Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '08

 
Kategori
Tıp
 

Yüksek puan alıp tıp fakültesine giren biri başına neler geleceğini bilmez

Yüksek puan alıp tıp fakültesine giren biri başına neler geleceğini bilmez
 

Her şey üniversite giriş sınavında yüksek puan alıp tıp fakültesine girmekle başlar. O zamanlar tıpı kazandığı için sevinen çiceği burnunda tıbbiyeli, ilerde başına nelerin geleceğinden habersizdir. Onun ağzı kulaklarında, etrafındaki genç yaşlı herkes de onu tebrik etmektedir. Zamanla tıbbiyelinin kafasına her şey dank etmeye başlayacaktır.

O zaman nasıl bir cendereye girdiğinianlar. Kendisi ile birlikte başka bölümlerde öğrenim gören arkadaşları orada burada gezerken, o öğrenciliğin tadını çıkaramayacak, dersleri kırıp sinema ya da tiyatroya gidemeyecektir. İstanbul’da kaç tiyatro olduğunu sorsan, uzaydan gelmiş de acaip soru sormuşsunuz gibi suratınıza bön bön bakacaktır.

İşde böyle, arkadaşları sinemada, tiyatro da, çeşitli sosyal etkinlikler de gençliğini yaşarken, hekim adayı tıbbiyeli anatomi, embriyoloji gibi insan vücudunu tanımak veya hastalıkları öğrenmek için başını kitap sayfalarından kaldıramayacaktır.

Birde bunun kötü tarafları vardır. Yaşıtları, kendi kafalarına göre gençliğin tadını çıkarırlar, bıyık altından güler, tıbbiyelinin haline acırlar.

Bu şekilde ilk başlarda tıp fakültesini seçerek zor bir hayat tercihi yaptığınızı o zaman anlar.

Mesleğin zorluğunu daha öğrenci iken hisseder. Stajlarda tuttuğu ve uykusuz geçen nöbet gecelerinin sabahında uzun süre kendinize gelemez ve de gündüz gece nöbet tutmamışgibi çalışmaya devam eder.

Kışın devam eden yoğun çalışma, yazında bitmez. Arkadaşları denizde gününü gün ederken, o hastane acil servislerinde nöbet tutarak bir şeyler öğrenmeye çalışır. Mesleğinizi en iyi bir şekilde öğrenmek için tatil kelimesi onun için sözlüklerde kalmış bir ibare olur. Neticede başarıp, tıp tahsilini bitirip, tıp doktoru diploması alır.

Diploma töreninde doktorluk yemini ederken; "Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime, din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim" der ve mecburi hizmet kurası çeker, vatanın en ücra köşesine gider. Büyük ihtimalle su sıkıntısı olan, elektiriğin sık sık kesildiği Anadolu bir köşesinde, bu sefer de uzmanlık sınavı için de gece gündüz çalışır.

Okul bitmiştir ama çalışma bitmemiştir. Yine dünyanın zevklerinden mahrum kalmaya devam eder. Bu sırada da, ciltler dolusu TUS kitapları defalarca okunur. TUS’a hazırlanmaktan bu arada evliliği hiç düşünemez. "Önce ihtisası kazanıyım ondan sonra" der. Sonunda uzmanlık sınavını kazanılır.

O zaman da anlar ki dört, beş yada altı yıl sürecek öğrencilik hayatı tekrar başlamıştır. Bir farkla bu öğrencilik daha önceki öğrenciliklere pek benzemiyordur. Daha ilk günden gece nöbetine girilir. Nöbet sonrası izin kullanılmayacağını ve çalışmaya devam edileceğini belki de ilk kez o gün öğrenir. Bu durum “insan haklarına aykırı” der ama sesinizi sadece kendisi duyar. Bu şekilde asistanlık sürenizin büyük bölümü nöbetlerle geçer.

