- Kategori
- Eğitim
Yeşil Gece
Yazarı: Reşat Nuri Güntekin
Yeşil gece; Roman kahramanı Şahin hocanın İstanbul’a medrese okumaya gelmesiyle başlayan, toplumsal yönü ağır basan bir romandır.
Şahin Hoca, Anadolu’dan gelen, babasını kaybetmiş annesinin tek çocuğu olan bir talebedir. Geldiği köyde başarılı bir talebe olan Şahin’i, hocaları maddi sıkıntısı nedeniyle, okulu bırakmak üzereyken okutmaya karar verirler. Bununla birlikte iki gün koyunlarla dolu bir vapurda, İstanbul’a gelir. Medreseye yerleşen Şahin Hoca kısa bir sürede burada da başarısıyla göz doldurur.
Şahin Hoca ilminin artmasıyla birlikte, eskiden beri kafasını kurcalayan ruhun ölümsüzlüğünü araştırmaya, kendini tatmin etmeye çalışır. Kendisine gönderilen paradan kısarak kitap alır ve bunları okumaya başlar. O zamanın, Kelam bilginlerine giderek bu konu hakkında malumat elde etmeye çalışır. Ancak o zamanın hocalarında var olan dünya malına olan sevgi ve dogmatik kabul etme düşüncesi, Şahin Hoca’yı bu arayışından alıkoyar. Medresede gördüğü ahlak dışı hareketler ve katı ceza uygulamaları, Şahin Hoca’yı tamamen medreseden soğutur. Artık Şahin Hoca’nın gözünde var olan yeşil ordu (İslamiyet Ordusu) yeşil gece’ye inkılâp etmiştir.
Artık Şahin Hoca burada bir dakika daha duramaz ve medreseyi bitirmesine bir yıl kala buradan ayrılır ve öğretmenlik imtihanına girer, ikinci olur. Bundan sonra öğretmenlik serüvenine atılan Şahin Hoca’nın idealinde sadece bir şey vardır. Bu katı medreseleri kaldırmak, bunun yerine düşündüğü kendi düşüncelerini yayabileceği hoşgörüye dayalı bir eğitim sistemi kurmak. Şahin Hoca sınavı kazanıp atamasının İstanbul’a yapıldığını öğrenince, itiraz etmek için Maarif Müdürlüğüne gider. O gün de, her Maarif Müdürlüğüne gelen İstanbul’a atamasının niye yapılmadığını, sorduğu için Maarif Müdürünün canı sıkılmıştır.
Artık gelenlerin niçin geldiğini sormadan, İstanbul dışındaki yerlerinin güzel olduğunu, böyle bir avantajın herkese nasip olmadığı saymaya başlar.
Şahin Hoca da içeri girer girmez, başlar nasihatlere. Fakat Şahin Hoca buna bir anlam veremez. Fırsatını laf arasında bulduğu anda, İstanbul’a atamasının yapıldığını ve bunu değiştirmek istediğini söyler. Maarif Müdürü başından kaynar kazanlar dökülmüş gibi birden yerinde dona kalır. Yanlış duyduğunu zannederek tekrar sorar aynı cevabı alınca, şaşkınlığını gizleyemeyerek, Şahin Hocayı bir koltuğa oturtur ve hayatında böyle bir şeyle karşılaşmadığını, anlatarak övgüler yağdırır.
Şahin Hoca atamasını, İzmir Sarıova’ya atanan bir arkadaşıyla değiştirip oradan ayrılır. Eve gelip o sevinçle hemen eşyalarını hazırlar. Ertesi sabah erkenden İzmir e gidecek vapura eşyalarını yükler. Son bir defa İstanbul’daki arkadaşlarını ziyaret eder ve akşama doğru İstanbul’dan vapurla yola çıkar. İzmir Sarıova’ya akşam saatlerinde yetişir. Hemen Maarif Müdürlüğüne giderek nerede kalacağını sorar.
Maarif Müdürü büyük bir aceleyle etrafı biryandan düzenleyip çıkmaya çalışırken, diğer yandan Şahin Hoca’yla konuşur, kalacağı yeri söyler. O esnada, büyük bir koltuğun içine gömülmüş gibi görünen küçük boylu bir adamın Maarif Müdürüyle samimine konuşması, Şahin Hoca’nın dikkatini çeker.
Bu adam hafız Eyüp hocadır. Şahin hocanın daha sonra yaşayacağı bütün sorunların yegâne kahramanı olacaktır. O akşam, yeni Belediye Başkanı seçildiği için bir ziyafet vardır. Eyüp Hoca, Şahin Hoca’ya da gelmesini söyler. Fakat Şahin Hoca davet edilmeden gelemeyeceğini söyler. Bunun üzerine bir kahkaha atan Eyüp Hoca, köyde davet mi olur, diye gülmeye devam eder. Bunun üzerine Şahin Hoca da bir şey demeyerek ziyafete gider. O akşam iki kişi dikkatini çeker bunlar: Cabir Bey ve Zühtü Hocadır.
