- Kategori
- Şiir
Zerefşan

Zerefşan
Tölün ülkesinde bir bilge
inatla donanmış
bir eski zaman bilgesi
dingin ve dürüst
yaşamı solumaya
gidip orada yaşamaya
orada ölmeye kararlı
hep düş kuran ruhu
ne kadar tutkuyla
sarılır incelir yaşama
doğuştan ölüme dek
kıvanç ve başarılı bir eylemdir
onun için yaşamak
o dost yüzler
o sıcak işçi elleriyle
yaratılmış sonsuz türküler
ister yalnız ömrünce
hızır
ey ozan
yenilmedin
korku çığlıkları atsan da
denizin ve gökyüzünün
sonsuzluğunda
boğulmasın bakışların
tek düze küçük bir ezgisin
gökyüzünün derinliğinde
yalnız ve sessiz
yak yüreğini
kutsansın iyiyle güzel
göğsünde
tinsel ve pembe
mavi bir gökyüzü havası
gül kurusu şehvet
bitkin ve soluk soluğa
düşle gerçek arasında
karanlık kararsız ve hüzünlü
güzel gözleriyle inatçı bir bahar
yaratmaya açık ellerin
şehla
gök rengi kumaşlar
sessiz bir dil
ince bir nem tortusu
yeterince aydınlık
kırık bir ses
yüzünü görme telaşı
ince bir zevkle seçilmiş
ipeksi bir koku
şehir
o görkem
o düzen
o korkular
kağıt helva değil
aç gözlülük ve umutsuzluksa
bunca gürültü arasında
çamur ve kar çalkantısı
bir kentin resmi çığlığı
çocuk
kalemin uğursuz yazgısı
hazin pencereleri yazma isteği
kendini deliliğe vuran
vicdan azapları
iç sıkıntılarıyla
düşlerini paylaşmayan çocuk
şehla
ölümsüz güzelliğiyle nir şehla
hazin ve iğrenç kokulu
bedenlere inat
anlamak ve duyumsamak için
yaşamı yanıp tutuşuyor
çocuk
gecenin sessizliğine dalıp
aynı halk gibi eziyete alışmış
çok şükür kendimleyim
dünyanın ağartıcı buğusu içinde
ruhumun serinliğini dinledim
insan yüzünün zorbalığından kurtuldum
çocuksu kadın
onu hazin kılan uyum eksikliği
keskin yalnızlık içinde mağrur
çocuksu kadın
etekleri hâre hâre
parıldayıp sürüklenir
sert ve dimdik
stoacı bir gurur taşır
o şimdi
yayan dönecek evine
dert ortağı olamaz
kimse kederine
tek başına düşler kuracak
çocuk gibi kabına sığmaz
bencil ve sabırsız
kuş kadar
olamayacak
acılarıyla
yapa yalnız ölecek
insancıklar
evrensel ekmek kavgasında
görkemli panayır günleri
piknikler
konser salonlarının coşkusu
seyyar dükkanlar
yaşamın kara günleri
yapılan ateşkes
yanan yakılan insanlar
beyniyle geçinen insanlar
gamsız havadan payını isteyenler
yırtınarak bağıranlar
sıkı bir yarış vardır aralarında
rüzgâr yağmur güneşin
insan teninde bıraktığı izler
moliere oynar gibi
ciddi cimri ve ağır
her şey yalnızca
toz çığlık kıvanç gürültü
kimi para kazanıyor
kimi para harcıyor
hayat şenliğinin her türlüsü
bütün korkuları batırılmış
bir oyunda başrol oynuyorlar
ozan
uçurum dibinde
bulutları seyrederken
sarılıp sarmalayıp
göğün tavanı
yıkılıyor üzerine
korkunç elleriyle
boğazını sıkıyorlar
isyancı gözyaşları arasında
gözlerinin önünde
siyah bir perde
kollarına kan oturmuş
çaresiz
ne yapabilir
çürümüş
zifiri karanlık hücrede
düşlüyor
fırtınadan kaçmış
tüm halkların
gemileri demirli
o ahunun saçlarının
okyanusunda
unutkan bir dünya
unutkan yüzler arasında
sıradan bir tutku değil
kin ve tensel bir sevi
onun ki
usta ellerden çıkmış
ince işçilikle
yaratılmış bedenindeki
yorgunluğunu
yaşamın harlı ocağında yanan
ne misk ne katran
afyonla karışık
tütün kokusuyla
onarmak mümkün mü
Mehmet Özgür Ersan