Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '21

 
Kategori
Tarih
 

YOLLAR AYRILIRKEN

http://blog.milliyet.com.tr/osmanli--son-ouroboros/Blog/?BlogNo=631530

ALTYAPIDAN ÜSTYAPIYA
ÜSTYAPIDAN ALTYAPIYA
FEODALİZM VE ATÜT

Sonuçta, İslam Hukuku, uzun ömürlü ve büyük ölçekli (finans ve üretici) şirketlerin önünde köstek oluşturarak, bir yandan bu şirketlerin ölçek ekonomilerinden doğan karlılıklarını kısıtlamış, bir yandan da bu şirketlerin sistematik bilgi gereksinimlerini ve uygulamalarını sınırlamış, aynı zamanda da uzun ömürlü ve başarılı şirketlerin biriktirdiği bilgi, deneyim, girişim hafızasından yoksun bırakmıştır, böylece  hem maddi hem de bilgi anlamında sermaye birikimini zorlaştırmış, uzun vadede ise bu küçük etkenlerin üst üste yığılmasıyla (nicel birikimlerin nitel sıçramaya yol açması),  Doğu’nun, Avrupa’nın ulaştığı sanayi devrimi aşamasının fersah fersah gerisinde kalmasına yol açmıştır.

“Angus Maddison’un hesaplamalarına göre Ortadoğu’nun 1000 yılında dünya gayri safi yurtiçi hasılası içinde yüzde 10,3 olan payı 1600’de yüzde 3,8’e ve bir yüzyıl sonra yüzde 2,2’ye kadar indi. Aynı yedi yüzyıl içinde Batı Avrupa’nın payı ise yüzde 9,1’den yüzde 21,9’a fırladı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 87

 “Kurumlar aynı zamanda işbirliği ve ortaklık kurma alışkanlıklarını, zenginlik ve piyasa verimliliği yaratan teşvikleri biçimlendirir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 13

 “Ortadoğu bölgesi Batı’nın gerisine düştüyse bunun nedeni modern ekonominin kilit kurumlarını benimsemede geç kalmış olmasıdır.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 21

“Özetle, elinizdeki kitapta işlenen tez budur. İki bölgedeki ticari yaşamın 1000 dolaylarında elle tutulur bir farklılık taşımadığını göreceğiz.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 21

“Teknoloji, bilgi, devlet ya da özel organizasyon öğelerinden hangisine odaklandığınıza bağlı olarak, neden sonuç söyleminde döngüsellik olarak bilinen endojenlik konusunda haklı kaygılar ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bir araştırma için belirlenen başlangıç noktası sonuçta keyfidir. Analiz hangi nedensel ilişkiyle başlarsa başlasın, er ya da geç aksi yöndeki bir ilişki belirecek, geri besleme etkileri devreye girerek, doğrusal ve tek yönlü olarak başlamış olan bir modeli tavuk-yumurta (altyapı-üstyapı-altyapı, üstyapı-altyapı-üstyapı, KG) tarzında döngüsel yapılar içeren karmaşık bir sisteme dönüştürecektir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 33

“Başka bir yaygın yanılgı, bir uygarlığın gerilemesi gibi büyük çaplı sosyal olguların mutlaka büyük çaplı nedenlere dayandığı anlayışıdır.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

“Her halükarda, başlangıçtaki ufak bir ayrımın doğurduğu bir tepki zinciri, sonuç olarak çok büyük bir etki yaratabilir.

Ortadoğu tarihi zamanla önem kazanan küçük farklılıklarının birçok örneğini sunar.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

Nicel birikimler nitel sıçramalarla (devrim) sonuçlanabilir. Kelebeğin kanat çırpışı, kasırgaya yol açabilir.