Cabir Bey, Balkan Savaşına katılmış, parti katipliğini yapan, sürekli Hıristiyanların masum Müslümanları nasıl katlettiğini büyük bir coşkuyla anlatan, anlattıkça ağlatan bir kişidir. Medreselerin yenilenmesi ve çağdaşlaşması gerektiğini savunarak, medreselilerle sürekli çatışır.
Zühtü Hoca, lisede (idadi) hoca olan bu kişi de Cabir Beyin tarafında yer alan, aynı görüşü savunan, ilmi konularda sözü dinlenen bir hocadır. Şahin Hoca medreselerin yıkılmasını isterken, bunlar yenilenip canlanmasını istemektedir.
Şahin Hoca ertesi sabah okuluna gider ve öğretmenlerle tanışır. Bu öğretmenlerden birkaçı medreseden gelme, birkaçı da Öğretmen Okulundan gelenlerdir. Öğretmen Okulundan gelenlerle anlaşmaya başlayan Şahin Hoca, diğer öğretmenlerle de arasını iyi tutar. Emir Dede İlköğretim Okulu olan bu okula müdür olarak gelen Şahin Hoca kısa zamanda buraya alışır. Okulda Rasim hocayla sürekli dertleşen Şahin Hoca, Rasim’in en iyi arkadaşı olur. Okulun yıkılmak üzere olması, Şahin Hocayı yeni bir okul yapmaya yöneltir. Tavanları akan bu okulda, daha fazla eğitim sürdürülemeyeceğini anlayan Şahin Hoca Maarif Müdürüne başvurur ve başvurusu kabul edilir.
Bir mühendisten krokisini getirdiği anda yapımına başlayabileceğini bildirirler. Sarıova’da Şahin Hocanın bir mühendis arkadaşı vardır. Değişik fikirleri olan bu adama, zamanla Deli Necip denmeye başlanmıştır. Deli Necip okulun krokisini çizer, Şahin Hoca’ya verir. Fakat Eyüp Hocanın parmağının karıştırdığı bu işe, kurul krokinin İslami eserlere uymadığı gerekçesiyle kabul etmez. Şahin Hoca tam umudunu kesmişken, Deli Necip yine bir delilik yaparak görünüşte İslami eserlere benzeyen, fakat yapıldığında tamamen modern bir görünüm kazanacak bir kroki çizer. Şahin Hoca da mutlu bir şekilde götürüp teslim eder ve kabul edilir.
Kroki sorunu çözülmüş, fakat daha büyük bir sorun vardır. Okulun yapımına verilen arsada eski bir medrese ve içinde birkaç talebe vardır. Medrese eski olduğundan, yıkılma kararı alınmış, fakat talebeler yıkılmasına mani olduğundan yıkılmamıştır.
Şahin Hoca ne yapacağını bilememektedir. Maarif Müdürü de halkın değerlerine karşı çıkamayacağını söyleyerek, işe karışmaz. Bunun altında da yine Eyüp Hoca vardır. Şahin Hocanın Sarıova’yı değiştirmesini bir türlü hazmedememektedir.
Yine devreye Deli Necip girer ve bir inşaat makinesine binerek, kasti bir şey yokmuş gibi medresenin duvarına çarpar. Artık yıkılması an meselesi olan medrese yıkılır, böylece okul yapımına başlanır.
Sarıvo’da bir akşam, hafızlığını tamamlamış bir talebenin hafızlığını dinletme merasimi olur ve herkes davet edilir. Şahin Hoca da katılır. Hafız çocuğun salona girince rengi solmuş bir şekilde görünmesi, Şahin Hocanın dikkatini çeker. Çocuğun hocası Hafız Rahim Hoca çok sert ve sürekli sopasını öğrencilerden esirgemeyen birisidir. Bu genç talebe de nasibini fazla almıştı dayaktan. Başını duvara yaslayıp hareketsiz duran bu talebe, birkaç dakika sonra yere yığılır. Herkes etrafında koşuşur, fakat çocuk bu âleme kapatmıştır artık gözünü. Ertesi gün cenazesi evden ayrılırken, çocuğun annesi pencereden bağırarak; “Katiller, siz öldürdünüz benim çocuğumu!” diye feryat koparmıştır. Bunu duyan Şahin Hoca biraz düşünceye dalar ve yanında bulunan Rasim’e: Evet Rasim, kadın haklı, biz onu öldürdük. Böyle küçük çocuğu Hafız Rahim Hocanın eline vererek biz öldürdük, der.
Şahin Hoca, artık yavaş yavaş ne yapmak istediğini herkese açık açık hissettirir. Eyüp Hoca da Şahin Hocayı din düşmanı olarak gördüğü için sürekli çelme takar. Ölen çocuğun babası imam olduğundan, imamlığı kendisinden sonra devir alacak kimse kalmadığı için daha ilkokulda bulunan oğlunu hafız yapmak için Rahim Hocanın yanına göndermeye kalkar. Fakat ne Şahin Hoca, ne de çocuğun annesi buna razı olur ve el birliğiyle çocuğu Rahim Hocadan kurtarırlar.
