Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Aralık '14

 
Kategori
Kitap
 

Yeniden Aylak Adam

Yeniden Aylak Adam
 

Neden az yazıyorsunuz minvalindeki soruları "Benim gerçek eserim günlük yaşamımdır" diye yanıtlamış Yusuf Atılgan


 

 

Okumak da su içmek gibi  doğal bir ihtiyaç.  Ama kola da var, gazoz da,su da... Hangisine davranacağımız  seçmekle ilgili. Bu seçimde devreye ,ömür az kitap çok,  bilinç giriyor. Ne okumalı sorusu çetrefilli bir konu  ve doğrusu  otoritelerin genel- geçer beğeni ölçütlerine vurulduğunda da ilgi dışına çıkma tehlikesi var.

 Öyleyse ne yapmalı?

 Günceli de takip etmeye çalışırken,  ilgi doğrultusunda hâlâ güncel  kalabilmiş kitapları seçmeye çalışmak iyi bir yöntem gibi sanki. 

Zamana direnebilmişse  bir de ilgi alanımdaysa  o kitabın başına oturulur ve satır satır içilir.

''...Asfalt, üst üste beton yapılar, otomobiller sürüsü, hızlıyürüyeninsanlar sürüsü" nün üzerime geldiği zamanlarda, ayrık otu olmayı özendiren,  her şeye kendi anlam dünyasında kafa tutan,  takıntıları, öfkesi, incelikli sevgisiyle yaşayan  anti kahraman  bay "C"yi, okumak  hep iyi gelmiştir bana.

Özlemişim  Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını.  Tek elin parmağını geçmez  verimlerinden olup da, keşke daha çok olsaydı  dedirten kitaplarından biridir çünkü. Okuması, kullanılan çeşitli yazım teknikleri  gereği, başlarda biraz zor gibidir ama ısrar edildiğinde  güzelim bir dünya açılır gözümüzün önüne.

Nesi  sevilir  peki ?

Alışkanlıklardan, kurulu düzenden, yapmacıklı  her şeyden  alabildiğine kaçmaya çalışırken, yaşadığı şehri; meyhanesi, kahvehanesi, pastaneleriyle ve çalışan garsonları, müşterileriyle  duyumsayıp  önemsemesi mi,  

O sokakların birinin direğine çakılı "Ah" a içkin  hüznü mü, yolunu bilip  sonunu kestirdiği hayatı çok da umursamaması mı,  karşılaştığı zorluklardan  ve  çıkışsızlığından bir nevi  keyif alıp onları ironiye sarması mı,

Alışkanlıkları ve farkındalığı mı, kimi zaman da  gözüne, usuna,tenine değeni eğlenceli hale getirip mizaha bandırması mı,  karşı çıkışlarının toplamının bazen bir evetle yerle bir oluşu mu, zaman tutmazken günlerin isimlerini yaşadıklarıyla isimlendirmesi mi, 

Şehrin sokak adlarını toplayıp da kendince sonuçlara varması mı, insanlara bakıp onlara yeni hayatlar ve roller biçme oyunu mu, tikleri  zorluklarla   başetme yöntemi olarak  görmesi mi, bıkmadan baktığı yüzler mi, o yüzlerde sözlerin gerisinde aradığı anlam mı, onu bulamasa iflah olmayışı mı, -kimi zaman bir ressamın deseni, kimi kez bir olayla ilintisi-

Gündelik hayatın  sevimsiz ve samimiyetsiz ama zorunlu  halleri mi,  "bir gazozluk dostlar"dan, "çok para laflarından"sıkılması mı, ille de sinemaya gidip sevdiği bir filmi izleyince  filmin onu soktuğu hallerden,  olmayacağını bile bile, herkesin  nasiplenmesini  istemesi mi,

Kimi  tasnifleri ve tanımları mı,  -Mesela kaç çeşit içen vardır sorusuna verdiği cevap mı, "Ku-ya-ra"  adını taktığı "Kumda yatma rahatlığı"nı tanımlayışı mı

Yoksa  "A-da-ko"  ismini verdiği kompleks mi,

Mektuplar mı, günlükler mi,

'Aylak'olma halinin bir "adam"da vücut bulmuş durumunun havailiği mi, cazibesi mi, ele geçirilemezliği mi,

Kendi kendisiyle hep "savaşta" oluşu mu, dört mevsimle  bir hayatı özetleyişi mi,  hoşgörünün bir lütuf olduğunu söylemesi mi, sevgilisine  cüretkârca , onun bile dayanamacağı gerçeklikte, çocukluğu ve  ilk gençliğini anlatırken ki çözülüşü mü,

Anne özlemi-baba nefretiyle- teyzesine duyduğu saf sevgi mi, o sevgiyi  bir fahişede ararkenki çaresizliği mi,

Tüm hikâyenin   Freudyen bir  psikanalizme tutulduğunda   ayna gibi ortaya dökülüşü mü,

Yoksa "birgün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem" diyen

Aylak Adam'ın ta kendisi mi?

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara