görüyordu. Tam on yıl yanılgılarını taşıdı durdu. Ama artık dayanamadı yatağında aldatılışına. Bu, son noktayı koymuştu. Artık karar vermeliydi. Gençliği uçup gitmeden yeni aşkları tadabilirdi. Kuşatan kabuklarını kırabilirdi.

Önünde duran yıllar anlam kazanmalıydı. Her uzandığı güzellik, hoşluk acılarla iç içe örülse de yaşanmaya değerdi. Her olumsuzluğun arkasından olumluluklar doğabilirdi. Yaşamın öğrettiklerinden yola çıkmalıydı. Aldatmalar, yanılgılar yaşamın gerçeğiydi. Tüm bunlar yılgınlığa düşürmüyordu onu. Ama yine de,“Ya çocuklarım!” diye usuna sordu. Sonra, “Hiç de engel değil!” diye sürdürdü iç konuşmasını. Kadın olması düşlerini yaşamasına nasıl karşı koyabilirdi ki! Düşler, düşünceler birbirini kovalayıp durdu gece boyunca.              

“Göreceğiz, kim pes edecek!” uyarısını koynundaki erkeğin kulağına  ulaştığı doyumun tadıyla söylendi. Bu tümce erkeği yiten yıllarına götürdü. Kendini bırakıp  giden kadına  kızmıyordu şimdi. Hesaplaşmasını yıllar önce yaparken bu bırakılışını onuruna  yedirememişti.

Ama ya şimdi öyle mi? Hesap vereceği birinin olmamasına seviniyordu.

Erkeğin ulaştığı sonucun temelinde duran titizliği, huysuzluğu değildi kuşkusuz. Sevgisizlik, doyumsuzluk artıp durmuştu yıllar boyunca. Tüm olmazlar  bu duruma ulaştırmıştı. Şimdi  sevincini yaşamaya hazırdı. Dünkü kin sevince dönüşmüştü. Bu durumu çocuklarına anlatmak  gereğini de duymadı.

Her gece sırtını dönen kadınla kaç gecesini geçirmişti. Saymamıştı. Neden katlandın öyleyse sorusunu usundan geçirdi. Orada çocuklarını buldu. Oysa eve döndüğü bir gece çocuklarını komşulardan toplamıştı. Kimseye, nereye, ne zaman gittiğini sormadı. Beklediği buydu belki de. İşte bunun için ses çıkarmamıştı.

Karısının kaçışı başı önde gezmesine yetiyordu. Komşularının yüzüne bakamaz olmuştu. Suskun, insanlardan kaçan bir adam olup çıkmıştı. Oturduğu evin boşaltılması için satıldığı haberi onun için ayrı bir vurgundu. Yıllar önce karısının gönlü hoş olsun diye ona tapuladığı daire şimdi başkalarına satılmıştı. Bu da ikinci bir aldatılışıydı.

Sevdiği kadının, kulağına fısıldayan sesini alınca tüm düşündüklerinden sıyrıldı. Artık hayır diyecek, pes edecek zaman değildi. Kadının sorusunu “Sonuna kadar!” diye yanıtladı. İşte bu yanıt onların daha sıkı sarılmalarına, gece boyunca bütünleşmelerine  yetti.

Onlar  düşlerinin peşinden koşmaya kararlıydılar!

(Türkay  KORKMAZ Çağdaş Türk Dili, Eylül 2003 ,sayı 187, s. 317-318 ; Düşler Yaşlanmıyor, eğitim sanat yayınları, 2002, İstanbul)

AÇIKLAMALAR : ÖYKÜ, ROMAN, TİYATRO

Bu örnek metinde durum, gözlem, izlenim, yaşantı söz konusudur. Yazar, sözü edilenleri verirken bir kurgulama yoluna gitmiştir. Yazınsal metin, gerçeğin ya da yaşantının dilde yeniden üretilmesiyle oluşur. Metinde yer alan evren, dış evrenden kopuk olmasa da okura kazandırılmak istenen biçimde değişimlere uğratılarak onun üzerine kurulmuştur. Yazınsal metnin kurmaca oluşu da buradadır işte.