“Amaçlanmamış sonuçları konu alan tarihsel analizlerdeki yaygın bir tema yol bağlılığı, yani gelecekteki sonuçların geçmişteki gelişim çizgilerine bağlılığıdır. Tıpatıp aynı koşullarla karşılaşan iki toplum, kendi tarihlerine bağlı olarak değişik tepki verebilir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 52

“Kurumsal gelişim çizgileri politik güç dağılımına bağlıdır. Devletlerin merkantilist politikalar izledikleri durumlarda, en yakın neden tüccarların devleti kendi yararlarına kullanabilmeleridir. Benzer biçimde, Ortadoğu’da uzun süre olduğu gibi, devletlerin anti-merkantilist uygulamaları (16 YY, Latin Amerika değerli madenlerinin Avrupa’ya getirilmesi (para basma), Avrupa enflasyonu (Avrupa’da fiyatların yükselmesi, Osmanlı’da düşük kalması ve ucuzluk nedeniyle Osmanlı ürünlerine dış talebin patlaması)  ve kentlerin iaşesi meselesi nedeniyle Avrupa’daki merkantilist uygulamaların tam tersine, Osmanlı’da ihracatın engellenmesi, ithalatın desteklenmesi, böylece sanayi üretiminin ve gelişimin sekteye uğraması, KG) tüccarların politik güçsüzlüğüne bağlanabilir. Demek ki tüccarların politik gücü yola bağlı bir özellik gösterir. Sermaye birikimini sınırlayan kurumlar çerçevesinde çalıştıklarında tüccarlar güçsüz kalabilir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 54

“Demek ki, neyin zirve olarak göründüğü görüş alanına bağlıdır. Yerel düzeyde optimum kurumlar (belirli kısıtlamalar içinde etkinliği azamiye çıkaran sosyal düzenlemeler) için de aynı şey geçerlidir. Bu kısıtlamalarla karşılaşan bir kişi, bildiği kurumları vazgeçilmez sayar.” (Ortadoğu kurumları yerel olarak optimumdu, Ama Avrupa ile karşılaştırıldığında geriydi, KG).
Yollar Ayrılırken, sayfa 60

“Daha büyük bir coğrafi alan üzerinde çalışan bir uzman, yerel düzeyde optimum kurumların küresel optimumun altında olabileceğini anlayacaktır.Küresel optimumun kendisi de değişkendir. (zaman içinde optimum değişir. KG)”
Yollar Ayrılırken, sayfa 60

“İkinci binyıl başlarında Ortadoğu’daki ortaklık kurallarının Batı’dakileri andırdığını biliyoruz.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 89

“İkinci binyılın başlarında Ortadoğu’nun finansal piyasaları mevcut küresel standartlara göre ileriydi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 184

“İlk Müslüman fıkıh alimleri daha önce mevcut çeşitli ticari kuralları Kur’andaki ahlaki ilkelere dayandırarak, onlara bir, İslami kimlik kazandırdılar. Tüccarların ihtiyaçları değiştikçe, birbirini izleyen düzeltmelere giriştiler. Bu alimlerin ticari etkinliği gözetmesi şaşırtıcı değildir; çünkü bir incelemeye göre İslam’ın erken yıllarında fıkıhçıların ve diğer din alimlerinin yüzde 75’i geçimini esas olarak ticaretten sağlamaktaydı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 71

“Kısacası İslami kurumlar üç kıtada geniş toprakları ekonomik açıdan bütünleştirdiler.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 75

“İslam’ın önemli ölçüde yayıldığı yerlerde, ticari kurumlar Çin alternatiflerinin cazibesini söndürmeye yetecek kadar gelişkindi. Çinliler 1433’te batıya dönük seferlerini durdurdularsa, kilit nedenlerden biri İslami kurumların Asya ve Doğu Afrika kıyı şeritleri boyunca çoktan sağlam mevziler edinmesi ve Çin uygarlığının üstün kurumlar sunamamasıydı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 79

“Modernlik öncesi dönemde Ortadoğu’nun ekonomik kurumları büyük ölçüde bölgenin başat hukukuna, yani İslam hukukuna dayalıydı. İslam hukuku statik bir yapı değildi; kimi bağlamlarda sürekli olarak yeniden yorumlanmaktaydı. Bununla birlikte, ekonomik modernleşme için kritik belli alanlarda, Batı’nın Ortaçağ kurumlarından, gayrı şahsi ticarete uygun örgüt biçimlerini de kapsamak üzere, modern ekonomik kurumlara geçişi gerçekleştirdiği binyılda değişim asgari düzeydeydi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 11

