- Kategori
- Türkiye Ekonomisi
Yeni Osmanlı Bankası (mı)

1853'te kurulan Osmanlı Bankasının Kuruluş ilanı....
Genç nesil bilmez. Bir zamanlar bu ülkede adı “Osmanlı Bankası” olan bir banka vardı. Şimdi adı kaldı yadigar..
Biraz bahsedelim mi ? Hem bilgilerimiz tazelenmiş, hem de bir güne ışık tutmuş oluruz. Neden bu konuyu seçtiğimi de yazının sonunda anlatacağım.
Osmanlının batışının/yıkılışının temellerinin atıldığı yıllar 16. Yüzyılın ortalarıdır. Kısmen silkinip kendine gelmeye çalıştıysa da bana göre Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü “Lale Devri “ ile başlar. Bu devir, Osmanlı saraylarında yaşanan eğlenceli ve şaşalı hayat devridir. Buna “zevk ve sefa” devri de denir. 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılında İstanbul’u kasıp kavuran Patrona Halil İsyanı ile sona ermiştir. Bu dönemde tahtta III. Ahmet vardır ve sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşadır. Lale devri denmesinin bir nedeni de, yalnızca İstanbul’da yetiştirilen ve namı zamanla dünyaya yayılan ‘lale’ çiçeklerinden alır. İşte bu dönem, Osmanlı’nın ‘gerilemeye başladığı ‘ bir dönemdir.
Osmanlı’nın bu gerilimi yalnız siyasi anlamda olmamış, 18. Yüzyıla kadar devam edecek olan ciddi anlamda mali krizlerle boğuştuğu yıllardır. Zira savaşlar bittiği için ganimetler de bitmiş, Osmanlı, ancak yerel toplayıcılara bıraktığı toplanan vergilerle ayakta kalmaya çalışmaktadır. Ama ne yazık ki, merkezi idare mali yönden giderek zayıflamaya başlamıştır. Durum o kadar kötüdür ki, o dönem çoğunluğu Fransız olan Galata bankerlerinden bile faizle para toplanmaya başlanmış. Daha sonra, bu bankerler aracılığı ile 1840’lı yıllarda Fransız bankalarından ilk dış borç alınmış. Sonraki yıllarda Kırım savaşı patlak verince, ek finansman ihtiyacı hasıl olmuş ve Osmanlı ilk tahvil ihracı yoluyla büyük borçlanmaya gitmiş. Sonraki yıllarda Mısır eyaleti vergileri teminat gösterilerek Londra bankalarından 3.300.000 lira borçlanılmış. Ancak, bu para bile askeri giderlerin dörtte birine bile karşılamamış. Daha sonra Rothchild Bankası (bu isme lütfen dikkat) aracılığı ile Suriye ve İzmir gümrük gelirleri karşılığında 5.500.000 lira borçlanılmış. Daha sonra 1858 yılında Londra’dan 5milyon sterlin, 1860’da Fransa’dan 400 milyon frank, 1862’de merkezi Londra’da olan Ottoman Bank ile 8 milyon sterlin borç alınmış ve bu banka ile özel bir anlaşma imzalanmış. Ancak, alınmak zorunda kalınan bu borçlar, üretimi ve ulusal geliri yükseltmeye yarayacak alanlarda kullanılmayarak, en başta ardı ardına girilen savaşların finansmanı olmak üzere cari harcamalar, sarayların yapımı gibi yerlerde kullanılmıştır. Bunun sonucu 20 yıl gibi kısa süre içinde Osmanlı İmparatorluğu, 200 milyon sterlin dış borç yükü altına girmiştir. Buna karşın Osmanlı maliyesi tüm yıllık geliri 18 milyon sterlin kadardır.
