Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Haziran '08

 
Kategori
Felsefe
 

Yıkın kendi yapıtınız olan küçük tarikatlarınızı

Yıkın kendi yapıtınız olan küçük tarikatlarınızı
 

Kimse kusura bakmasın, sert bir giriş ve uyarı yapacağım; bu ülkede yağcılık, neme lazımcılık veya kadere razı olmuşluk ortadan kalkmadığı sürece sorunlar kolay kolay çözülemez. Aslında, bunların hepsinin, “duyguların, aklın altındaki esareti” olarak adlandırabileceğimiz tek bir ortak nedeni mevcut olduğundan, bu sorunu çözdüğümüzde hepsinin ortadan kalkacağı aşikar olduğu halde, bir türlü becerememenin sıkıntısını yaşıyoruz.

Ortadoğu’dan ve Ortadoğu’ya sınırı olan Anadolu topraklarından beslenen muhafazakârlık kaynaklı duygusallığımız, bizleri aklımızı kullanarak sorunları çözme, insanları daha özgür ve üretken kılarak hep beraber mutlu olma şansından mahrum bırakıyor.

İlişkilerin, özellikle de toplumsal üretim ve verimlilikle ilgili işlerdeki ilişkilerin duygusal davranışlarla çeşnilendirilmesi, bırakın ortaya çıkan yemeğin tadının güzel olmasını, hiç yenilmez hatta ortamdaki kokudan dolayı yanına yanaşılmaz bir duruma sokar. Bunun sonucunda da, sağlam duramayan, orasında-burasında çatlaklar oluşan, çatırdayan ve dış etkenlere karşı dayanıksız yapılar ve gruplar ortaya çıkar. Günümüzün, vahşi ve küreselleşen yaşamında ise duygularla şekillendirilecek her bir ilişki sonucunda ortaya çıkacak yapılar, tarikat benzeri, dışarı kapalı ve üretkenliği olmayan kendi dairesi içerisinde dönen bir duruma sahip olacaklardır.

Akıl ve duyguların denge içinde olmadığı ilişkiler, oluşturulan birliktelikler, özellikle de aklın esaret altında tutulduğu koşullarda, üretkenliği ve kişinin kendi özgür iradesiyle kendisini mutlu edecek limanlara ulaşmak için demir alıp, yelken açmasını engeller. Böylesi bir durumda, kişiler, aynen bir tarikat şeyhine müritlerinin tapması gibi, kendilerine baba olarak gördükleri kişiye mutlak anlamda itaat ederek, onun doğrultusunda gidip kendi ruhlarını, kişiliklerini ve benliklerini ayaklar altına alırlar. Bunun sonucunda da, yaşıyormuş gibi görünen ama aslında yaşayan birer ölü gibi olan ot yığınlarına dönüşürler.

Böylesi bir durumda ise, kişiler sadece bulundukları dar çevrede her türden insani duygularını, nefret, sevme-sevilme, kıskanma, korkma, böbürlenme vb yaşamak zorunda kalır, sonucunda da, ne mutlu ne de mutsuz bir yaşam sürer giderler. Ot gibi yani… Bir gün bir yerlerde okumuştum; ABD’de insanlar hayatları boyunca birkaç iş değiştirirlermiş… İnsan aklının ve ruhunun sürekli değiştiğini, aydınlanmış toplumlarda -aklını kullanan- bu değişim gelişimi doğururken, muhafazakâr ve duygusal toplumlarda yerinde saymışlığı veya geriye hareketliliğe neden olur.

Genel olarak tarikatlardan rahatsız olan, onların beyinleri uyuşturduğunu söyleyen insanlar dahi kendi etraflarında inşa ettikleri dar dünyaları ile kendi tarikatlarını oluşturduklarının, yani, etraflarındaki insanların beyinlerini uyuşturduklarının farkına dahi varmazlar. Böylesi farkına varmayışlıkların, özellikle, bilim ve bilimsel üretim ve emeği şart koşan diğer çalışma alanlarında var olması durumun vahametini daha da artırır. Düşünce çeşitliliğini, dünyayı algılama farklılığını, yeni fikirlerin ortaya çıkmasını engeller ve insanın ve insanlığın kendi hayalleriyle, insanlığı ileri götürmesinin önünü keser.

O nedenden, gelin kırın artık kendi etrafınızda oluşturduğunuz küçücük tarikatlarınızı. Bunu, öncelikle, bilim dünyasında veya bilimsel üretim ve emeğe bağlı olarak üretim yapan kesimler başta olmak üzere, tüm topluma ana amaç etmek zorunda olduğumuzu görme zamanımız geldi diye düşünüyorum. Yok, eğer tersini yapmakta inat ederseniz, kocaman dünyada ve onu içinde küçücük bir toz zerresi olarak bulunduran dev gibi evrende, yapayalnız tarikat evlerinizde size yalnızlığınızla mutluluklar dilerim…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara