Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '11

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Yeter artık İstanbul!

Kuşkusuz İstanbul Türkiye'nin en büyük şehri olmaktan ziyade Türkiye'nin de göz bebeğidir. Nerede olursak olalım İstanbul'un hava durumunu ve trafik durumunu günlük olarak alırız. Her gün Ankaralı'nın, Afyonlu'nun, Yozgat'lının, Sivas'lının televizyonu açması ile İstanbul'a bağlanması bir olmaktadır. İstanbul'da yağmur yağacak haberi üzerine Mersin'de sokağa şemsiye ile çıkan vatandaşımızın olması ihtimal dahilindedir.  

"Ulusal" gazetelerin spor haberleri İstanbul takımları, magazin sayfaları İstanbul sosyetesi, ekonomi ile İstanbul'da mukim bankacı ve sanayicilerin "ahkamları" ile doludur. Anadolu'nun en ücra köşesinde yaşayan vatandaşımız için bu haberleri okumak yeterlidir: İstanbul iyi ise o da iyidir, ama değil ise burcu burcu kokan çay üzerine okuduğu gazete haberi üzerine, güzelim yeşillikler ve temiz havayı umursamadan evine doğru büyük bir sıkıntı ile yol alır. Onun için mutluluğun bir yanı da İstanbul ile ilişkilidir.  

***  

2010 yılında 13.120.596 'ya ulaşan İstanbul nüfusu 137.636 kişi artmıştır (bir başka açıdan 2009 yılında 1000 kişi, 2010 yılında 1011 kişi olmuş). Her ne kadar artış artık diğer metropollerden (örneğin Ankara) az da olsa kentin fiziki sınırlarına ulaşıldığı ve her artışın kentin yükünü daha da arttırdığı düşünülebilir. İstanbul'a 2007-2008 arasında 26.675, 2008-2009 arasında 39.481 olan iç göç, 2009-2010 arasında 102.583 e sıçramıştır (2009-2010 arasında iç göç, Ankara'da 37 Bin'den 47 Bin'e artmış, İzmir'de ise 27binden 11 bine azalmıştır). Görülüyor ki ülke içi nüfus hareketlerinde diğer metropollerimizi açık ara ile geride bırakmaktadır İstanbul.  

İstanbul'da nüfusun niteliği de değişmekte olup, bunun kente olan etkisini orta ve uzun vadede göçün yarattığı kısa dönemli baskılardan daha fazla olacağı açıktır. Kadın nüfus işgücüne eskisine oranla daha fazla katılmakta, otomobil sahipliliği, tek ebeveynli hanehalkları ve tek kişilik hanehalklarının artması yanında nüfus bir yandan da yaşlanmaktadır (2000 yılında tek kişilik hanehalkları toplam içinde % 6.35 idi; ortalama hanehalkı büyüklüğü 2000'de 3.81 iken 2010 yılında 3.44 'e düşmüştür; 65 yaş üstü nüfus 2000 yılında % 4.68 iken, 2010 yılında % 5.54'e yükselmiştir). Bu sosyo-demografik ve ekonomik değişim 2023'e kadar daha da yoğunlaşacaktır (Örneğin 2000 yılında 45-65 yaş arasında olanlar istanbul nüfusunun % 14.15'ini oluştururken, bu oran 2010 yılında % 18.78'e çıkmıştır; bu yaşlılığa daha fazla sayıda geçiş olacağını göstermektedir).  

Sanırım yukarıda kısaca verilen (ve zorla elde edilen istatistiki) bilgiler ışığında istanbul'un önemli bir geçiş yaşamakta olduğunu (en azından sosyo-ekonomik ve demografik açılardan) tahmin edebiliriz. Bu süreci şu şekilde açıklayabiliriz: Artık İstanbul niceliksel değişimin kenti olmaktan çıkmış niteliksel değişimin kenti olmuştur. Bu nitelik değişimi ise İstanbul'a farklı bir gözle yaklaşılmasını dayatmaktadır.  

***  

Yakın geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi davetlisi olarak bir toplantıya katılmış idim; konu İstanbul Finans Merkezi'nin (İFM) nerede kurulabileceği üzerine idi. Fikrimizi beyan edebilmek için uçak biletimizi cebimizden alarak, atladık İstanbul'a gittik. Sağolsunlar, bendenizi ulaşım ve altyapı alt- grubuna almışlar; toplantıya katılan herkes gibi, ulaşım ve altyapının İFM'nin olası yer seçimine etkileri üzerine görüşlerimizi (kendimize has) heyecanla ve bütün açıklığı ile ifade etmeye çalıştık.  