“Bu uzun dönemde Batı Avrupa’nın ticari altyapısı tedrici, ama kümülatif olarak çok önemli değişimlerden geçti. Uzun bir gelişmeler dizisi kommenda’yı zengin çeşitlilikte ortaklık biçimlerine dönüştürdü”.
Yollar Ayrılırken, sayfa 98

“Böylece Ortaçağ’dan itibaren, gerek İslam’a gerekse modernliğe aykırı ‘ilk doğan kuralı’ (mirasta önceliğin en büyük oğla verilmesi) ve ‘son doğan kuralı’ (mirasta önceliğin en küçük oğla verilmesi) olarak bilinen miras yöntemleri Avrupa’nın birçok kesiminde hukuken tanındı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 109

“Ortaçağ Hıristiyanlığı’nın çoğu yorumunda, çok karılılığın günah sayılması dikkate değerdir. Sanayi öncesi Avrupa’da, ilk doğan kuralı, çok karılılığa karşıtlıkla uyumluydu.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 113

“Dönemin önde gelen İtalyan ticaret devletlerinde ticari işletmelerin ölçeği 14. ve 15. yüzyıllar boyunca büyüdü.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 100

“Şirketlerin büyüklüğü bilgi edinmeyi kolaylaştırdığı gibi fiyatlar üzerinde söz sahibi olmalarını da sağladı.(Yüksek tekel karları da sermaye birikimi ve şirketlerin büyümesine katkıda bulundu, KG)”
Yollar Ayrılırken, sayfa 102

“Daha büyük ve daha kalıcı işletmelerin yayılmasıyla birlikte ticaret giderek gayrı şahsi yapıya büründü. Birbirini tanımayan kişiler arası ticaret arttı. Böylece tanıdıklardan elde edilemeyecek bilgiye dönük bir ihtiyaç ortaya çıktı; bu da ticari istihbarata yer veren süreli yayınların kurulmasını tetikledi.” (altyapı (tarım toplumu), üstyapıya (miras hukuku), üstyapı (miras hukuku) altyapıya (işletme büyüklüklerine), o da okuryazarlığa, bilgiye ihtiyacı tetikleyip bilimi teşvik ediyor, KG)
Yollar Ayrılırken, sayfa 119

Ölçek, hem verimlilik artışı hem de yüksek fiyatlar aracılığıyla kar marjlarını, dolayısıyla sermaye birikim hızını arttırdı. Bilgi kullanımı da bu sürece destek sağladı ve bilgi gereksinimleri de bilimsel bilgi talebi yaratarak bilimsel gelişme için itici güç oluşturdu.

“17. yüzyıla girildiğinde Avrupa değinilen bu sakıncalardan kaçınmayı sağlayacak bir alternatif örgüt türüne artık sahipti : Ticari korporasyon.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 103

“Bu çok merkezli korporatifleşme akımının Bizans topraklarına oranla Batı Avrupa’da daha güçlü olmasının bir nedeni vardır. Batı’da devletler görece zayıftı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 133

“Güçlü devletler yeniden sahneye çıkana kadar, korporasyonlar günlük yaşamın dokusunda sıkı biçimde kök saldı.

Hıristiyanlığın paradoksal biçimde güçlü bir devleti barındıran bir ortamda gelişmiş olma özelliği de kritik önemdedir. Bu durum iman, ahlak ve cemaat konularına odaklanarak, genellikle ekonomik ve politik örgütlenme uğraşlarını göz ardı etmesine yol açtı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 135

“Sonuç olarak, Avrupa’da korporasyonun evrimi Batı Roma İmparatorluğu’nun çökmesinin ardından merkezi otoritenin zayıflamasına bağlıydı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 135

“Avrupa’nın Paris (1180) ve Oxford (1249) gibi ilk üniversiteleri birer vakıf olarak kurulmakla birlikte korporatifleşme yoluyla kısa sürede özyönetime dayanan ve kendilerini yenileyebilen kuruluşlara dönüştüler. Buna karşılık, medreseler kurucularınca belirlenmiş talimatlarla kısıtlanmaya devam ettiler. Dolayısıyla zaman içinde medreselerdeki müfredat üniversitelere oranla çok daha az değişti, bu da Ortadoğu’nun düşünsel durgunlaşmasında rol oynadı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 148

