- Kategori
- Futbol
Yeni başkan, yeni umutlar

Hafta sonu Galatasaray yeni başkanını yüksek bir katılım ve rekor oy ile seçti. Bu seçim beraberinde yeni umutları da getirdi. Taraftar artık özlediği Galatasaray'ı izleyebileceğine inanmak istiyor. Peki bu ne derece mümkün?
Öncelikle bana ilginç gelen bir tesadüften bahsedeyim. Ünal Aysal daha 15. sandıkta başkanlığı garantiledi. İlginç olan ise garantilediği oy sayısı! Aysal, başkanlığı garantilediğinde gariptir tam tamına 1905 oy almıştı. Buna ister kaderin cilvesi ister tesadüf deyin; sonuç olarak ilginçtir. Ancak bu tür tuhaf rakamlarla karşılaşmak bundan böyle işlerin yoluna girdiğini; ya da iyice çığırından çıktığını göstermez. Sadece ilginç tesadüflerdir o kadar! Bundan başka da yorum gerektirmez!
Tıpkı idari ve mali kongrede olduğu gibi olağanüstü kongrede de Galatasaray üyeleri mesajlarını açık bir şekilde vermiştir.
Ünal Aysal birleştirici ve bütünleştirici bir başkan olarak seçilmiştir. Üzerine düşen görev başta "liseli-lisesiz", "beyaz-zenci" gibi ayırıcı, bölücü unsurları kaldırmaktır. Bu manada bütünleştirici olabilecek bir yönetim hem kongre üyelerinin takdirini kazanır, hem de "kısa vadede başarı" bekleyenlerin biraz daha sesini kısabilir.
Turgay Kıran; cesaretinden dolayı benim gözümde alkışı haketmiştir. Bu kadar güçlü bir adaya karşı oldukça ciddi bir şekilde seçime hazırlanması, Galatasaray için projeler üretmesi manidardır. Böyle bir ortamda, böylesi bir yarışa girmek hem cesaret, hem fedakarlık, hem de güç ister. Turgay Kıran erdemli davranmış, kimsenin boyunduruğuna girmemiş ve kurmuş olduğu genç ekiple birlikte seçime girerek gelecek için kendisi adına olumlu bir imaj bırakmıştır. Geçmiş yönetimin ikinci başkanı olmasına rağmen Mehmet Helvacı'yı geride bırakması dikkat çekicidir.
Mehmet Helvacı'ya ise gösterilen tavır tamamen nettir. Helvacı'nın bundan kendine bir ders çıkarması gerekir. Bana göre; bir Galatasaray taraftarına bile yakışmayacak tavrı ne yazık ki kendisi 2. başkan olarak takınmıştır. Sadece bu tavrı bile kongre üyelerini kendisinden soğutmuş ve neticede yarış kendisi için (bence) hüsranla sonuçlanmıştır. Bu da gösteriyor ki; Galatasaraylı, bu tavırları sevmez ve prim vermez. Helvacı da bir daha zaten başkan olamaz!
Adnan Polat yönetimi her ne kadar eleştirilse ve yerden yere vurulsa da hakları yenmemeli. Nitekim Başkan ilk konuşmasında da buna vurgu yaptı. Mahkemelere gidilmesi falan filan derken kongreye oldukça sancılı girilmesinin baş sorumlusu olarak hep Adnan Polat gösterildi. Oysa kendi söylediğine göre -ki ben doğru söylediğine inanıyorum- mahkemeye gidilmesindeki amaç seçimi iptal edip göreve devam etmek değil; kongre üyelerinin kaybettirdiği itibarı geri kazanmak adına bazı adımlar atılmıştır. Nitekim bunun kanıtı da yönetimin istifa kararının "ibra edilmeme nedeniyle ilgisi olmadığı" şeklinde tutanaklara geçmiş olmasıdır.
Oldukça sıkıntılı geçen bir sezonun ardından yeni yönetimi de yine sıkıntılı günlerin beklediği gün gibi ortada. Herşeyi bırakın; daha ilk günden eleştiriler aldı başını gidiyor. "Yeni teknik direktörü 23 Mayısta açıklarsa Galatasaray'ın bir senesi daha gider." diyenler hemen galeyan provasına başlıyor. Oysa Galatasaray; sezona Ağustos'ta başlayacak! Geçen 2 yıl gibi Haziran ayında resmi maçlara çıkmak zorunda değil. "Teknik direktör gecikirse transfer de gecikir; transfer gecikirse takım birbirine alışamaz, takım birbirine alışamazsa teknik direktör kovulur, o kovulursa taraftar sabırsızlanır, başarısızlığın devamında protestolar başlar, protestolar istifaları getirir, Arda kalırsa daha beter olur, vs vs." 10 günlük bir süreç için ne kadar çok senaryo uydurdum 2 dakikada gördünüz mü? Elbette ki; daha sezonun sonunda yeni transferlerin, teknik direktörün belli olması bir avantajdır. Ancak bir de şuna bakın; Avrupa'nın bütün büyük futbol endüstrilerinde şampiyonlar belli oldu. Oysa tek transferi Real Madrid Nuri'yi alarak yaptı! Yani koca Avrupa ve daha "Bismillah" diyememiş Galatasaray'ın yeni yönetimi aptal; bir tek bunlar akıllı.
