Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yetişkin Felaketleri. 8: Teknolojiye tapmak

Yetişkin Felaketleri. 8: Teknolojiye tapmak
 

Ne demekmiş o  “Teknolojiye Tapmak”,  hiç de beğenmedim o tapmak fiilini diyecekler çoktur.

Ama bizde, yeni bir telefon çıktığı zaman, fiyatı ne olursa olsun, sabahleyin o ürünü almak için satılacak mağazanın önünde yatıp uyuyan insanlar da çoktur.

Sen bir geri kalmış ülke çocuğusun, en son model telefon, en son model televizyon, en son model araba alıp kullanmak için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Paranı hep böyle yerlere harcıyorsun. Niye?  İnsanoğlu modern olmalıymış, en son teknolojiyle uyum içinde yaşamalıymış.

Oysa elin gavuru, en son teknolojik  malı anasının nikahına satar; bir model düşüğünü alsan, fiyat bakımından çok daha fazla kar edersin ama o zaman “demode” olmuş olursun… Olmaz!

Şimdi zengin sınıfların çocuklarının genellikle böyle bir eğilimi var. Tabii, fakir fukara da onlara uyuyor… Artık her şeyimiz, ABD’den, Japonya’dan Çin’den, Almanya’dan gelmiş en son mamullerle dolu. En son teknolojik ürünler hemen bize geliyor. Hızla satılıyor. Sonraki ay daha yeni modeller geliyor, eskimiş modeller ucuz ucuz elden çıkarılıyor. Hadi bakalım sonra yenisi… Bu döngü böyle gidiyor.

Bu ülke bu kadar mı zenginleşti… Yoksa giderek daha mı çok aptallaşıyoruz. Hala sömürge muamelesi görüyoruz. Bizimkiler de bu düşünceye aman Allah yardım ediyorlar… Herkes memnun. Bir sömürülen ülke olarak sömürenlere ciddi olarak yardım ediyoruz. Yoksa bunun farkında mı değiliz?

Yeni bir telefona 2000 Dolar verip alıyorsun; doğrudur; telefonun belki 1001 tane marifeti var. Ama sonuçta bir telefon nedir, iletişime yarar bir alet. İşte o kadar… Diğer marifetleri yerinde dursun. Ve duruyor.

Böyle bir gençlik yetiştiriyoruz. Yapmaya, yaratmaya, yeni bir şey ortaya koymaya meraklı değil de, yabancılar ne yeni çıkarırlarsa onu almaya meraklı.

Yeni uydurmasyon teknolojiler de bu şekilde geri kalmış ülkeleri biraz daha sömürmeye yardım eden araçlar oluyor. Ufacık bir ülke. Finlandiya, geliştirdiği bir marka telefonla bütün geri kalmış ülkeleri haraca kesti… Şimdi de Çin… Piyasaya giriyorlar; reklam yapıyorlar ve satıyorlar.

Geçen gün bulunduğum kentte bir panayır vardı. Onun için sergiler açılır, yeni arabalar ve diğer teknolojik aletlerin sergilenmesi yapılır. Bu yıl Çin’liler küçük küçük, şirin elektrikli otomobillerini getirmişlerdi. Benim hatırladığım kadarıyla üç ayrı model gösterdiler. Çin ve Elektrikli otomobil…

Biz hala benzinli, dizel motorların peşinde Avrupa’lı fabrikatörlere yalvaralım gelsinler, bize montaj araba yapsınlar diye. Oysa bizim benzinimiz mi var, dizelimiz mi? Niye elektriklinin peşine düşmüyoruz. Yapıp yaratıp ortaya koymak çok mu zor. Benzinli arabayı benzini olan kullansın. İşte belli ki senin benzinin de, dizelin de, gazın da yok… Arıyorsun, tarıyorsun, taş çatlasa bir şey bulamıyorsun.  O gazlı, benzinli ülkeleri … “buralar kum, taş, çöl”… diye bırakıp gelmişsin. Terk etmişsin. Şimdi karar kara düşünüp duruyorsun.

Elde avuçtakini de ok püsür şeylere “Yeni teknoloji…” diye  veriyorsun, ha bire gavurları palazlandırıyorsun.  Ondan sonra kara kara düşün dur? “Bu bütçeyi nasıl denkleştirecem” diye. Envai türlü numaralar çek…

Bir kere insanlarına “tutumlu olmayı” öğret. Tasarruf nedir, para nasıl tutulur, nasıl işletilir.. Onu öğret… Yoksa işte, bankaların birer birer elinden çıkıyor. Ruslar bile buraya gelip, Banka satın almaya çalışıyorlar. İhracatını artır. Yeni mallar üret!  Kolay mı? Diyorsun. Değil.

Salakça gereksiz, pahalı şeylere “Yeni teknoloji ürünleri” diye para saymak, bir yerde enayilik değil de nedir? Ne derler eskiler : “Ayranı yoktur içmeye , tahtırevanla gider ot biçmeye!” (Sonu galiba öyle değildi ama anlayan anlar!)

Bizim de sanki binlerce kaynayan benzin kuyularmız var; yüzlerce nükleer santralımız var. Hiç bitmeyecek altın madenlerimiz var. Sonsuz zenginliklerimiz var. Öyleyse niye harcamayalım…! Maşallah gençlerimiz, AVM’lerden çıkmıyorlar.

Adama gülerler. Aslında bir çok yönden fakiriz ama, erkekliğe de ok sürmek istemiyoruz. Sanki dünyanın en zengin ülkelerinden biriymişiz gibi davranıyoruz. Bu yüzden biraz da onlar pohpohluyorlar. Sizin ekonomi şöyle iyi, böyle iyi… Nasıl iyi ?

Bütün borçlarımızı ödeyip, artıya mı geçtik. Özel kesime devrettiğimiz, sattığımız fabrikaları, KİT’leri geri mi aldık… Artık elde avuçta KİT , Mit diye de  bir şey kalmadı… satıp savıp yedik. Farkında değil misiniz?

Babası ölmüş zengin çocukları, beyba çocukları, mirasyediler gibi şimdilik geçinip gidiyoruz. Har vurup harman savuruyoruz. Aslında toplum olarak, yönetim olarak “Kan tükürüp, kızılcık şurubu” diyoruz; bir çok gerçeği saklıyoruz… Ama gençler bilmiyorlar. Hovardalık yapıp geziyorlar. Yalnız onlar mı; bütün insanlarımız  sürekli israf peşinde, hovardalık peşinde. Birilerinin  gerçek durumu anlatması lazım. Durumumuz o kadar da parlak değil. Bu toplum artık buğdayını dışardan alıyor, samanını dışardan alıyor, hayvanını dışardan alıyorsa, demek ki kötü giden bir şeyler var.

Bir yandan yüzbinlerce Suriye’li garibanlara bakmak zorundayız.  Bir yandan Güney-Doğu’daki belalarla uğraşmak zorundayız.  Diğer yandan biz,  insan olarak da, toplum olarak da hovardalık peşindeyiz… Bu nedir? Akıllı insanlar böyle mi davranır?

Ben gidişimizi hiç de iyi görmüyorum. Allah sonumuzu hayırlı etsin

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..