Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yeniden çocuk olmak...

Yeniden çocuk olmak...
 

Kimisini bir an için heycanlandıran bu ifade, bazıları için güçlü bir özlemi ifade ediyor.
Düşündüm, konuştum, sordum, soruşturdum; benim etrafımda da bayağı varmış "yeniden çocuk olmak " isteyenlerden. :)

Aslında bana da zaman zaman hakim oluyor bu duygu ama bir süre sonra "henüz gençsin zaten" düşüncesi onu dindiriyor. Ki zaten bu tarz geçmişe dayalı özlemleri abartıp saplantı hâline getirmek hiç sağlıklı bir durum olmadığı gibi, üzgün süzgün bir ruh hâli de getireceği kesin. Şüphesiz ki olduğumuz yaş, bulunduğumuz durum/ yer ve en önemlisi içinde bulunduğumuz an, "ŞUAN " bizim için canlılık ve etkinlik gösteriyor. Tatlı hatıraları hatırlayıp her insan gibi mutluluk duymayı bunun dışında tutarsak , şu özdeyiş ile konuya daha da netlik kazandırabiliriz: "Dün öldü, bugün yaşıyor, yarın ise henüz doğmadı."

Pekiii ama yine de sordum kendime: "Kimisine ara ara hakim olan, bazısının içine işlemiş bu çocukluk özlemi, arayışı nedir, niyedir?" diye. Cevapları bulmak zor olmadı. Cevapların getirdikleriyle birşeyi daha fark ettim. Çocukluğuna dönmek, yeniden çocuk olmak istemenin nedenleri kişiler arası farklılık gösteriyordu belki ama aynı kişilerin büyük bir ortak noktaları da vardı. O da; içinde bulunduğumuz anda şuanda öyle ya da böyle sebeplerden ötürü tam anlamıyla MUTLU olmamaları... Bu "mutlu olma" kavramının alt başlıkları hayli geniş ve yine kişiye göre değişebiliyor. Ancak önce geriye dönelim, yani bu özleme neden olan sebeplere...

1) Çocukluğun kişiye getirdiği o şirin özgürlük. Özgürce düşünme, konuşma, sorgulama, hayal kurma, soru sorma, keşfetme..

2) Kirlenmemiş bir beyin, saf/temiz düşünceler, saf/temiz bir yürek... İçten gelen huzur duygusu. Onların sevimliliklerinin temelinde, gülüşlerindeki o parıltının temelinde bu var bence. Masumiyet. Bunun ne kadar, kaç yaşına kadar sürebildiği kişiye göre değişse de çoğunluğun durumu, pek uzun sürmediğini gösteriyor.

3) Çocukluk esnekliktir. Yetiştirilişinde veya ailesinde herhangi bir problem yoksa , genelde tüm çocukların şartlara, çeşitli oyunlara karşı davranışlarındaki , en önemlisi konuşmalarındaki esnekliği görebiliriz. Ve bundan beden de etkileniyor tabii ki. David J. Lieberman'ın bir kitabında "Çocukları izleyin. Hareketlerindeki, yürüşlerindeki esnekliği fark edeceksiniz" diyordu. Çoğu insan büyürken girdiği ortamlar, tanıştığı insanlar, gruplar, toplum vb. etkisiyle başka biri olmaya çalışıyor, kendini kasıyor, reddediyor vs.. Bu reddediş, bu kasılma çocuklarda olduğu gibi yetişkinlerde de bedene aksediyor. Gergin boyun, sırt; çökük veya aşırı gerilmiş omuzlar ; tedirgin, endişeli, stresli yüz ifadeleri ve mimikler... Bir yerlerden tanıdık geliyor size de değil mi?

4) Oyunlar. Çocukken kaçımız hayata karşı keskin bir ciddiyet ve derin düşünceler içeriyorduk? Çoğumuz hayatı da oynadığımız oyunlardaki gibi algılıyorduk. Şimdi okuduğum pek çok yazıda yine aynısı tavsiye ediliyor hayatı fazla ciddiye alan herkese. "Dünyayı, yaşamı bir oyun gibi algılamalısınız." diye. Bu savrukça bir düşünceyi , gevşekliği ve sorumsuzluluğu içeren bir öğüt değil.Aksine "Bir oyun gibi zevk almalı, önemsemeli ama kaçan fırsatlara, yapılan yanlışlara çok fazla takılmadan , boğulmadan yaşamalısınız." ı benimseyen bir görüş bana göre.

5) Ve şunu da eklemek de yarar var. İnsan kimi zaman taşıyabileceklerinden fazlasını yüklenmeye çalışıyor, gereksizce kahraman olma ihtiyacı içine giriyor. Bazen ana neden "fedakarlık yapmak" bazense "kendini ispatlamak" oluyor ama sonra büyüdükçe sorumlulukların acımasızca omuzlara bindiğini ve dertlerin devleştiğini söylüyor kendine, çevresine. Sorumlulukların arttığı doğru, farkındalık da artıyor çünkü, büyüyorsun..Hayatını yaşaman gerekiyor ve tabi ki onu "yaşayabilmek" için sorumluluğunu da üstlenmek şart. Ancak bu acıtan ve sancıtan , dertlendiren sorumlulukların çoğunu "fazlaca yüklendiğimiz ağır görevler, düşünceler , kurtarıcı- kahraman (!) davranışları" oluşturuyor. Ama hiçbir çocuk hayatından böyle çalmıyor.

Tüm bunların çocukken bize getirdiği neşeyi, enerjiyi, gülümselemeri özlüyoruz biz aslında.

Hayata zaman zaman çocuk gibi bakmak; özgürce karar alıp, uygulayabilmek; öğrenmenin, keşfetmenin sonu olmayan bir yolculuk olduğunu kavramak ; arada oyun oynamak, dans etmek, esneklik kazanmak için spor ve egzersiz yapmak, bugünümüzü de lezzetli, anlamlı ve güzel kılabilir.

(Yazımın bir bölümünde çocukken pek fazla derdimiz olmadığını, en azından bu dertlerin şimdi çok ufak kaldığını kastetmiştim. Ancak bu ülkenin "küçük yaşta çalışmak zorunda kalan çocuklar" gibi bir gerçeği de var. Şu açık ki onları göz ardı etmek gibi bir niyetim asla olamaz . Ve ben hayata çok erken atılan o çocukların çoğunun, yaşadıkları her türlü zorluğa karşın yaşama pek çok yetişkinden çok daha umutlu ve parlayan gözlerle baktıklarını düşünüyorum.
Ve bunun yanında Ortadoğu'da veya dünyanın diğer başka yörelerinde savaşın ortasında kalmış, yahut açlıktan hayata çok erken yaşlarda veda etmiş diğer tüm çocuklar için gerçekten ve yürekten çok üzülüyorum. Böyle durumlarda birşey yapamamak bu üzüntüyü ikiye katlıyor.

Gerek ülkemde, gerek diğer dünya ülkelerinde zor durumda olan ve çocukluklarını yaşayamayan bütün çocukları; açlığa, yoksulluğa veya savaşa terk eden sistemi ve zihniyeti öfkeyle ve şiddetle kınıyorum! Şuan için elimden başkası gelmiyor...)

 
Toplam blog
: 16
: 802
Kayıt tarihi
: 11.05.09
 
 

Merhabalar=) Ben Ebru. Lise Öğrencisiyim. Yazmayı hep sevdim ama okumak kadar değil, öğrenmek kadar..