Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '07

 
Kategori
Kitap
 

Zaten yoktunuz

Zaten yoktunuz
 

Size geçen kış içimi ısıtan zaman zaman da aklımı karıştıran hem çok masum hem de oldukça iyi seçilmiş birçok ifadenin ve olayın yer aldığı bir kitaptan bir bölüm göndermek istedim. Meltem Arıkan’ın umut lanettir ve zaten yoksunuz kitaplarından bir okur olarak üst seviyede doyum aldığımı belirtmek isterim. Hissederek okumanız dileğimle.

Kadın için adamı tanımak, adamı anlamak, adamın durduğu noktadan adamla ilişki kurmak çok önemliydi. Adamla var olurken adamın var oluşuna da dokunmak, adamın çektiği bariyerlerin ardındaki adamla da ilişki kurmak… Kadın için adamla birlikte çoğalacakları bir yolculuk kaçınılmazdı. Adam kadının çoğalmasıyla mutlu oluyordu ama bu kadına yetmiyordu. Kadın adamın yalnızlığını biliyordu. Adamın kendini nasıl sakladığını da. Adama dokunabilmenin ağırlığını da. Ama kadın için içinde var olabileceği adamdan başka bir gerçeklik yoktu. Kadın adamın var oluşuna dokundukça adamın içindeki gizli adamı anladıkça, adamın teninin sonsuzluğunu kavradıkça ancak kendi var oluşunu geliştirebiliyordu. Kadın için var olmak ancak adamı kapsıyorsa anlamlıydı. Kadın var olmuştu. Kadın var olabildiği için her an kendini yok edebilecek güce de kavuşmuştu. Kadın vardı, kadın adamla birlikte aşkta çoğalmak istiyordu. Aşkta çoğalmak için iki var oluşun birbirlerini kapsaması ve çoğalması gerektiğini de biliyordu. Kadın adamın sevgisini istemiyordu, kadın adamın beynini istemiyordu, kadın adamın cinselliğini istemiyordu. Kadın sadece ve sadece adamın gerçekliğinde adama dokunmak istiyordu. Kadın adamın var oluşunu yaşamak istiyordu. Kadın sadece ve sadece aşkını sürdürebilmek için adamın tüm çıplaklığına ihtiyaç duyuyordu.

Adamın var oluşunda sınırlar vardı. Adamın gerçekliği karşısındakinin algılama kapasitesi kadardı. Adam kendi var oluşunun sonsuzluğuna ve tek başınalığına alışıktı. Adam kadını seviyordu. Adam için kadın değerliydi. Adam için kadın beklide her şeyden önemliydi. Ama adam yine de tedbirli olmak zorundaydı. Kadını kendi sonsuzluğuna ve tek başınalığına ortak etmek istemiyordu. Adam küçük mutluluklar olduğunu biliyordu. Kadının sevinçle ellerini çırpması yeterdi adama. Kadının gözlerinin parlaması, kadının kahkahalar atması. Adamın basit gerçekleri vardı. Adam için kadının onun tenine dokunabilmesi yeterliydi. Kadının sonsuzluğu algılamasını hiç beklemedi. Kadının adamın var oluşuna dokunmak için attığı her adım adam için bir yandan büyük bir mutluluk diğer yandan ise sinir bozucu bir gerçeklikti. Adamla kadınla kendi tek başınalığını yaşayabilirdi, küçük mutluluklarla. Kadınla adamla var oluşunu yaşayabilirdi büyük mutluluklarla. Adam için bu bir dengeydi. Aslında adam için bu kadarı bile bir mucizeydi. Ama kadın büyük mutluluklar istemiyordu. Kadın adam kadar basit değildi. Kadın aşkını yaşatmak istiyordu. Kadın için mucize adamın var oluşuyla kendi var oluşunun sansürsüz birleşebilmesiydi. Çünkü kadın adama söylemese de adamın tüm ilişkilerini belirleyen basit gerçeği öğrenmişti. Karşısındaki kadının adamı algılama düzeyi adamın kadınlarla kurduğu ilişkinin tüm gerçeğini belirleyendi. Kadın var olabildiği için kolayca yok olmayı seçebilirdi. Kadının var oluşunu sürdürebilmesi adamla kurduğu ilişkinin gerçekliğiyle, derinliğiyle ilgiliydi.

