- Kategori
- Sosyoloji
Yumurtaya can veren Allah’ım
Sen nelere kadirsin!
Eylül ayını yarıladık bile... Günler mi çabuk geçiyor, biz mi yetişemiyoruz onun hızına anlayamıyoruz çoğumuz. Anlayanlar varsa da, hasetlik edip gerekçesini açıklamıyorlar.
Şuayip ağabey’in çay bahçesinde sabah kahvaltıları sona erecek kısa bir süre sonra. Dün sabah keyifle ederken kahvaltımı telefonum çaldı. “Hamamın orda bombalı bir bavul bırakmışlar çabuk gel” diyen ses bir arkadaşıma aitti ve adrenalini tavan yaptığı kulağımı çınlatan sesinden belliydi. “ İyi de senin ne işin var orda” dememe fırsat bile vermeden kapadı telefonu. “ Vay şerefsiz terörist sabahın bu saatinde bomba mı bırakılır. Ağız tadıyla bir kahvaltı bile edemeyeceğiz senin yüzünden” deyip görev aşkıyla ulaştığımda sözü edilen yere, Emniyet güçleri çoktan gelmiş, alanı kırmızı beyaz şeritler ile çevirmiş, o bölgeye kimseyi sokmuyorlardı.
Sabahın erken saatlerinden dolayı mı, diğer görevli memurların halkı yaklaştırmamalarından mı, yoksa vatandaşımızın artık bu konuda bilinçlenmesinin bir göstergesi midir? Ortalıkta sivil vatandaş yok denecek kadar az... Çevrede astronot giysili(!) bir emniyet görevlisi arayan gözlerim bir anda fal taşı denen cinsten açılıveriyor. O da ne? Takım elbiseli henüz 30’lu yaşlarını yaşadığını sandığım, elinde telsiz, bir Fatih Sultan torunu Bavulun yanına ilerliyor. “ Eyyy yumurtaya can veren Allah’ım, Bu ne aptalca bir durum” diyorum içimden... Yüksek sesle söylesem “ Ne diyon hemşerim?” diye tersleneceğimden eminim.
Bizim Fatih torunu emin adımlarla bavulun yanına yaklaşıyor. Önce etrafını şöyle bir gözlemliyor bavulun. Sonra diğer arkadaşlarına bir bakış fırlatıyor Karaoğlan Kartal Tibet edasıyla, başını iki yana sallıyor ağır aheste, ‘yok bişey’ dediğini anlıyoruz pür dikkat olaya odaklanan biz izleyiciler...
Saniye kaçırmamam gerek. Belki de birazdan gümleyecek bir bavulun ( Allah saklasın) paramparça edeceği bir vücudun uçuşan uzuvlarını yakalarım düşüncesiyle makinenin deklanşörüne basıyorum durmadan. İçimden yüzlerce soru soruyorum Fatihin torununa... “ Bomba uzmanı mısın? Eğitim aldın mı bu konuda? Çocuğum ( Bu benim sıkça kullandığım bir terim yoksa babası olacak yaşta olduğumdan değil) Manyak mısın? Elleme lan bavulu. Ahan da eğildi eyvaaaahh kaldırıyor, bak şu delinin yaptığına, Yahu neden korumalı giysi giymedin kardeşim? Ya patlarsa paramparça olacaksın oğlum deli misin yaaa...” Bu ve benzer sorular Ferrari süratiyle geçerken usumun bilmem nerelerinden, Fatih torunu bavulu sapından tutup Otogar’a giden yolcu rahatlığında bir kaç adım atıp tekrar yere koyuyor ve yine açıyor fermuarı, Sihirbaz Mandreke edasıyla gülümseyerek “ Bakın booooşşşşşşş” diyor arkadaşlarına. Herkes rahat bir nefes alıyor. Eminim ki bu “ohh...’ların altında Fatih torununun yekvücut kalmasına sevinç yatıyor.
Şerit kaldırılıyor ve herkes işinin başına dönüyor. Bir başka bomba ihbarına kadar çoktan unutulup gidilecek dün yaşananlar. Peki ya sonra? Yalancı çoban hikâyesi olmasın umalım ve dua edelim. Bu arada en önemlisi, her olasılık göz önüne alınarak Silivri Emniyeti Müdürlüğü’ne şu astronot kıyafetini andıran bir ya da birkaç giysi alınsın. Alınsın da, ne gencecik polis kardeşlerimiz canlarını riske atsınlar, ne de, nede si yok... Allah korusun bugünkü ihbar gerçek olsaydı ve o bavul, namussuz bir alçağın halkı katletmek için kurduğu bir tuzak olsaydı,‘ tüh’ ler, ‘ vah’lar o gencecik bedeni geri getirecek miydi?
Bu kadar basit olmamalı insan hayattı..
Sayın Kaymakamım bu sözüm yine sizeydi!