Mali kriz bu boyutlarda iken 1850’lerde İngiltere’de kurulan Ottoman Bank ile yapılan ikili anlama ile daha sonra 1863’te İstanbul’da Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı Bankası) adı ile bir banka kuruluyor. Bankanın kurucularına dikkat. İngiliz sermayeli Ottoman Bank(bu isime de dikkat) ve Fransız sermeyeli Rothschild bank. Osmanlı’nın (dolayısı ile Türkiye’nin) ilk bankası olan bu banka, mali krizi üstleniyor. Bank-ı Osmani-ı Şahane 1875’te imzalanan anlaşma ile uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğunun resmi bankası ve hazinedarı olarak görev yapıyor ve zamanla saray tarafından para basma yetkisi dahi veriliyor. İmparatorluk genelinde birçok altyapı yatırımını destekleyen banka, bir nevi iştirak bankacılığı yapıyor, ülkedeki pekçok yatırımı finanse ediyor, aynı zamanda şube sayısı artırıyor ve bir zaman sonra bu banka işlevsel olarak “Merkez Bankası” hüviyetini kazanıyor. Aslında bu banka imparatorluk sınırlarındaki ‘demiryolu işletmeleri’, ‘kömür madenleri işletmeleri’, ‘liman işletmeleri’ gibi pek çok dinamik sektör iştiraklerine de ortaktı.. Artan şubeleri ile tamamen piyasaları elinde tutuyordu. Ancak, I. Dünya savaşı sonrasında Fransa ve İlgiltere bankayı ‘Osmanlı hukukunu tanıması sebebiyle ‘düşman kuruluş’ ilan etti. Osmanlı İmparatorluğu ‘da bundan güç alarak, Fransa ve İngiltere sermayesi olması sebebiyle bankayı ‘güvenilmez’ ilan etti. Sonra, bankaya bir ültimatom verildi ve yabancı olan yöneticilerin görevleri bırakması ve para basma imtiyazından vazgeçmesi şartı ile faaliyetine devam etmesine izin verildi.
Ülke içinde ve dışında (Osmanlı sınırlarında) şube sayısını artırdı. Yüzlerce şubeye ulan banka, savaşlar sebebiyle birçok şubesini kapattı. Osmanlı bankası Cumhuriyet döneminde de önemli işler yaptı. 1924’te para basma imtiyazı Türkiye Cumhuriyeti’ne geçti. Banka’da ‘Osmanlı Bankası’ adını aldı. Ancak, Cumhuriyet Türkiye’sinin bir Merkez Bankası olmaması sebebiyle, bir süre daha ‘devlet bankası ‘ konumunda faaliyet gösterdi. 1933’te ‘ticaret bankası’ statüsünü aldı ve sonraki yıllarda A.Ş statüsüne kavuştu ve 1990’lardaki mali krize boyun eğerek 1993’te anonim şirket statüsü ile bankanın hisseleri Clover Investment yatırımına satıldı ve 2001’te farklı bankalarla birleştirilerek, 138 yıllık fili ve ticari hayatına son verildi.
Ve gelelim günümüze;
Bugün gazetelerde bir haber vardı. BDDK, VakıfBank’ın öncülüğünde bir katılım bankası kurulmasına izin vermiş. Türkiye’nin bu yeni bankası olacak bu banka aralarında çeşitli vakıfların da olduğu ( Vakıflar Genel Müdürlüğü, II.Bayezit Vakfı, I.Mahmut Vakfı, II.Mahmut Vakfı, Murat Paşa Vakfı) 300 milyon dolar sermaye ile Vakıf Katılım Bankası A.Ş. adı ile kurulmuş bile.
Şimdi bunun neresi garip demeyin. Yeni ‘Osmanlıcılık’ akımının yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde böyle bir bankanın kurulması manidardır. Ve kurucu ortaklarına bakın. Hepsi de yıkık Osmanlı hanedanının vakıfları… Ve bu ortaklık ile adı ‘Katılım Bankası‘ olan yeni bir ‘Osmanlı Bankası’ kurulmuş. Yukarıda anlattığım ‘Osmanlı Bankası’ hikayesinin başlaması ve bitişinin yanına, dış borçlanmanın 500 milyar TL civarına çıktığını, bazı bankalara (özellikle adı katılım olan) neden konulduğunu ve Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası ile tutuştuğu ‘faiz kavgası’ ve ‘ekonomiyi düzeltme’ çabalarını da bunun yanına servis edin bakalım, siz ne anlam çıkartacaksınız..
../..