- Kategori
- Siyaset
Yetti gari… Uyan be uykucu…(2. Bölüm)

Toplumlar layık oldukları idare ile yönetilir…
Peki, o toplumların içinde o idareye layık olmayanların suçu nedir? Sadece o toplumun üyesi olmak değil elbet. Daha iyi bir idarenin olabileceğini toplum geneline yeterince anlatmamak veya anlatamamak ta affedilmesi zor bir suçtur.. Seni sömürge olarak kullanmak isteyenlerin en büyük başarısı, seni vatandaşına karışı ilgisiz yapabilmesi olacaktır. Komşunun, vatandaşın sorunlarına “bana ne” diye bakabilen toplumların kolayca ayrıştırılabileceği, köle haline getirilebileceği açıktır.
Bu millet İstiklal savaşı ile tüm olanaksızlıklara rağmen emperyalistlerin oyununu bozdu. Ha bugün, ha yarın direnişin kırılacağını bekleyen batı bu muhteşem zaferi şaşkınlıkla izliyordu. O günlerde bir Hollanda dergisi bu şaşkınlığı şöyle anlatıyordu.
“Türklerin bu beklenmedik zaferi akla şu soruyu getiriyor. Son nefesini vermekte olan ölüme mahkûm Türkler dört yıl süren dünya savaşında tüm maddi ve manevi kaynaklarını tükettiği halde nasıl olur da tüm dünyayı böyle şaşkına çevirebilir? Sonu gelmiş gibi duran bir ülke, bu gün üstelik yapayalnız kaldığı bir anda, müthiş bir örgütlenme yeteneği ve dolu dizgin bir coşku sergiliyor ve Londra’da yapılan hesaplarda Mustafa Kemal ve milliyetçi hareketin sıfırı tükettiği, iflasa sürüklendiği, iki kere ikinin dört ettiği gibi ortadaydı. Anadolu, dullar ve yetimler ülkesine dönmüştü. Tam dört yıl boyunca milyonlarca insan durmaksızın savaştı ve demir yumruğu ile İngiltere maşası Yunanistan’ı denize döktü. Bu ulusal davaya duyduğu inançla mümkün oldu.” Yazar yazısının sonunda asıl can alacak noktayı belirtiyordu. “İslam düşüncesinin içine girmeliyiz. Bu mucizeyi anlamak için bu gerekli. Yoksa zengin Asya’nın kapıları batıya ebediyen kapanacaktır. Handelsblatat, Kasım 1922”
Yazarın işaret ettiği noktayı zaten emperyalistler gece gündüz demeden düşünüyor ve nasıl başaracaklarının hesabını yapıyordu. Bu gün ülkemizin ve diğer İslam ülkelerinin batı karşısındaki durumlarına baktığımızda küresel çetenin ne kadar çok yol aldığı ortaya çıkıyor. “Asyanın kapıları” ne bahasına olursa olsun açılmalıdır. Bu uğurda ne gerekiyorsa kullanılmalıdır.Türk milletini bölmek, ayrıştırmak için son derece hassas olduğu din sulandırılmalı, ılımlı İslam, dinler arası diyalog, milletler ittifakı gibi dayatmalar sadece bizi zayıflatıp bölme amacını güden argümanlardır. Yani bu gün uygulanan oyunlar o günlerde planlanmıştı.
Mustafa kemal, çok tehlikeli bir iş yapmış ve tam bağımsız ulusal bir devlet kurmuştu. Türkler, ulusal kaynaklarına sahip çıkarlar, ekonomik ve siyasal bir güç olurlarsa düşüncesi emperyalistlerin uykularını kaçırmaya yetiyordu. Ne yapıp edip Osmanlıya geri dönülmeliydi. Yönetimler Osmanlıya özendirilmeli, mümkünse bu düşüncedeki insanlardan oluşturulmalıydı. Bütün çalışmalar da bu yönde yapılmış ve yapılmaktadır. Çünkü güçlü bir Türkiye batının petrole, madenlere, suya el koyması önünde büyük engeldir. Türkiye’nin engellenmesi için ne gerekirse yapılmaktadır. 1984 de sanayi hamlelerine GAP katılınca bardaktaki su taşmış ve batı tarafından PKK nın düğmesine basılmıştır.
Güneydoğu projesinin hayata geçmesi Türkiye’yi bölgede ciddi bir güç haline getirecekti. Oluşturulan PKK sayesinde hem bu yatırımlar sabote edilmeye, hem de yüz yıllık bağımsız Kürt devleti hayali sıcak tutulmaya çalışılmaktadır.
I991 yılında Turgut Özal ile Kürt devleti için adımlar atılmaya başlanmıştır. Bilindiği gibi, ABD kışkırtması ile Kürtler Saddam’a karşı ayaklanmış, Saddam da ordu ile onların üzerine yürüyünce on binlerce Kürt Türkiye’ye kaçmıştı. Böylece artık batının müdahalesi şart olmuştu. Turgut Özal ABD den yardım istedi ve böylece Çekiç güç bölgeye çöreklendi. Ve bir Kürdistan devletinin temeli atıldı. Çekiç gücün denetimindeki bölgede PKK ABD askeri tarafından yetiştirildi. Sayıları bini geçmeyen PKK lılar 25000 i geçti.
İşte tam o yıllar Özal ortaya ilginç fikirler atıyordu.
“Bir Türk – Kürt federasyonu fikri tartışılabilir”.Bu fikri tepkileri görünce “sadece tartışılsın dedim” diye geri almıştı. Turgut Özal bu seferde, “Şu ermeni soy kırımını tanısak da bu iş bitse” diyordu.
İşte sevgili okur. Bu demeçlerden sonra Türkiye’de yerli yabancı herkes bu konuyu konuşuyordu. 12 Eylül cuntasının ülkenin başına getirdiği Sayın Turgut Özal görevini hakkı ile yapıyor ve insanların beyninde ilerisi için gedikler açılacak tartışmaları başlatıyordu. Küresel çetenin istediği de tam olarak buydu.
1995 yılında Aksiyon dergisi Org. Eşref Bitlis’in bir raporuna yer vermişti. Raporda İncirlikten kalkan ABD uçaklarının PKK lılara silah ve malzeme attığı tespiti yer alıyordu. On binlerce insanımızın ölümüne neden olan PKK ya ülkemizden kalkan uçaklar yardım atıyordu. Kuzey Irak’a giden bir tır da yapılan aramada tamamen silah ve mühimmat yüklü olduğu görülüyordu. İşte dostumuz ve müttefikimiz ABD bizi böyle hançerliyordu. Ne tesadüftür ki, Org. Eşref Bitlis’in uçağı düşmüş ve o raporu yayınlatan vatansever şehit olmuştur.
Amaç, sabırlı bir çalışma sonucu Türkiye’den de koparılacak güneydoğu toprakları ile beraber kuzey Irak’ta bir Kürdistan, daha açık anlatımı ile yeni bir İsrail devleti oluşturarak Asya’nın kapılarını sonuna kadar açmaktır. Batının bu ikiyüzlülüğünü görmemek için ya kör olmak, ya da onların hesabına çalışıyor olmak lazımdır. Bu kişiler yalnız siyasiler de değildir. Ülkmde yeni Bogos Nubar ve Kürt Şerif paşalarda bu sefer ABD ile kol kola bu amaç için NATO şemsiyesi altında çalışmaktadır.
Ne yazık ki gerçeği gören, sesini çıkaran aydınlar CİA marifeti ile oluşturulan darbeler ve darbeciklerle bertaraf edilmektedir.
Kaynak: Banu Avar
(İkinci bölümün sonu)
İzmir. 2011-01-30