“Levant Kumpanyası’nın, Hollanda ve İngiliz Doğu Hint Kumpanyaları’nın ve diğer denizaşırı kumpanyaların karşılaştığı kilit güçlük, bol miktarda sabit ve döner sermaye bulmaktı. Bu hedef üç oyuncu kümesi arasında anlaşmayı getirdi ki bunların ilk ikisi aktif tüccarlarla pasif biçimde kar bekleyen yatırımcılar, sonuncular da kumpanyalara berat veren ve üyeleri arsındaki anlaşmalara uyulmasını sağlayan devletti.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 153

“Koşulların farklı olmasına karşın, denizaşırı kumpanyalar her iki ülkede de hisselere dönük ikincil piyasaların gelişmesini özendirdi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 154

“Sanayi devriminin gelişim sürecinde korporasyon kurumu özellikle etkinlik açısından binlerce işçinin eşgüdümlü olarak yoğun sermaye kullanmasını gerektiren sektörlerde yararlı oldu. Bu sektörlerden biri 17. ve 18. yüzyıllarda hızla büyüyen uluslararası deniz taşımacılığıydı. (deniz aşırı ticaretin aşırı karlı olması (Fernand Braudel, Maddi Uygarlık),  sermaye birikim sürecini hızlandırdı, KG)”
Yollar Ayrılırken, sayfa 155

“Modernlik öncesi dönemde Ortadoğu’nun ekonomik kurumları büyük ölçüde bölgenin başat hukukuna, yani İslam hukukuna dayalıydı. İslam hukuku statik bir yapı değildi; kimi bağlamlarda sürekli olarak yeniden yorumlanmaktaydı. Bununla birlikte, ekonomik modernleşme için kritik belli alanlarda, Batı’nın Ortaçağ kurumlarından, gayrı şahsi ticarete uygun örgüt biçimlerini de kapsamak üzere, modern ekonomik kurumlara geçişi gerçekleştirdiği binyılda değişim asgari düzeydeydi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 11

“Ortadoğu’nun açıkça geriye düştüğü iki alan olan ticaret ve finansta da modern çağa kadar İslam hukuku kilit rol oynadı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 24

“Öte yandan, haccın yoğun ticarete dönük bir araç olarak sağladığı başarının İslam dünyasının her yanından tüccarları birbirine bağlayacak seküler panayırların gelişmesini kösteklediği düşünülebilir. (Üstyapıdan, altyapıya, KG). Nitekim Ortadoğu, Ortaçağ Kuzey Avrupa’sının Champagne panayırları kadar önemli din dışı panayırlar geliştiremedi. Mevsimlik buluşmalar olarak başlayan Champagne panayırları, zamanla kalıcı ve Avrupa çapında piyasalara dönüşerek modern kapitalizm için kritik önemdeki çeşitli kurumların evrimini kamçıladı. Kutsal bir gelenek sayılan Müslüman haccının ise, seküler panayırlar gibi serbestçe evrim göstermesi mümkün değildi. Yerini, süresini, sıklığını ya da güneş yılına göre zamanını değiştirme yönünde bir girişim küfre düşme ithamlarını kışkırtabilirdi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 68-69

“İslam hukuku çerçevesinde kurulmuş İslami ortaklıklar genelde kaynaklarını kısa ömürlü girişimler için bir araya getiren birkaç ortağı kapsarken, Batılılar onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce hissedarlı, süresiz denecek kadar kalıcı işletmeler oluşturmaktaydı. Geleneksel Ortadoğu kredi piyasalarında kaynaklar tipik olarak küçük borçlar verebilen kişilerce sağlanmaktaydı. Batılılar ise kitlelerden toplanmış sermayeyi büyük ölçekli üretken girişimlere akıtabilen ticari bankalardan destek alma olanağına sahipti. Genelde kısa ömürlü olan yerli Ortadoğu şirketlerinin hisselerini alıp satacak borsalar yoktu. Uzun ömürlü girişimlerdeki yatırımcıların istediklerinde hisselerini nakde çevirebildikleri Batı’da ise, borsalar önem kazanmaktaydı.