Kadın düşüncelerini seyrediyordu, daha önce pek çok şeyi seyredebileceğini yaşamı, acıları, yalanları, düşlerini öğrenmişti ancak günün birinde kendi düşüncelerini seyredebileceği hiç aklına gelmemişti. Aklına gelmeyen diğer pek çok yaşadıkları gibi… Yaşadıkları, yaşayacaklarına karşı bir umarsızlık yarattı kadında aklına gelmeyenlerden sonra… Ve adam… Önce hayallerini yitirdiğini sandı. Onca vazgeçilmezi olan hayallerinin onun yaşam kaynaklarından bir tanesi olduğunu da ancak o zaman kavradı. Kadın şimdi hayallerinin hayal olduğunun çok daha farkındaydı. Çünkü kadının hayallerinde olasılıklar için artık bir dur, sus payı vardı. Gerçekler ve hayaller eskiden kadın için bir bütünün ayrılmaz parçasıyken, o bütünün paramparça ayrılmasına engel olamadı. Bütün parçalanmış gerçekleri artık hayallerinden bağımsızlaşmıştı. Kadın “hayal hayaldir işte gerçek de gerçek” sözcüklerini sindirirken sadece gözlerinde 2 damla yaş vardı.Kadın gözlerinden akan yaşları silmedi, kadın yaşananların üstünü örtmek istemedi, kadın tüm bunları algılamasına yol açan adamı suçlayamadı. Adam kadından habersiz, adam kendi gerçekliğinde kadına onca uzakken kadın adama adım adım yaklaşmasının sorumluluğundan kaçmak istemedi. Kadın aşkı istiyordu, kadın aşkı bu adamla yaşamak istiyordu. Adama rağmen adamı istemek hayallerinde bunca gerçekçiyken yaşamın realitesi hayallerini hançerliyordu. Yaşamın realitesi, hayallerin güvenliği, kadının güvensizliği, adamın habersizliği ve kadının hep bekleyişleri… Kadın adamın içindeki adama dokunduğunu biliyordu. Adamın içindeki adamı keşfetmek istiyordu. Adam onca soğuk ve ilgisiz olsa da kadın adama ulaşmak istiyordu. Kadın adamın direncini anlamaya çalıştıkça sorularında boğuluyordu. Kadın denizin dibini onca keşfetmek isterken ve hatta denemiş olmasına rağmen nasıl ki vazgeçebilmişse, adamdan da vazgeçebileceğini biliyordu. Kadın biliyordu ama yine de vazgeçmek istemiyordu. Bilmelerine rağmen bu sefer istiyordu. Kadın aşkı istediği kadar, aşkı bu adamla yaşamak istiyordu.

Adam kadınları izlerdi ama kendini çok iyi saklardı. Adam kadınları dinlerdi ama asla konuşmazdı. Adam kadınlara yardım ederdi ama asla kendine yaklaştırmazdı. Adam kadınları mutlu ederdi ama kendi mutluluğunu hiçe sayardı. Mutluluk ve adam aslında çok önceleri yollarını ayırmışlardı. Adam kendi dünyasında, kendi kaçışlarında günlerini birbiri ardına ekliyordu. Adamın bildikleri bir türlü yaşamıyla özdeşleşmiyor, ya da adam bunu yapmak istemiyordu. Kavramlar, çözümlemeler, akıl yürütmeler, soyutlamalar, çelişkiler adam için beyin jimrastiğinden başka bir şey değildi. Adam yaşamın kıyısında oturmuş diğer kadın ve adamları gözetliyordu. Adam için gözetlemek hissetmenin yerini almıştı. Herkesi gözetleyerek neden nasıl bağlantılarını kuruyordu. Herkesi inceleyerek onların zaaflarını, kaçışlarını irdeliyordu. Adam gördüklerini biriktirip kutulara dolduruyordu. Adam bedenini saklayamadığı için yaşamını bu kutularda saklıyordu. Adamın duyguları yerine kutuları vardı. Yazılarını sakladığı kutular, çocukluğunu kilitlediği kutular, kaçışlarını anlamlandıran kuttular, sevgilerini boğup öldürdüğü kutular. Adamın anıları yerine kutuları vardı. Kilitli ve hiç açılmayan. Adam yaşamını sevgiden bağımsızlaştırdığı oranda huzuru bulacağına inanıyordu. Kutularının kilitlerini açamayan adam bunu kendi seçimi olarak ifade ediyordu. Adam kadının farkına varmak istiyordu, adam huzurlu olmak istiyordu. Yalnızlığından memnun olduğuna inanmak için adam sürekli akıl yürütüyordu. Akıldan bağımsız duygular, duygulardan bağımsız akıl, kadından bağımsız adam, adamdan bağımsız kadın. Birbirinden bağımsız kesişen yollar ve bağımsız kadın ve bağımsız adam.

Meltem Arıkan-Zaten Yoktunuz

 
Toplam blog
: 15
: 1748
Kayıt tarihi
: 25.08.07
 
 

29.01.1983 Adana doğumluyum. Çocukluğumun geçtiği fakat çok net hatırlamadığım pek de sevemediğim bi..