Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '14

 
Kategori
Şiir
 

Zerefşan

Zerefşan
 

Zerefşan


Tölün ülkesinde bir bilge
 
inatla donanmış 
bir eski zaman bilgesi
dingin ve dürüst
yaşamı solumaya
gidip orada yaşamaya
orada ölmeye kararlı
 
hep düş kuran ruhu
ne kadar tutkuyla
sarılır incelir yaşama
 
doğuştan ölüme dek
kıvanç ve başarılı bir eylemdir
onun için yaşamak
 
o dost yüzler
o sıcak işçi elleriyle
yaratılmış sonsuz türküler
ister yalnız ömrünce
 
hızır
 
ey ozan
yenilmedin
korku çığlıkları atsan da
 
denizin ve gökyüzünün
sonsuzluğunda
boğulmasın bakışların
 
tek düze küçük bir ezgisin
gökyüzünün derinliğinde
yalnız ve sessiz
 
yak yüreğini 
kutsansın iyiyle güzel
göğsünde
 
tinsel ve pembe
mavi bir gökyüzü havası
gül kurusu şehvet
bitkin ve soluk soluğa
düşle gerçek arasında
 
karanlık kararsız ve hüzünlü
güzel gözleriyle inatçı bir bahar
yaratmaya açık ellerin
 
şehla
 
gök rengi kumaşlar
sessiz bir dil
ince bir nem tortusu
yeterince aydınlık 
kırık bir ses
yüzünü görme telaşı
ince bir zevkle seçilmiş 
ipeksi bir koku
 
şehir
 
o görkem
o düzen 
o korkular
kağıt helva değil
aç gözlülük ve umutsuzluksa
bunca gürültü arasında
çamur ve kar çalkantısı
bir kentin resmi çığlığı
 
çocuk
 
kalemin uğursuz yazgısı
hazin pencereleri yazma isteği
kendini deliliğe vuran
vicdan azapları 
iç sıkıntılarıyla
düşlerini paylaşmayan çocuk
 
şehla
 
ölümsüz güzelliğiyle nir şehla
hazin ve iğrenç kokulu
bedenlere inat
anlamak ve duyumsamak için
yaşamı yanıp tutuşuyor
 
çocuk
 
gecenin sessizliğine dalıp
aynı halk gibi eziyete alışmış
çok şükür kendimleyim
dünyanın ağartıcı buğusu içinde
ruhumun serinliğini dinledim
insan yüzünün zorbalığından kurtuldum
 
çocuksu kadın
 
onu hazin kılan uyum eksikliği
keskin yalnızlık içinde mağrur
çocuksu kadın
 
etekleri hâre hâre
parıldayıp sürüklenir
sert ve dimdik
stoacı bir gurur taşır
 
o şimdi
yayan dönecek evine
dert ortağı olamaz
kimse kederine
 
tek başına düşler kuracak
çocuk gibi kabına sığmaz
bencil ve sabırsız
 
kuş kadar
olamayacak
acılarıyla 
yapa yalnız ölecek
 
insancıklar
 
evrensel ekmek kavgasında
görkemli panayır günleri
piknikler
konser salonlarının coşkusu
seyyar dükkanlar
 
yaşamın kara günleri
yapılan ateşkes
yanan yakılan insanlar
 
beyniyle geçinen insanlar
gamsız havadan payını isteyenler
yırtınarak bağıranlar
 
sıkı bir yarış vardır aralarında
rüzgâr yağmur güneşin
insan teninde bıraktığı izler
moliere oynar gibi
ciddi cimri ve ağır
 
her şey yalnızca
toz çığlık kıvanç gürültü
kimi para kazanıyor 
kimi para harcıyor
 
hayat şenliğinin her türlüsü
bütün korkuları batırılmış
bir oyunda başrol oynuyorlar
 
ozan
 
uçurum dibinde
bulutları seyrederken
sarılıp sarmalayıp 
göğün tavanı
yıkılıyor üzerine
 
korkunç elleriyle 
boğazını sıkıyorlar
isyancı gözyaşları arasında
gözlerinin önünde
siyah bir perde
 
kollarına kan oturmuş
çaresiz 
ne yapabilir
çürümüş
zifiri karanlık hücrede
düşlüyor
fırtınadan kaçmış
tüm halkların 
gemileri demirli 
o ahunun saçlarının
okyanusunda
 
unutkan bir dünya
unutkan yüzler arasında
sıradan bir tutku değil
kin ve tensel bir sevi
onun ki
 
usta ellerden çıkmış 
ince işçilikle 
yaratılmış bedenindeki
yorgunluğunu
yaşamın harlı ocağında yanan
ne misk ne katran 
afyonla karışık 
tütün kokusuyla
onarmak mümkün mü
 
Mehmet Özgür Ersan
 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..