Kentlerdeki sosyal hizmetler bir başka tezat sunuyor. Ortadoğu’da bunlar geleneksel olarak vakıf kurumunca sağlanıyordu… Batı Avrupa’da standart bir yerel yönetim aracı olan belediye kurumunun, kentlerin hızla değişen ihtiyaçlarına daha uygun olduğu görüldü.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 29

“Yaygın kabile kavgalarıyla parçalanmış bir toplumda doğan İslam, Müslümanlar arasında politik bölünmeleri önlemeye yönelik bir hukuk sistemi geliştirdi. Bu sistem Roma korporasyonuna benzer sivil kuruluşların yolunu kapadı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 179

“İslam hukuku da seküler yasalara yer bırakmaksızın yaşamın tüm alanlarını düzenlemeyi amaçladı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 140

“İslami miras sisteminin doğduğu yer olan Batı Arabistan’da, toplumun serveti esas olarak tüccarlarla göçebelerin elindeydi; bunların mal varlıkları da hayvan sürüleri ve değerli metaller gibi taşınabilir ve kolayca bölünebilir mallardan oluşmaktaydı. Dolayısıyla İslami miras kuralları varlık parçalanmasına pek aldırmayan bir toplumda biçimlendi. Buna karşılık, Batı’da gelişen miras uygulamalarının kaynağı olan Roma ve Germen hukuk sistemleri, kişilerin arazilerini bir aileyi geçindirmeye yeterli birimler halinde tutmaya çalıştığı tarım toplumlarında gelişti. (altyapıdan üstyapıya, KG)
Yollar Ayrılırken, sayfa 111

“Antikçağ’ın devletleri, onsuz arazilerin kıraç kalacağı su sağlama sistemleri üzerindeki denetimi elde tutmak için, kendilerinden bağımsız zenginlik ve iktidar kaynaklarını zayıflatmaya çalıştılar; bunu da kısmen mülklerin eşit paylaşılmasını öngören yasalar aracılığıyla yaptılar. (Miras çocuklar ve eş arasında dağıtıldı, mülkiyetin, gücün dağılımı, altyapı, üstyapıya yansıyor, KG)
Yollar Ayrılırken, sayfa 111-112

“Keza, çok karılılığın hukuka uygunluğu, miras uygulamalarını eşitlikçi tutmaktan yarar sağlayan yeni gruplar yarattı. İlk doğan kuralının kabul edilmesi durumunda, bir aile kendi kızının önceki bir evlilikten oğlu olan bir adamla evlenmesine razı olmayacaktı… Öyleyse İslam’ın eşitlikçi miras sistemi ve çok karılılık düzeni karşılıklı olarak birbirini destekleyen kurumlardı.”. (iç tutarlılık, KG)

“Ortaçağ Hıristiyanlığı’nın çoğu yorumunda, çok karılılığın günah sayılması dikkate değerdir. Sanayi öncesi Avrupa’da, ilk doğan kuralı, çok karılılığa karşıtlıkla uyumluydu.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 113  

“Korporasyonun temel bir özelliği tüzel kişiliktir.”

“Tüzel kişilik dava açmayı kolaylaştırdığı gibi ortak varlıkları tekil hissedarların sorumluluklarından da korur.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 129

“Loncaların ortaya çıktığı sırada Anadolu kargaşa içindeydi; sıklıkla değişen sınırlardan dolayı zayıf devletçikler iktidar yarışına tutuşmuştu. Batı Avrupa’da ilk dinsel ve kentsel korporasyonların çoğalmasına sahne olan yarım bin yıllık dönemde olduğu gibi… Ne var ki 1299’dan başlayarak Osmanlı Beyliği Anadolu’yu birleştirmeyi ve otoritesini daha geniş bir bölgedeki ticari merkezlere kabul ettirmeyi başardı. Osmanlı yöneticileri loncaları devlet amaçlarının hizmetine koşma yolunu seçtikleri için onlara tüzel kişilik tanıma, kaynaklarını merkezileştirme ya da faaliyetlerini genişletme hakkını verme gereği duymadılar.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 172