Bu olay üzerine tamamen Şahin Hocanın üstüne giden Eyüp Hoca, Şahin’i şikayet eder soruşturma başlatılır. Fakat bir şey yapılamaz. Diğer okullar ise Eyüp hocanın kışkırtmasıyla, Şahin Hocanın inadına, öğrencilerine koro şeklinde ilahi söylettirerek okula sokmaya başlarlar.
Soruşturmanın sonuçsuz kalması, Şahin Hocayı sevindirir, fakat bazı aileler bu okula çocuklarını göndermekten vazgeçer. Sebebi ise halkın kendilerini ayıplayıp, kendileriyle alışveriş yapmadığıdır. Şahin Hoca bunlara da katlanır.
Şahin hocanın okulunda bir tane Fransızca öğretmeni vardır. Bu hoca kendi halinde sürekli içki içen, ailesinin maddi masraflarını karşılamakla birlikte, çoğunlukla kendisine karışılmasını istemeyen biridir. Bunun yanında dersine çok bağlı ve talebelere dersini iyi anlatan bu hoca, geceleri kasabanın dışındaki bir mezarlığın yakınına sürekli içmeye gider.
Halkın sürekli kendisinden medet istediği bir türbe vardır o mezarlıkta. İsmi Kelami Baba Türbesi olan bu türbe, bir akşam yanar ve bundan, Fransızca hocası sorumlu tutularak hapse atılır. Kimsenin el uzatmadığı bu hocaya, Şahin Hoca yardım etmeye çalışır ve suçsuz olduğunu, türbeyi yakanların hırsızlar olduğunu, hırsızların, halkın medet bekleyerek türbeye koydukları altınları çalmak için yaktıklarını ispat eder.
İnşaatı devam eden okul nihayetinde yapılır. Şahin Hoca beş yıl boyunca artık sadece öğrencileriyle ilgilenir. Tabi bu aralar Kurtuluş Savaşının başladığı yıllardır. İzmir işgal edilir. Bütün halk, yaşlılar ve sakat olanlar hariç kasabayı terk etmeye başlarlar. Şahin Hoca da ilk önce kasabayı terk etmeyi düşünür. Fakat arkadaşları Deli Necip ve Rasim ile köylülerden birazının kalması, onu bu düşüncesinden vaz geçirir.
Kasabadan ayrılmaya başlayan halkın arasında bir çocuğun, kasabaya doğru gittiğini görünce, niye kasabaya gittiğini, sorar. Çocuk da, yaşlı ninem orda tek kaldı, onu yalnız bırakamam, yanına gidiyorum, der. Bunun üzerine Şahin Hoca elinden tutarak, ikisi geri kasabaya dönerler.
Şahin Hoca kasabaya dönerken, Zühtü Hoca ve Cabir Beyin de kasabayı terk etmeye başladıklarını görür ve kafirlere karşı naralar atan bu zatlara, bir anlam veremez.
Yunanlılar tarafından işgal edilen kasaba artık sessiz ve durgundur. Yunanlılar Şahin Hoca’nın nüfuzlu biri olduğunu öğrenirler ve halka karışmayacaklarını, sadece halkın kendilerine itaat etmelerini istediklerini halka söylemesi için Şahin Hocadan yardım isterler. Vaaz kürsüsüne çıkan Şahin Hoca halkı teskin etmeye çalışır. Yunanlıların işgali sırasında Rasim’in direnişe katılması ve öldürülmesi, Şahin Hocayı derinden sarsmıştır.
Deli Necip’i de, Yunanlıların bir gün kahvehanede, sudan bahanelerle üzerine yürüyüp linç etmeleri, Şahin Hocayı hepten yakmıştır.
İmamlık vesikasını, Yunanlılardan vaaz için alan Şahin Hoca, bu vesikalardan, başka köylere imam göndermek bahanesiyle daha fazla alır ve bununla gençleri Kurtuluş Savaşına yollar. Daha sonra fark edilerek, Selanik’e sürgüne yollanan Şahin Hoca, Kurtuluş Savaşının kazanılmasıyla tekrar Sarıova’ya döner ve ilk olarak Emir Dede İlköğretim Okuluna gider.
Ama öğretmenliğine devam etme umuduyla gittiği okulda, vatan haini olarak muamele görür ve kovulur. Çünkü kendisi Yunanlılarla işbirliği yapmış bir kişi olarak tanıtılmıştır. Buna rağmen Şahin Hoca mutludur. Çünkü inkılâplar gerçekleşmiş, eğitim-öğretim birleştirilmiştir. Yani idealleri gerçekleşmiş, amacına ulaşmıştır.