Yazınsallığın bir başka ölçütü iletinin kanıtlanamayışı, yanlışlığının, doğruluğunun gösterilemeyişi. Yazınsal metinde amaç öğretmek değil, kurmaca evreni yaşatmaktır. Okur için yazınsal metin, metnin iç yapısına ağdırılmış, yaşamla iç içe olan bağlantıları da kurarak bulup çıkaracağı çok anlamlılıklar yumağıdır. Yazınsal metinde sözcükler, sözcük öbekleri, okurun duyu organlarını devindirir. Bu  İzlenimsel bir sürece sokar okuru. Bu da çok yönlülük, değişik algılanabilirli doğurur. Yazarın sözcüklerle kurduğu dil doğal dilden kopuk değildir. Ancak, yazar dili kurgusuna göre yeniden biçimlendirerek, anlamlandırarak okura sunar. Bu da öyküleyici, betimleyici anlatımlarda değişik özellikli sözcüklerin seçimini  gerektirir. Öyküleyici anlatımda olaylar, çatışmalar, eylemler anlatılır. Yazar, okuru olayların içinde yaşatır. Bu bakımdan devinim imgesi uyandıracak sözcükler seçer.

Örnek metin yaşanabilirliği dar boyutlar içinde kurmaca yöntemle okura sunmaktadır. Yaşanabilirliği dar boyutlar içinde sunan yazınsal tür öyküdür. Yine yaşamın tümünü ya da bir kesitini kurmaca yolla sunan geniş boyutlu yazınsal tür ise romandır. Her iki türün ortaklıkları çoktur. Ayrıca tiyatro yazınsal türünde de kurmaca diğer türlerle ortaklık oluşturur. Bu türde devingen, duygu yüklü sözcükler tiyatroyu belirler. Türe göre sözcüklerin seçimi ve kullanımı önem taşımaktadır. Üç yazınsal türde olay-durum insanı anlatır. Kişi, olay-durum, zaman, çevre yazınsal türleri oluşturan öğelerdir. Yazınsal metinde yer alan kişinin huy ve davranışları karakter, karaktere özgü belirleyici niteliklerden herhangi birinin genelleştirilmesi, en uç noktasına değin götürülmesi de tip olarak adlandırılır. Karakter bir bütündür, kişilikle özdeştir. Kişilerin giyim kuşamlarını betimleyip iç dünyalarını sergilemek onların karakterini belirlemede önem taşır. Yazınsal metinde anlatımı yönlendirip üstlenen kişilere temel kişi, yazındaki yeri dolaylı olanlaraysa yan kişi denir.

Öykü, roman yazınsal türlerinde toplumsal, bireysel yaşantıların, durumların anlatımı söz konusudur. Tiyatro türündeyse köken dinseldir. Eski Yunan’da Dyonosos şenliklerine dayanan bu tür yine insanı insan aracılığıyla sunar. Tiyatro, tarihsel gelişimi içinde trajedi (ağlamaklı), komedi (güldürü), dram (ağlamaklı-güldürü) gibi temel türlere ayrılır. Daha sonraki gelişimine baktığımızda müzikal türlerinin de (operet, opera, vodvil ) oluştuğunu görüyoruz.

Yazınsal türe örnek aldığımız öykü türü bir durum öyküsüdür. Bu örnekte yaşamın bir kesiti, durumu ele alınmıştır. Öykü türü içinde yer alan bir de olay öyküsü bulunmaktadır. Anlatıma konu olan her iki öykü türünde de bir anlatıcı aracılığıyla okura iletilir. Ben öyküsel anlatıcı birinci kişili anlatıcı olarak adlandırılır. Öyküde işlenenleri birinci kişinin gözüyle görür, onun duygularıyla tanırız. Bir de, elöyküsel anlatıcı biçimi bulunmaktadır. Bu anlatım biçimindeyse üçüncü kişili bir anlatımla öykü işlenir. Bu anlatımda öykü kişilerinden birinin bakış açısıyla verir ya da anlatıcı tümüyle kendini silerek benzetmeli bir söyleyişle anlatmaz gösterir. Gösterme temel yaklaşım olduğu için buna dramatik anlatım da denir. Bu öykü türünde bir olay çevresinde öykü başlar(serim), gelişir(düğüm), sonuçlanır(çözüm). Yazınımızda Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal, Bilge Karasu, Füruzan, İnci Aral, Nazlı Eray  durum öykücüsü; Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Bekir Yıldız, Osman Şahin ise olay öykücüsüdürler. Dünya yazınındaysa, Anton Çehov durum, Guy De Maupassant olay öykücüsüdür.

 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..