“Toplulukların temsilciler atamalarına, müşterek mülkiyete sahip olmalarına ve tekil üyelerinin yaşam sürelerinin ötesinde bir kolektif ömür taşımalarına izin vermek toplumu daha üretken kılabilir ve devletin vergi tabanını genişletebilirdi. Ne var ki aynı olanaklar düzenden hoşnutsuz kişilerin birleşmesini kolaylaştırarak, istikrarsızlık tohumlarını da ekebilirdi. Korporatifleşmenin devletçe tanınan bir ayrıcalık olmasını isteyen hukukçular bu mülahazaları dengelemeye çalıştılar.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 132        

“Hukuksal geçerliliği metinlere dayandırma geleneği, fıkıh eğitimi almış kişilere daha sonra korumak isteyecekleri rantlar sağladı. Özerk kuruluşların oluşumuna izin vermek, İslam hukukuna dayalı kararlar yönündeki talebi kısarak, söz konusu rantları azaltabilirdi….Aradaki bir farklılık, Batı’da eğitimli mesleklerin arkasında birleşik bir hukuku uygulatabilecek güçte merkezi bir devletin bulunmamasıydı. Politik iktidar imparatorlar, krallar ve kentler arasında bölünmüştü; zaten korporasyonların Ortaçağ’ın erken döneminden başlayarak gelişmesinin ana nedeni buydu. Ortadoğu’nun büyük bölümünde ise ulema özyönetim taleplerini bastırabilecek güçte merkezi devletlerle bütünleşmiş durumdaydı.”
(altyapı, gücün bölünmüşlüğü ya da merkeziliği üstyapıya, hukuka yansıyor, KG)
Yollar Ayrılırken, sayfa 141

 “Tasfiye olasılığını yükselten iki etken vardır. Birincisi, ilk doğan kuralının norm olduğu yerlerde çoğu kez görülen durumun aksine, varislerin mevcut işleri sürdürmek üzere yetiştirilmiş olmaları söz konusu değildir(Batıda miras ilk doğan çocuğa bırakılıyor, o çocuk da şirketin yeni sahibi olarak çocukluktan itibaren yetiştiriliyor, böylece işi öğreniyor, şirketin devamlılığı sağlanıyor, şirketin biriktirdiği bilgi, beceri, girişimcilik hafızası da ona devrediliyor ve nesilden nesile aktarılıyor, KG). İkincisi, yeni bir varisin doğmasının ya da varislerin birinin ölmesinin ardından, varis topluluğu ve onlara ait hisseler İslami miras sistemi uyarınca önemli ölçüde değişebilir. Bunun getirdiği belirsizlik her varisin oturmuş bir işletmeye bağlılığını zayıflatmış olacaktır.

Demek ki Ortadoğu’da ortaklıkların zamansız dağılma olasılığı özellikle yüksekti.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 115

“Böylece ortaklığın sona erme kuralının yanı sıra kurumsal korumadan yoksunluk, büyük çaplı ve uzun ömürlü ortaklıkların kurulmasını caydırdı. Tüccarlar ve yatırımcılar zamansız dağılma riskini azaltmak için küçük ve kısa ömürlü ortaklıklar oluşturma yoluna gittiler. Çok karılılığın yasallığı ise, ortaklıkları az üyeli ve geçici tutma güdülerini güçlendirdi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 359-360

“Ölüm oranı sabit olduğunda, mülkiyeti bölmeden tutmanın güçlüğü arttıkça, ortaklıkların ortalama büyüklüğü düşecektir.”

“İlk türden bir toplum ayrıca ortaklıkla ilgili daha az denemeye girişecektir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 118

“Ortadoğu’nun hep küçük kalan ortaklıkları ise, Avrupa’da yenilikçi çözümlerin gerektirdiği muhasebe, eşgüdüm, istihbarat ve sorumluluk sorunlarıyla karşılaşmadı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 121

“Kümeleşmeyi bir tehdit sayan yöneticiler tek kuruculu ve değişmez bir hizmete dönük bir kurumu (vakıf, KG), örgütlü bir topluluğun özyönetimine dayalı korporasyona yeğ tutmuş olmalıdır.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 146