Bugün Galatasaray'ı ve yeni yönetimini savunuyormuş gibi yapan herkesin daha düne kadar nasıl dost(!) olduklarını hiçbir Galatasaraylı unutamaz elbette. Şimdilik dost görünüp ilk nerde ayaklarının takılacağını uzaktan izlemekle meşguller zat-ı muhteremleri. Yeni yönetim; ilk iş olarak teknik direktör ve futbolcu transferinden önce medyadaki bu çok yüzlülere karşı nasıl bir tutum izleyeceği konusunda yol haritası belirlemelidir. Başta futbol takımı olmak üzere tüm branşlar ve yönetimin muhtemel oyunlara nasıl gelmeyeceğini iyi analiz etmeli ve reyting peşinde koşan bu canavarlara karşı nasıl bir koruma kalkanı oluşturmaları gerektiğini kesin çizgilerle belirlemelidir.
Şüphesiz ki; kamuoyu en çok futbol takımının başarı ya da başarısızlıklarına göre kendine bir yol çizmektedir ve futbol takımının durumu yönetimi rahatlatacak veya sıkıntıya sokacak en önemli konudur. UEFA kupasından sonraki çöküşün altında yatan en önemli sebeplerden biri yanlış transferlerdir. Adnan Polat döneminde kurulan ve dünyanın çeşitli yerlerindeki futbolcuları izleyen Cüneyt Tanman başkanlığındaki komite; yeni gelecek teknik direktörle mutlaka detaylı toplantılar yapmalı; izlenim ve raporlarını hocaya sunmalıdır. Aysal ve ekibinin bu tür görevlerdeki çalışanları yok sayacağını sanmıyorum. Mutlaka onların da değerlendirmelerinden; harcamış oldukları emeklerden vazgeçmeyeceklerdir.
1 ay öncesine döndüğümüzde görünen karanlık tablonun bugün daha loş bir hal alarak yavaş yavaş aydınlanır gibi olduğunu görüyorum. Ancak bu kesinlikle kendini rüzgara kaptırmak değil. Taraftar da bunu böyle bilmeli. 3 günde, 3 ayda, 5 ayda hiçbirşey güllük gülistanlık olmaz. Başkan bir çok futbolcunun takımdan ayrılacağını söylüyor. Yeni gelenler belki uyum sorununu kısa bir sürede atlatabilirler. Ancak "takım" olabilmek için en azından sezonun ilk yarısının bitmesini beklemeliyiz. Bu da sabır gerektiren bir durum. Yerli bir teknik direktör gelirse; sanıyorum zaman kazanmak için yapacağı ilk şey 2-3 genç futbolcuyu A takıma almak olacaktır. Ancak yabancı teknik direktör taraftar psikolojisini iyi analiz edemezse (Örneğin Rijkaard ve Hagi) kısa zamanda üzerinde oldukça yoğun bir baskı oluşacak; bu da anında futbolcuları etkilemeye başlayacaktır. Çünkü 1-2 maçta yaşanan puan kaybı akıllara henüz çok taze olan bu sezonki durumu getirecek; taraftar endişelenmeye başlayacak ve bu endişe kısa aralıklarla yerini "homurdanma", "tepki", "protesto" ve en son da "istifa tezahüratlarına" bırakacaktır ki; dayanmanın çok zor olduğu bu durumu geçen yıl yaşadık. Tıpkı yeni kurulacak takım gibi taraftar da uyum sorunu yaşayacaktır; bu duruma karşı da yönetim oldukça dikkatli olmalıdır.
Yazı bayağı uzadı. Daha yazılması, konuşulması gereken çok şey var elbette. Ancak teveccüh gösterip yazımı okuma zahmetinde bulunanları da sıkmak istemem. Sonuçta ortada bir "yenilenme" var. Bu yenilenme devam etmelidir. Henüz bit pazarlarına nur yağmadığına göre eskiye rağbet edilmemeli, vizyonu geniş, taraftarın sabır göstereceği bir teknik direktörün ve onun kuracağı bir futbol takımının kurulması gerek. Arda'nın da ne olursa olsun kalması, korunması, kollanması gerekir.
Şimdilik ümit var. Ama sabır yok. Biraz daha sabır lazım herkese. Yenilik kötü bile olsa eskisinden iyidir; çünkü iyisi de kötüsü de yeni bir tecrübe kazandırır. Adnan Polat yönetimi bu tecrübeyi kazandırdı! Şimdi yeni yönetim bu tecrübeyi iyi yönde kullanmak zorunda. Taraftar da sabırla sonuçlarını beklemek zorunda!