Sanırım toplantıya katılanlar arasında yapılacak bir ankette ailesinde iki kuşağı İstanbul bölgesinde doğanlar arasında benim yanımda bir, bilemedim, iki ya da üç kişi çıkarız, ama bir elin parmaklarını kesinlikle geçmeyeceğimize kaniyim. Katılanların hepsi bir göçün çocukları ama hepsi İstanbul'lu şimdi, ve hepsi de İstanbul için önemli tavsiyelerin üretildiği bir kurulda heyecanla konuşmaktalar. Kimi göç engellesin diyor, kimi ise İstanbul için ayrı bir kanun çıkarılsın diyor. Fatih Sultan Mehmet'in fethi ertesinden başlayan İstanbul'a göç, kimi zaman zorla kimi zaman ihtiyaçtan kimi zamanda zorunluluktan olmuş. Toplantımızda konuşanlar da bir göçün sonucu İstanbul'lu olduklarını unutmuş göçün engellenmesini teklif ediyorlardı.  

***  

MarmaRay, 7 Tepeye 7 Tünel, Tüp Geçiş, Üçüncü Köprü, derken hararetle Kanal İstanbul tartışılmaya başlandı. Bu sonuncu ile ilgili ortalıkta dolanan 20 Milyar TL yapım maliyetine karşılık 30 Milyar TL ile projeye talip bile çıktığını gördük. Bu müteahhit namzetinin, bu projenin gerçekleşmesi ile 300 Milar TL ($?) gelir beklentisini de (yine) gazetelerde okuduk. Hepimiz "ağzımız bir karış açık" muhteşem bir çılgınlığı tribünlerdeki "çılgınlıklardan" sokağa, sohbet toplantılarına indirmeyi başardık.  

Yanlız bir şeyi unutuyoruz sanırım: yukarıda sayılan tüm projeler ulusal ya da yerel niteliktedir, bu son proje ile sanırım uluslararası sulara açılmaktayız. Hadi, halkımız bu konuda bilgisiz, meraksız ama Devletimizin arşivlerinde muhakak vardır: Montrö Boğazlar Sözleşmesi. 1936 yılında imzalanan bu sözleşme uyarınca ticari gemilere açık tutmamız gereken İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından birincisinden geçişi zorlaştırıp kanaldan para kazanmayı düşünmekteyiz. Bu konuda şunu söylemekte yetinelim: Türk Boğazları konusunda tek konuşma hakkına sahip olan kişi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı değildir.  

***  

Ülkemiz nüfusunun yaklaşık % 20'si İstanbul'da yaşar; buna karşın mecliste temsili ise %15 oranındadır. Bu durum İstanbul'u millet meclisinde de öne çıkarmakta, üniter devletin ve demokrasiinin gerektirdiği mekansal eşitlik nüfus baskısı ile bozulmaktadır. Bu eşitliği biz Senato ile kurabilirmiyiz? Her ilin iki senatör ile temsil edildiği, meclisin temsildeki "kifayetsizliğini" dengeleyebilecek bir senato, ülkemizin birliğini ve dirliğini kurabilir mi? Bu ülkenin bütün illeri, Edirne'si, Kars'ı, İzmir'i, Hakkari'si, Sivas'ı, Afyon'u, Denizli'si, birbiri ile eşitliği ve eşit temsili hak etmiyorlar mı? Bu konuda fikir yürütmemizin tam da zamanıdır yoksa yine payitaht olma yolunda ilerleyen, bizi yine felaketlere sürükleyebilecek bir İstanbul hepimizi ezecek!...Bu konuda fikir yürütmemizin tam da zamanıdır yoksa yine payitaht olma yolunda ilerleyen, bizi yine felaketlere sürükleyebilecek bir İstanbul hepimizi ezecek!...  

 

 
Toplam blog
: 27
: 1155
Kayıt tarihi
: 20.07.08
 
 

Yüksek şehir plancısıyım (ODTÜ-1997), aynı zamanda Mühendislik Doktorası (Kyoto Üniversitesi, İnşaat..