- Kategori
- Dostluk
Yeşilçam ve ben 2
uzayıp giden o tren yolları bazı kavuşturur bazı da ayırır.
27.Haziran.2008
YEŞİLÇAM VE BEN 2
Kara tren gözden kaybolana dek şuursuzca el sallamış, halamın” haydi kızım gidelim artık” sözleriyle annem ve üvey babam ile kısa bir vedalaşmadan sonra İstasyonun karşı tarafında bekleyen faytonlardan birisine binmiş, otobüs terminaline doğru yol alıyorduk.
Rahmetli halam ile Eskişehir Tren İstasyonu’ndan ve annemden ayrılırken tüm dünyam yıkılmıştı sanki. Çocuklarımın anneciğim bırakma bizi dercesine ağlamaları, benim üçüne ayrılmak istemezcesine sımsıkı sarılmam ve eski eşimin benden sökercesine kavrayıp çocuklarımı trene bindirmesi ile hayattan kopmuştum sanki. En küçükleri Ferhat henüz 2.5 yaşındaydı ve olanları pek anlayamıyordu Ortanca kızım Ferah 3, 5 yaşında iki aydır annemin yanında kaldığından ona alışmış, anne diyerek ona gitmek istiyor Yasemin ise bana sarılmış sessizce ağlıyordu. Sanırım o bir şeyler hissediyordu. Bu bir hayatın gerçeği değil de, sanki bir film çekimiydi.Bu sahneyi belki orada bulunanlar üzüntüyle seyrediyorlardı ama ben bir şeyin farkında değildim zaten.
Henüz ortaokul 2 ci sınıftaydım.Bir müddet annemin yanında kalmış, daha sonra Adana’ya babamın yanına gönderilmiştim. Annem ve babam ben 5 yaşında iken ayrılmışlar, beni babaannem büyütmüştü. Çocukluğum bir onun yanına, bir bunun yanına paketlenip postalanmakla geçiyordu.
Oysaki o yıllarda çok büyük emellerim vardı. İçimden hep jet pilotu, iyi bir kemancı ve doktor. olmak geçerdi. “İlkokuldan beri amcamdan keman dersi alıyor ve bu enstrümanı bayağı çalabiliyordum.”Tuhaf değil mi, gerçektende üçünü de istiyordum. Çok azimliydim sanırım üçünden tekini başarabilirdim. Ama kader beni o küçük yaşta evlenmek zorunda bırakmıştı. Tüm güzel hayallerim de sona ermişti böylece. Evliliği bir kurtuluş yolu olarak seçmekle hayatımın en büyük hatasını yaptığımı aylar sonra anlamıştım ne yazık ki…
Birincisi çok küçüktüm , ikincisi eşimle ve ailesiyle aramızda kültür farkı vardı.Evde, genelde Arapça konuşurlardı ben anlamazdım.Üçüncüsü bir kocayı idare edecek olgunlukta değildim.Evliliğimizin 6 ncı senesinde İstanbul’a az bir eşya ile gelmiş Beyoğlu Aynalıçeşme’ de kiralık bir eve yerleşmiştik. O bir müzisyendi ve Mulenruj Pavyon’da çalışıyordu. Beni müteaddit kereler aldattığını hissetmiştim.İçime atmıştım ve kahrolmuştum. Neyse gözümle görmedim ya , belki bana öyle geliyor diyerek aptalca kendimi teselli ediyordum.Bana karşı şiddet kullanamaya da başlamıştı artık.Zaman zaman ayrılmayı düşünmüyor değildim ama, kendimi sığdıracak bir yerim yoktu 3 çocuğumla nereye gidebilirdim.Henüz 20 yaşındaydım ve kaderin bana kötü davrandığını düşünüyor , olacaklardan istikbalimden korkuyordum. Annesiz babasız büyüdüğüm için çocuklarımın da aynı durumda olmalarını düşünmek bile istemiyordum. Dayağa ve yokluğa tüm gücümle dayanmaya çalışıyordum. Bu aralar 4.cü çocuğuma hamile kalmıştım.Bünyem çok zayıftı ve bu hamileliği kaldıramayacağım nedeniyle mutlaka alınması gerekiyordu. İşte bunun için ortanca çocuğumu annem İstanbul’a geldiğinde onunla birlikte Eskişehir’e yollamıştım. Eşim bir gece sabaha karşı eve geldiğinde kapıyı açtım. Kesif bir parfüm kokusu gelmişti burnuma. Daha sonra atletindeki ruj lekelerini fark ettim . İşte o anda , onu çılgınca sevmeme rağmen evliliği bitirdim.Kayınvalidem zaten etnik ayrımcılık yapıyor beni hiçbir zaman gelini olarak görmüyordu.Bu kararım onun için bulunmaz nimetti.Eşim annesini Adana’dan acele çağırmıştı. Amacı benim gönlümü aldırmak ve birlikte Adana’ya dönmekti. Ben ise karalıydım. Gururum incinmişti ve kararımdan caymadım.
