Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Yoktan var edildiğim -o bir- muhkem günden beri; hep vardan yok ediliyorum

Yoktan var edildiğim -o bir- muhkem günden beri; hep vardan yok ediliyorum
 

İçerimde bir ben var; sanki ele geçirilmiş. İçerimde bir ben ki, hep gurbetteyim. Ne bir ağaç dalı, ne bir o tastamam yeryüzü kendimi ait hissettiğim. Ve hatta bazen ne de o bir adam, ki hep düşlerimde en çok onu severim. Gece yorgan gibi çökerken üzerime, elleri yüzümde  gezinsin isterim ve hızlanan kalp atışlarımın ritmine müteakip bir -tango de salon- zerafetiyle tenimde.

İçerimde bir ben var; içerimde bir şeytan. İçerimde yeryüzüne insanoğlu için gönderilmiş bütün kötülüklerden bir parça. İçerimde Aghori babaların yamyamlıkları, içine şeytan kaçtığı gerekçesiyle diri diri yakılsınlar emrini veren kilisenin barbarlığı, karanlık gölgelerin hınca hınç bir bütün vebalı siluetleri var. İçerimde çok çirkin olduğu için oğullarından birini Olympos’tan atarak öldüren Zeus’un regresyon halleri.  İçerimde tufan var, öyle ki bir Nuh’u bekleyen. Diyorlar ki;  geçecek az kaldı. İçerimde ‘’Agni’’ at koşturur.

Hava güzel sayılırdı bugün ya da aslında hava samimiyetsiz. Aralık ayı ama yerler asfalt. İçimin karanlığından olsa gerek dışarının beyazına olan özlemim. Bir de tokat gibi kesiyor soğuklar parmak uçlarımı ve soğuk parmak uçlarıma hiç yakışmaz, bense eldiven giymeye çekinirim. Eldivenler bana hep sahte elleri anımsatır. Ki çocukluğumdan beri hep kaybederdim eldivenlerimi, eldivenlerim her kaybolduklarında buz gibi sokak ortasında beni hep yarı yolda bırakır. Titrerim.

O bir adam, gözlerimin rengiyle ilgilenir. Ben tebessüm ederim, bir de hiç ara vermediğim içerimdeki muhabbetlere her koşulda devam ettiğimden - ki kendi kendime konuşma işini en çok bir bütün kıyamet kalabalığı içerisindeyken yeryüzüne sıkışıp kalmış o ilk insan gibi hissettiğimde yaparım-  insanların cüretkarlıklarına muhabbetlerimin akışından mütevellit bir bütün hayret ederim. Yanaklarım da her daim kızarmaya meyilli.

Boynumda taşırım –yaşamağacımı-, o bir adam bana onu güller içerisinde getirir. Benimse aklıma kutsal ruha dualar etmek ve –yaşamağacına- yakın olabilmek isteyen yerlilerin hikayeleri gelir –güneş dansı-. Ve aklıma göğsüne bir delik açılıp halatlarla sembolik de olsa yaşamağacı dedikleri direklere bağlanan o insanların, o halatlardan kurtulmak için saatlerce dans edişleri gelir. Kendimi yerlilere benzetirim ve göğüs kafesimde kocaman bir delik. Halatlarım görünmez ve onlar gemici düğümü.  Lakin kıvraktır dans edişlerim.

Hayat veren Tanrıça Kali’nin aynı zamanda kana susamış bir vahşi olduğu gerçeğini görmezden gelecek kadar da ahmak hallerim. İnsanlar mı kötü yoksa denk mi geldiklerim? Neye göre yahut kime?

Ve ahvalimi anlatacak hiçbir daldaki hiçbir literatüre hakim değilim. Kelimelerim dahi hep bir döngü ve saatlerdir bu masanın başında ara vermeksizin can çekişirim.

Yeryüzüne ait değilim ve bir gün ölürsem gökyüzüne gömülmek isterim.
Beni bulutların gölgesi sarıp saklasın.
Ay’ın şavkı.
Ve yıldızlar;
Onlar zaten sılam.
Kim bilir belki de bir kuşun kanadında.

Sırt Çantalı Maria Puder
 

 
Toplam blog
: 2
: 140
Kayıt tarihi
: 14.12.14
 
 

Kendimce sebeplerim var diyerek ömrünü heba etmiş özünde zeki tavırlarında aptal, bazen pişman, ç..