Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Temmuz '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Zamanımızın çocukluğu

Zamanımızın çocukluğu
 

gelenksel oyunlar


Zamanımızın çocukluğu;

Herkes kendi çocukluk devrini düşünüp şu devrin çocuklarına bakıyor ve aklından bizim zamanımızda nasıldı şimdi nasıl diyor. Bu karşılaştırmayı yaparken üç şekilde düşünüyoruz. 1) genellikle iyi, olumlu yönde. 2) kıskanma veya hayıflanma yönünde. 3) yaşanan zamana üzülme şeklinde;

1) Şimdi iyi yönden düşünen grubu ele alalım;

Anne ve babalar ne diyor, bak ne kadar şanlısın ders çalışmak için ne imkânlar var. Özel dershaneler, bilgisayar, özel hocalar, etütler, evde özel oda rahat ulaşım, yani ders çalışabilecek her türlü imkân mevcut. Babanla arkadaş gibisin her sorunun çözülüyor. Sana her türlü serbestliği veriyoruz. Baskı altında değilsin. Öyleyse bütün bunlara karşılık o ailenin istediği ne? Başarı. Çocukların başarısız olma gibi bir seçeneği olamaz. Ama burada ailelerin gözden kaçırdıkları nokta şudur. Bu imkânlara sahip çocuk oyun oynayabiliyor mu? Çocukluğunu yaşayabiliyor mu? Deşarj olabiliyor mu? Yoksa yarış atı misali devamlı ders konusunda baskı mı yapılıyor, işte bunlar düşünülmeden hemen çocuklar suçlanıyor.

2) İkinci gurubu ele alalım:

Bu grup genellikle kendi zamanında yokluk çekmiş öyle her istediklerini her an alamayan ailelerde yetişenler. Zaten o zamanın şartlarına göre genellikle çocuklara bir tek bayramdan bayrama yeni bir şey alınırdı ve o alınan kıyafet veya ayakkabı bayramdan önce de giyilmezdi. Evde baba geçim sıkıntısı ile boğuştuğundan bu sıkıntının neticesi evde çocuklara ve eşe bir despotluk yapar ve aile çoğunlukla baskı altında olur. İşte böyle bir ailede yetişen kişileri temsil eden grupta bulunanlar şimdi bir şekilde biraz rahat yaşantıya kavuşmuşlarsa çocuklarına şöyle konuşurlar:

Ne kadar şanslısın biz 18 yaşına gelene kadar evden tek başımıza çıkamazdık, bizim zamanımızda cafe mi vardı? Kızlarla arkadaşlık mı, nerede, bak ne güzel gezebiliyorsunuz. Ah ah bilgisayar bizim zamanımızda olacaktı ki neler öğrenirdik, cep telefonunuz var bizim zamanımız da şehir dışındaki büyüklerimizle konuşmak, askerde nişanlılar konuşmak için PTT giderdik numaramızı söyler, sıraya yazılır, karşı taraftan telefonun bağlanmasını bekler kulübeden konuşurduk. Yani kendi zamanında olamayan, o zaman bazı şeyleri yapamayan şimdi mevcut bulunan teknolojik ve yaşam standartlarına gıpta ile bakarak bir nevi kıskanma.

3) Üçüncü grupta şöyle;

50'li yaş ve üstü grup; yeni nesil çocuklarımız ve gençlerimizin oyun oynayamamasına üzülenlerin bulunduğu grup. Mesela 50 ve üstü yaş grubunda bulunanlar gayet iyi hatırlarlar şu oyunları; kovboyculuk, misket, dokuztaş, uçurma, bisiklete binme, çelik çomak, uzuneşek, birdirbir, körebe, saklambaç, yakan top gibi açık alanda gruplar şeklinde oynanan oyunlar. Bayramlarda da kayık salıncaklar, tahta bacaklı palyaçolar, zincirler, atlıkarıncalar. Yani bayram demek çocuklar için eğlence demekti. Okuldan gelince belli bir saate kadar oyun oynanır okuldaki derslerden uzaklaşarak deşarj olunur ve sonra sakin kafayla ders yapılırdı. İşte o zamanın çocukluğunu yaşamış olanlar şimdi bakıyorlar çocuklar evin içinde bir odada ya bilgisayar karşısında, ya kursta, ya da özel öğretmenin yanında, eğer fırsat bulursa belki biraz arkadaşıyla evde veya kapı önünde ufacık alanda top ile oynama. Tüm bunların her birini ayrı ayrı yaşamış okuyucularımız bulunacak.

Burada herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli çocukluk yaşadık hepimiz farklı olarak ama biz kendi yaşadıklarımızla şu anda yaşanan çocuklukları karşılaştırmayalım. Her dönem kendine göre yaşanıyor. Her zaman kendine göre güzel. Ve de her çocuk kendine münhasırdır. Şunu unutmayalım şu anki gençlik bizden daha akıllı ve bizden daha çabuk olgunlaşıyor. Onların kararlarına saygı duyalım. Evet, belki bizler daha tecrübeli olabiliriz. Tecrübeliyiz diye kendi fikirlerimizi kabul ettirmeye çalışmayalım. Bizim görevimiz onlara yol göstermektir, düşündüklerimizi yaptırmak değil. Belki hataları olacak, başları bazen derde girecek ama bunları yaşamalılar ki kendi problemlerinden ve hatalarından ders almasını öğrenebilsinler. Lütfen çocuklarımıza biraz inanalım ve onları arkadaş gibi görelim. Çocuklarımıza çocuk gibi davranır ve kendi bildiklerimizin yapılmasını istersek çocuklarımız bizden uzaklaşırlar.

Size bir düşünürün sözlerini aktararak yazımı bitirmek isterim.

Halil Cibran / Ermiş

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değildir.

Onlar kendini özleyen yaşamın oğulları ve kızlarıdır.

Onlar sizin aracılığınızla gelirler ama sizden gelmezler.

Sizindirler ama size ait değildirler.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, ama düşüncelerinizi asla vermeyin; çünkü onların kendi düşünceleri vardır.

Onların bedenlerini eve koyun, ama ruhlarını hapsetmeyin; çünkü onların canları, sizin rüyanızda dahi ziyaret edemeyeceğiniz yarının evinde oturmaktadır.

Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz, ama onları kendiniz gibi yapmaya uğraşmayın.

Erhan Sirekin

 
Toplam blog
: 55
: 4108
Kayıt tarihi
: 27.06.08
 
 

Genç emeklilerden olup, hayat denen tiyatro içinde rol alan bir oyuncu gibi yaşamın kıymetini bil..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara