- Kategori
- Kitap
Yeniden Aylak Adam

Neden az yazıyorsunuz minvalindeki soruları "Benim gerçek eserim günlük yaşamımdır" diye yanıtlamış Yusuf Atılgan
Okumak da su içmek gibi doğal bir ihtiyaç. Ama kola da var, gazoz da,su da... Hangisine davranacağımız seçmekle ilgili. Bu seçimde devreye ,ömür az kitap çok, bilinç giriyor. Ne okumalı sorusu çetrefilli bir konu ve doğrusu otoritelerin genel- geçer beğeni ölçütlerine vurulduğunda da ilgi dışına çıkma tehlikesi var.
Öyleyse ne yapmalı?
Günceli de takip etmeye çalışırken, ilgi doğrultusunda hâlâ güncel kalabilmiş kitapları seçmeye çalışmak iyi bir yöntem gibi sanki.
Zamana direnebilmişse bir de ilgi alanımdaysa o kitabın başına oturulur ve satır satır içilir.
''...Asfalt, üst üste beton yapılar, otomobiller sürüsü, hızlıyürüyeninsanlar sürüsü" nün üzerime geldiği zamanlarda, ayrık otu olmayı özendiren, her şeye kendi anlam dünyasında kafa tutan, takıntıları, öfkesi, incelikli sevgisiyle yaşayan anti kahraman bay "C"yi, okumak hep iyi gelmiştir bana.
Özlemişim Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını. Tek elin parmağını geçmez verimlerinden olup da, keşke daha çok olsaydı dedirten kitaplarından biridir çünkü. Okuması, kullanılan çeşitli yazım teknikleri gereği, başlarda biraz zor gibidir ama ısrar edildiğinde güzelim bir dünya açılır gözümüzün önüne.
Nesi sevilir peki ?
Alışkanlıklardan, kurulu düzenden, yapmacıklı her şeyden alabildiğine kaçmaya çalışırken, yaşadığı şehri; meyhanesi, kahvehanesi, pastaneleriyle ve çalışan garsonları, müşterileriyle duyumsayıp önemsemesi mi,
O sokakların birinin direğine çakılı "Ah" a içkin hüznü mü, yolunu bilip sonunu kestirdiği hayatı çok da umursamaması mı, karşılaştığı zorluklardan ve çıkışsızlığından bir nevi keyif alıp onları ironiye sarması mı,
Alışkanlıkları ve farkındalığı mı, kimi zaman da gözüne, usuna,tenine değeni eğlenceli hale getirip mizaha bandırması mı, karşı çıkışlarının toplamının bazen bir evetle yerle bir oluşu mu, zaman tutmazken günlerin isimlerini yaşadıklarıyla isimlendirmesi mi,
Şehrin sokak adlarını toplayıp da kendince sonuçlara varması mı, insanlara bakıp onlara yeni hayatlar ve roller biçme oyunu mu, tikleri zorluklarla başetme yöntemi olarak görmesi mi, bıkmadan baktığı yüzler mi, o yüzlerde sözlerin gerisinde aradığı anlam mı, onu bulamasa iflah olmayışı mı, -kimi zaman bir ressamın deseni, kimi kez bir olayla ilintisi-
Gündelik hayatın sevimsiz ve samimiyetsiz ama zorunlu halleri mi, "bir gazozluk dostlar"dan, "çok para laflarından"sıkılması mı, ille de sinemaya gidip sevdiği bir filmi izleyince filmin onu soktuğu hallerden, olmayacağını bile bile, herkesin nasiplenmesini istemesi mi,
Kimi tasnifleri ve tanımları mı, -Mesela kaç çeşit içen vardır sorusuna verdiği cevap mı, "Ku-ya-ra" adını taktığı "Kumda yatma rahatlığı"nı tanımlayışı mı
Yoksa "A-da-ko" ismini verdiği kompleks mi,
Mektuplar mı, günlükler mi,
'Aylak'olma halinin bir "adam"da vücut bulmuş durumunun havailiği mi, cazibesi mi, ele geçirilemezliği mi,
Kendi kendisiyle hep "savaşta" oluşu mu, dört mevsimle bir hayatı özetleyişi mi, hoşgörünün bir lütuf olduğunu söylemesi mi, sevgilisine cüretkârca , onun bile dayanamacağı gerçeklikte, çocukluğu ve ilk gençliğini anlatırken ki çözülüşü mü,
Anne özlemi-baba nefretiyle- teyzesine duyduğu saf sevgi mi, o sevgiyi bir fahişede ararkenki çaresizliği mi,
Tüm hikâyenin Freudyen bir psikanalizme tutulduğunda ayna gibi ortaya dökülüşü mü,
Yoksa "birgün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem" diyen
Aylak Adam'ın ta kendisi mi?