Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Yazmak

Yazmak
 

Sokakta yürürken diğer insanlardan farklı yürüdüğünü zannedersin. Sırada beklerken farklı durduğunu zannedersin. Markette domates seçerken sanki o genetiği bozulmuş kırmızı şeyle muhabbet ettiğini zannedersin. Trafikte en farklı sensindir. Arkadaşların arasında bi’ sen farklı olduğunu düşünürsün. Kafandaki tilkileri hayal edersin; bi’ sen bu tilkileri toparladığını zannedersin. Sanki tek düşünen canlı sensindir.

Bu ruh hali eli kalem tutan çoğu insanda mevcuttur. El sanatları içinde “kalemin” en son sırada olduğu bir ülkede bu hisse kapılmak normal gelebilir. Ama bu yeteneği olan insanların iki dili olunca sorun başlayabiliyor. Bir yazarın konuşma dili ile kalem dili aynı olmayınca yanlış anlamalar da olabiliyor, yanlış tespitlerde yapılabiliyor. Mesela çok sinirlendiğiniz bir yazıdan sonra o sinirlerinizi geren yazarın kalem diline bakarsınız. Çünkü genelde tanımıyorsunuzdur. Kalem dili bazen yanıltıcı olabiliyor. Ben bu tür durumlarda o sinirlendiğim yazarla aynı masada çay içtiğimi hayal ediyorum. Ve sinirimi geren cümleleri konuşma dili ile bir daha okumak istediğimi düşünüyorum. Kendimi bozmadan ve karşıdakinin çaya kaç şeker attığına bakmadan konuşmamı yaptığımı düşünüyorum. Sonra karşıdakinin cümlelerini duyuyorum. Duymak güzel bi’ şeydir. Kelimelerin ruh ile temasıdır. İnsana güven verir. Sonra birer çay daha içip o masadan ayrıldığımı hayal ediyorum.

Bazen düşünüyorum da (bazen) ne kadar raydan çıkmaya müsait trenlerimiz var. Rayların bakımsız olduğundan mıdır, trenin eski olduğundan mıdır, bilmiyorum. Ama her etkiye yıkıcı bir tepkimiz genlerimizden galiba. Raydan çıktığım zamanlar olmuştur ve hepsini de gereksiz bulmuşumdur. Zaman, yaptığımız çoğu şeyin gereksiz olduğunu ispatlayan bir olgudur. Belki ileride bu yazıyı da gereksiz bulacağım. Zaman gösterecek.

Ben, eli kalem tutan her kesin zeki olduğunu düşünürüm. Kendi yazısına gereksiz diyenlerin de olması gerektiğini, yaptığı yorumların gereksiz olduğunu söyleyenlerin de olması gerektiğine inananlardanım.

Hıristiyan’ın biri bir gün kurban kesmek istemiş. Merak ediyormuş; nasıl kurban kesilir, nasıl bir duygudur, diye gitmiş bir koyun almış. Gösterilen yerde o koyunu kesmeye çalışmış ama kesememiş. Hayvan bırakmıyormuş ve bizim acemi de usulü bilmiyormuş. Bakmış ileride bir cami var. Elinde bıçakla girmiş camiye: “Yok mu bir Müslüman, bana yardım edecek?” Cemaat tedirgin olmuş ama yaşlı bir Müslüman çıkmış. Ve gitmişler. Yaşlı adam koyunun başını kesmiş ama postunu derisinden ayıramamış. Gücü yetmemiş. Hıristiyan’a, “Git birini daha getir.” demiş. Hıristiyan elinde bıçak, her tarafı kanlar içinde aynı camiye dalmış: “Yok mu başka bir Müslüman?” Cemaat bu sefer korkmuş. Yaşlı amcayı kesti sıra bize geldi, diye sus pus çömelmişler. İçlerinden biri, hocayı göstermiş, “Bizden daha Müslüman hocadır” demiş. Hoca da, “Bir Elham iki ihlâs okuyarak Müslüman mı olunurmuş?”

Kurban kesmek zor iştir. Adamı dinden de eder, dine de sokabilir. Şekle bakmak yerine niyete de bakmak gerekir bazen. Kurban keseni de, kurban kesene yardım edeni de, kurban keseni yanlış anlayanı da hoş görmek gerekir. Bu hayvani dünyada bazen de olsa “insani” olmak gerekir.

twitter.com/mahirtemur

 

 

 

 
Toplam blog
: 110
: 521
Kayıt tarihi
: 21.12.09
 
 

1979 Malatya doğumluyum... Evreni kendi gözlüğümden (0,50-0,75) görmeye çalışan bir yazarım... Dü..