Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '08

 
Kategori
Kitap
 

Yitik yaşamların romanı "Ağıtsız Kadınlar"

Yitik yaşamların romanı "Ağıtsız Kadınlar"
 

Ağıtsız Kadınlar


Önce bir çığlık koptu yüreğimin taa derinliklerinden... Titredim.

Sustum, dinledim sadece...

Hiva oldum bir anda, kendimi uçurumun eşiğinde ölümle burun buruna hissettim... Hayatım, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi akıp geçti... İçimde bir sızı inceden inceye vurdu beni... Titredim.

Her sevdalı yürekte yeşeren umut; yasaklar, töreler kıskacında savaşını sürdürür kendi çapında. Ama nedense, o savaşı hep töreler kazanır. Umut hep tükenmeye mahkûm kalır, hep mağlup olur. Akan kanların, biten sevdaların ardı arkası kesilmez. Gözyaşı olmaz ağlayışlarda; kaskatı kesilir yürekler bu çekilen isyan bayraklarının gölgesinde... Kadınlar hep ağıtsız kalır, yiğitler hep sevdasız...

Sevmenin yasak olduğu, aşkın kelepçelendiği bu topraklar, birçok sevda destanları yarattı. Mem U Zin, Leyla İle Mecnun, Kerem İle Aslı, Tahir ile Zöhre bunlardan birkaçı… Her yeni doğan erkek, bir "Mem", her kız bir "Zin"! Her sevdanın sonu ayrılık, her aşk yasak bir meyve... Analar ağıtlarını içinden yakıyor, babalar, ağabeyler, amcalar öfkeyle bakıyor her aşkın ardından... Küçük çocukların ellerine silah verilip, namus cinayetleri işletiliyor. Sonra acıyla yoğrulmuş bedenlerin, ruhların umutları sönüyor… Artık yeter!!! diye bağırası geliyor insanın; artık yeter, gelecek nesillerin hayalleri kana bulanmasın...

Siverek'li yazar Rıfat MERTOĞLU'NUN, "Ağıtsız Kadınlar" isimli romanını okuduğumda, bu duygular yeniden canlandı içimde. Buram buram acı kokan, ağıt, feryat, figan kokan bu topraklardaki insanlık ayıbını, tüm gerçekliğiyle ve ayrıntısıyla bizlere taşıyan, adeta yaşatan bir kitap Ağıtsız Kadınlar… Başladığınız andan itibaren elinizden bırakmanız mümkün değil! Her satırında ayrı bir heyecan, ayrı bir acı, ayrı bir realite, ayrı bir dram, ayrı bir hayat hikâyesi karşılıyor sizi... Birçok hayat hikâyesini, hiçbir kopukluk yaşatmadan okuyucusuna verebilmiş yazarımız, bu çok önemli bir ayrıntıdır bana göre. Çünkü, genelde bu sıkıntıyı yaşarız okuduğumuz romanlarda. Konudan konuya atlar yazar, ama bağlantıyı ustalıkla kurup okuyucuyu zora sokmadan konuya bir bütünlük kazandırmayı başaramayabilir. Bunu sadece usta yazarlar becerebiliyor. İşte bu kitapta da, bu olay çok dikkatimi çekti. Kopukluk yok konular arasında, yazarın anlatımı sizi hiç zorlamıyor, çok akıcı bir üslup ve sürükleyici bir eserle karşı karşıyasınız. Okudukça okuyasınız geliyor, hep merak içinde geçiyorsunuz bir sonraki sayfaya, bir sonraki bölüme.

Toplumun kanayan yarası haline gelmiş bu insanlık dramının gözler önüne serildiği, irdelendiği bu kitabı okumanızı ısrarla tavsiye ediyorum. Hayatın, bir çok insan için neler ifade ettiğinin ya da ne kadar acımasız olduğunu adım adım yaşayacaksınız; bir canın kıymetinin olmadığı bu topraklarda ölüme götürülen gencecik, günahsız bedenlerin acı dolu isyanlarını, çığlıklarını duyacaksınız. Yeri gelecek "olmaz böyle şey!" diyecek; yeri gelecek oturup göz yaşı dökeceksiniz, acılı analarla birlikte yitip giden yavrunun ardından, ağıtlar yakarak...

Roman, bir gece yarısı intihar etmek için uçurumun başında titreyen Hiva’nın iç hesaplaşması ile başlıyor. Hiva bir tecavüz sonucu hamile kalmıştır. Aşiret kanunlarını bilmekte, olay açığa çıkmadan kendi yaşamına son vermek istemektedir. Diğer yandan gazeteci Yılmaz ve akademisyen Zahra’nın yolları Diyarbakır’da kesişecek, daha sonra yazgı onları Hiva’nın kaçınılmaz sonunun yaşanacağı köye kadar götürecektir. Yılmaz köyde Hiva’yı ölümden kurtarmanın umudu içindeyken sürpriz bir sonla karşılaşacaktır. Cesetlerine bile sahip çıkılmayan, ağıtları bile olmayan kadınların dramını anlatıyor Ağıtsız Kadınlar.

Günümüzde; Doğu’nun, Güneydoğu'nun birçok yerinde halen yaşanmakta olan bu içler acısı töre cinayetlerini hangi nedenle olursa olsun benimsemek mümkün değil. Ve bu cinayetler halen bir insanlık ayıbı olarak kanamakta. Töre veya namus adına sonlandırılan yaşamlar, koparılan çiçekler, ben insanım diyenlerin yüreğini yakan ağıtlar oluveriyor…

Artık yitik yaşamlar olmasın... Çiçekler açsın memleketimin o eşsiz güzellikteki toprağında, havasında, suyunda...

Yüreğinize sağlık sevgili yazarım... Bildiğimizi sandığımız, ancak gözümüzden kaçan birçok ayrıntıyla, birçok gerçekle bizi yüzleştirdiğiniz ve artık bişeyler yapma zamanı geldi deyip bizi uykumuzdan uyandırdığınız için...

Roman okumayı sevenler, “Ağıtsız Kadınlar” adını bir yere not edin…

 
Toplam blog
: 20
: 1095
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

"Hayat mı çok acımasız, yoksa insanlar mı diye düşünürken henüz toy zamanlarımda, aslında tüm zaliml..