Eğer asistanlığa başlamadan önce evlenmediyse yandı sayılır. Bu durumda asistanlık süresince istese de evlenme fırsatı ve zamanı bulamaz. Eğer evlendikten sonra asistanlığa başladıysa daha da zor bir sürece girmiştir. Eşini pek göremediği için, ev içi sorunları yaşamaya başlar. Eşi onu ancak iki günde bir sadece akşamları görür. Hekim adayı, yoğun nöbet sonrası devamlı uyumak istediği için eşi ile pek ilgilenemeyebilir. Eşi bu durumu anlamıyorsa, eşi de “ben nerede hata yaptım" demeye başlar. Sorunları çığ gibi büyür. Bir çok tıbbiyeli ile evli bayan boşanarak sorunu çözmeye çalışır. Boşanma olmadıysa, hele üstüne birde çocuk olmussa, çocuk asistanlık döneminde babasına hasret büyür. Kendi çocuğu tıbbiyeliyi tanıyamayabilir.

Sonunda asistanlıkda biter, bu sefer yine kura çekerek Anadolu’nun bir köşesine yollanır. Bir farkla artık uzmandır. Ama erkekse onu askerlik hizmeti bekliyordur. "Bu da aradan çıksın" der, bir yıldan fazla süren asteğmenlik dönemi başlar. Evliyse büyük ihtimalle eşinden, çocuğundan yine ayrı kalacaktır.

Askerlik biter.

Biraz daha özgürdür. Artık kendisine ve ailesine zaman ayırabilecek, çoluk çocuğunuza iyi bir gelecek sağlama konusunda gayret gösterebilecektir.

O zamanda acı gerçeği aynaya baktığı zaman görür. Saçına beyazlar hakim olmuştur. Yaşı 35 civarında olmasına rağmen, her şey için geç kaldığını anlar. Hala oturacak ve çocuklarınıza miras bırakabilecek bir evi bile yoktur.

İşte bu şekilde tıbbiyeli hiçbir menfaat beklemeden, kendisinden, ailesinden, çoluk çocuğundan ayırması gereken zamandan fedakarlık yaparak gece gündüz iyi bir doktor olmak için çalışacaktır ve günün birinde de kendini bilmez birisinin kör kurşunlarına, kanserli hastasının ölümünden kendince sorumlu tutularak hedef olabilecektir. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahi Anabilim Başkanı bu şekilde kör kurşunla vefat etmiştir.

Hekimler meslekleri icabı hep zaman ölüme yakın olmaktadırlar.

Gece gündüz hastalarının hayatta kalması için çabalarlar ama bazen ellerinde kalıverir, hasta ölür. Bundan dolayı, kusurları olmasa bile yargılanabilirler.

Yazının bundan sonraki kısmı 31 Temmuz 2011 de eklendi.

2010 Temmuzdan itibaren bir de zorunlu meslek sigortası getirildi , doktorlara. Branşa göre değişen ücreti var. 500 ile 950 lira değeri var. Bu yıl ki sigorta yaptıtırken, %10 hasarsızlık indirimi vardı. Yani devletimiz ameliyatta olan komplikasyonları hasar olarak değerlendiriyordu. Ameliyatta ya da tedavide olabilecek mağduriyetler için günümüzde hastalar eski parayla 500 milyara varan tazminat davaları açıyorlar. Sigorta bu tazminatın 300 milyarını ödüyor, kalan fark doktorun her ay maaşından ve döner sermayesinden kesiliyor. İşte doktorluk memleket,mizde bu hale getirildi. Bu gidişle hastalr, ameliyatlarını yapacak doktorda bulamayacaklar. İşte doktorluk böyle bir duruma geldi ülkemizde.

Ama siz yine tercihinizi tıpdan yana yapabilirsiniz.

 
Toplam blog
: 718
: 2690
Kayıt tarihi
: 13.07.06
 
 

Tıp alanında doktor olarak çalışmaktayım, beyin cerrahi uzmanıyım..