“Vakıf ile ticari korporasyon arasında dört kilit farklılık vardır. Birincisi vakıf azami kara dönük bir yapı değildir. İkincisi bir kişinin vakıf gelirindeki payı devredilemez. Üçüncüsü vakfın mülkü ile mütevellinin mülkü arasında açık seçik bir ayrım yoktur. Son olarak da vakıf tüzel kişilikten yoksundur.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 165

“Sonsuza dek değişmezlik ilkesinin başka bir sonucu da birden çok vakfın ölçek ekonomilerinden yararlanmak üzere kaynaklarını bir araya getirememeleriydi. Bu sınırlama yeni gelişen teknolojilerin birçok sektörde optimum üretim ölçeğini yükselttiği sanayileşme çağında ciddi bir handikap oluşturdu.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 147

“Kadılar vakfı bir ticari kuruluşa dönüştürme girişimlerine direnmede özellikle kararlıydı; çünkü kurucunun vakfiyede belirtilmiş iradesini uygulama görevi onlara rantlar sağlamaktaydı. Ortadoğu hukuk tarihinde belirgin bir tema olan vakıflarla bağlantılı yolsuzluk, genellikle vakfiyeden sapmalara onay vermesi karşılığında bir kadıya verilen rüşvetle ilgiliydi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 168

“İkinci binyılın başlarında Ortadoğu’nun finansal piyasaları mevcut küresel standartlara göre ileriydi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 184

“Bilindiği kadarıyla, Müslüman yönetimindeki hiçbir devlette gerçekten faizsiz bir ekonomi görülmemiştir.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 188

“Bağımsız fikirli bir kadı, faiz esaslı bir sözleşmeyi geçersiz sayabilirdi. Bu tehlike, ister istemez geçerli faiz oranlarını yükseltti (risk artıyor, KG)… Böylece faiz yasağının zararlı sonuçlarından biri, sermaye arayan girişimcileri de kapsamak üzere toplumun çeşitli kesimleri için kredi maliyetinin artması oldu.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 192

“Böylece Batılıların faize karşı tutumunun giderek liberalleştiği yarım binyıllık dönemde, İslam’ın faiz yasağına resmen bağlı kalışı İslam dünyasını önemli bir büyüme motorundan yoksun bıraktı.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 198

“Ortadoğulu hiçbir sermayedar kar peşindeki Alman tüccarların yoğun maddi destek verdiği Magellan’ın 1519 seferi gibi küresel keşif girişimlerini finanse etme kapasitesine sahip değildi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 201

“Para vakfına getirilen kısıtlamalar, kurucunun zevkleri ve önyargıları yanında genelde kurulduğu dönem ve bölgenin faiz oranlarını yansıtırdı. Faiz haddinin sabitliği, zaman içinde vakfın karlılığını sınırlayabilirdi. Kısmen bu koşul yüzünden, para vakıflarının ancak beşte biri bir yüzyıldan fazla yaşayabildi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 203

“Azınlıkların özellikle bankacılık, sigortacılık ve modern çağa özgü diğer ekonomik sektörlerde sivrilmeleri bir tesadüf değildi. Bu gibi sektörler İslam hukuku çerçevesinde işleyemezdi.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 255

Sonuçta, İslam Hukuku, uzun ömürlü ve büyük ölçekli (finans ve üretici) şirketlerin önünde köstek oluşturarak, bir yandan bu şirketlerin ölçek ekonomilerinden doğan karlılıklarını kısıtlamış, bir yandan da bu şirketlerin sistematik bilgi gereksinimlerini ve uygulamalarını sınırlamış, aynı zamanda da uzun ömürlü ve başarılı şirketlerin biriktirdiği bilgi, deneyim, girişim hafızasından yoksun bırakmıştır, böylece  hem maddi hem de bilgi anlamında sermaye birikimini zorlaştırmış, uzun vadede ise bu küçük etkenlerin üst üste yığılmasıyla (nicel birikimlerin nitel sıçramaya yol açması),  Doğu’nun, Avrupa’nın ulaştığı sanayi devrimi aşamasının fersah fersah gerisinde kalmasına yol açmıştır.

 
Kayıt tarihi
: 29.04.21
 
 

Bilgisayar Mühendisi, Sistem Çözümleyici. Ekonomi, Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih,..