Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '09

 
Kategori
Mizah
 

Yenice'nin Nasrettin Hocaları-1

Yenice'nin Nasrettin Hocaları-1
 

Hakkı Hoca, nokta yerine küfür kullanır.Kimse de kızmaz.


<ı>Nasrettin HOCA’nın 800.doğum Yılı nedeniyle…

“Nasrettin Hoca’yı” sadece Konya’da yaşadı.

Akşehir’de göle maya çaldı.

Sivrihisar’a heykeli dikildi, diye biliriz.

Hep fıkralar; Nasrettin Hoca birgün… Temel kayığına binmiş… İncili Çavuş yemek yiyormuş… gibi sözlerle başlar. Nasrettin Hoca’nın, Temel’in, Fadime’nin, Dursun’un adı geçince, hüzünleri atar gülmeye başlarız.

Aslında fıkralar, bizim için bir tedavi edici sihirdir.

Terapidir.

Her kahkaha, bir porsiyon köftedir.

Bu geniş dünyayı, kendimize dar edecek değiliz ya.

Gülmek bize yakışır.

Gülmek, insana yakışır.

Gülelim.

Fıkra anlatmak, bir sanattır bence. İyi fıkra anlatan oldu mu, aynı fıkrayı bin defa anlatsa bıkmadan dinlerim ve basarım kahkahayı.

Anlatımı kötü birisinin dilinden fıkra dinlemekse, Çin işkencesi gibi bir şeydir.

Anadolu’nun hangi köyüne giderseniz gidin, ”Nasrettin Hoca” kadar “bilge” ve “ince nükteli” insanları bulabilirsiniz. Bu insanlar güldürmek için senaryolar yazmazlar, önceden plan yapmazlar. Bize komik olarak görülen her şey, yaşantılarının bir parçasıdır. Yaşantıları içinde yaptıklarını “öyle komik işler” vardır ki; en usta senaristler bile, böyle bir olayı kurgulayamaz. Meydana gelen bu olaylar ballandıra ballandıra anlatılır ve gülünür. Bu olaylar abartılarak anlatılsa bile, “Oha” denmez, ”Çüş” denmez. Hiç kimse darılmaz, gücenmez.

Bazıları da, yaptıkları işlerle öyle komik duruma düşerler ki; başına gelen olayı en samimi arkadaşlarına anlatırlar. Başkalarına anlatılmamasını tembihler, sonra hikâyesini başkasından dinlediğinde de, en çok kendileri gülerler. Birde “kimmiş bu aptal” ya? Diye sorarlar.

Aslında bizim köylerimizde, onlarca Cem YILMAZ, Levent KIRCA… vb. adam gibi adam vardır. Gülmece ustaları vardı.

Bizim köylerimizde, 50 yaşın üstündeki kişiler tarafından, en büyük komedyen olarak, İsmail DÜMBÜLLÜ bilinir. Dümbüllü gibi bir adam daha gelmedi bu memlekete.

70’li yıllarda, Yenice’nin köylerinde, köy meydanlarında dini bayramlarda, “ortaoyunu” geleneğine uygun, oyunlar oynanır ve gösteriler yapılırdı. (Hala yapmaya çalışan köyler var) Her köyde bir “meddah” bulunurdu. Köyler arası misafirliğe gidilirdi. Çok ağır şakalar yapılırdı. Kimsenin gıkı çıkmazdı. Darılmaca olmazdı. Cm YLMZ kimmiş. Okan Bayülgen kim oluyormuş. “Beyaz” bizim komedyenlerin yanında çırak olamazdı. Ata Demirer, ağırlığından, ayak oynatamazdı.

Şimdiki komedyenler, birçok ünlü kişinin gaflarından faydalanıp, mizah yapıyorlar. Ürettikleri bir şey yok. Hiçbiri Kemal SUNAL’ın bile, eline su dökemez.(70 li yılların en popüler sanatçıları, Yenice’ye gelip, şimdiki otelin olduğu yerdeki sinemada gösterilerini yaparlardı. Sinema yandı. Yerine, işhanı ve otel yaptılar.) 60’lı yıllarda sineması olan Yenice’de sinemayı bırakın, bir tiyatro salonu bile yok. Konser yapacak yer yok.

Artık insanların olaylara gülme anlayışları da değişti. Televizyonlar herkesi “bireyselleştirti.”

Ağlanacak şeye gülüyoruz, gülünecek şeye ağlıyoruz.

“Bindik bir alamete, gidiyok gıyamete…”

*

Sizlere, Yenice’de ve Yenice’nin köylerinde yaşanmış bazı olayları anlatmaya çalışayım.

Bu yazı dizisindeki, bütün olaylar ve kişiler gerçektir.

Eğer okurken hayali birine rastlarsanız ve de şüphelenirseniz; boş tüfekle ölü karga öldürür gibi öldürürüm o kişiyi. Yeter ki siz, bana haber verin.

Ben başlıyorum anlatmaya.

Sizde, dört gözle okumaya hazır olun.

İkinci bölümde buluşmak üzere.

Gününüz, gülmekle geçsin.

<ı>Devam edecek

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..