Onlar Tren ile gidiyorlardı ben de halacım ile birlikte onlardan önce Eskişehir’e gidebilmek amacıyla otobüsle yollara düşmüştüm. Eskişehir’de istasyondan Ferah’ı da alacaklardı. Ben annem ile konuşmaya en azından kendime bir iş bulana kadar çocuklarıma bakmasını rica etmeye gidiyordum.İstasyonda annem ile buluştuk. Ona yalvardım annecim ben iş bulur çalışırım bir müddet senin yanında kalsın yavrularım dediysem de, annem katı bir yürekle ben çocuk bakamam dedi. Hiç değilse bir tanesi kalsın yanında diye yakarmalarım da boşa çıkmıştı.
Annem de o yıllarda sanırım 35 li yaşlarındaydı ve dünya güzeli , çok havalı bir kadındı. Babam ile 14 yaşındayken evlenmişler. Babacımda o tarihlerde Deniz Harp Okulu talebesiymiş henüz. Annem babam- dan ayrıldıktan sonra ikinci evliliğini yapmış bu evlilikten iki çocuğu daha olmuştu. Çocuklarımdan kopmak istemiyordum bir türlü. Halam bana bir ara “istersen son bir şans daha ver kızım” demişti.Halam sert görünümlü ve her zaman kendisine hakim, hislerini kolay kolay belli etmeyen bir karaktere sahip olmasına ve eşimin yaptıklarına çok bozulmasına rağmen bana bunu söyleyebilmişti.Bu sırada eşim de bana onu affetmemi birlikte gitmemizi söylüyordu. Teklifini çocuklarımdan ayrı kalmayayım diye kabul etmiş, kendisine de, bundan böyle bana el sürmemesini sadece çocuklarımın yanında beni bir bakıcı gibi görmesini şart koşmuş, kabul ettirmiştim. Trene bindim tekrar Adana’ya dönmek üzere. Kompartımana girdiğimde kayınvalidem anlamadığım ama hissettiğim kötü sözlerle ona bağırmaya başladı. Ben bunun için gelmedim bu kızı götüremezsin gibi bir şeylerdi. Eşime baktım Türkçe olarak annesine hiçbir yanıt veremedi. Sanki donmuştu, öylece bakıveriyordu. Ben tekrar incinmiştim ve ağlayarak trenden aşağıya inmiştim. O ise peşimden gelememişti bile…
Eşimle evlendiğimde o, 24 yaşında ben ise 14, 5 yaşımdaydım.Yaşımı büyütmüşlerdi o zamanlar nikah öyle kıyılmıştı.Çok yakışıklı güzel bir gençti. Aslında onu maalesef çalıştığı yerlerde kadınlar bırakmamış peşine düşmüşlerdi.
Hiç unutmam düğün günü berbere götürmüşlerdi beni. Yan tarafta iki sanatçı geçinen bayan beni tanı-madıklarından onun için kavga edip paylaşamıyorlardı. Sonra büyük görümcem siz kimi paylaşamıyorsu-nuz diye muzipçe sormuş, onlarda eşimin adını söylemişlerdi. “O, çok iyi bir tenor saksafonculuğunun yanı sıra sesi ile , şarkıları ile pavyonlarda ve düğün salonlarında ünlenmiş birisiydi.Görümcem o bayan-lara , “ben onum ablasıyım bu gelinde onun eşi” dediğinde hanımlar bayağı bozulmuş oradan kısa sürede kalkmışlardı.Düğün gecemde annem, babam var diye düğünüme gelmemişti, babam ise annem gelir diye gelmemişti. Yani ben İstanbul’dan gelen yakınlarımın dışında analı babalı öksüz kalmış birisi olarak evleniyordum.Kayınvalidem de ben Türk kızıyım diye beni istemediğinden gelmemişti ..İşte böyle sevgili arkadaşlarım garip bir düğün ve bu düğünde benim dramım yaşanıyordu. Ben mutsuz , göz yaşlarımı içime akıtarak mahzun bir şekilde pistte göbek atanları seyrediyordum.
Otobüste tüm bunlar, hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor İstanbul yolları da tüken-mek bilmiyordu.Her kilometre beni canlarımdan biraz daha koparıyordu sanki…
Sevgili okurlarım devamını sizleri sıkmamak için yarına bırakıyorum…Sevgiyle kalınız…