Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '10

 
Kategori
Edebiyat
 

"Açlık"tan Nobel'e: Knut Hamsun

"Açlık"tan Nobel'e: Knut Hamsun
 

Hiçbir yazar bilmediği, tatmadığı, yaşamadığı duyguları kağıda dökemez. Bunu yapmaya çalıştığında dilindeki yüzeysellik o kadar kendini belli eder ki okuyucuya bir tat vermediği gibi kendinden de uzaklaştırır. Aşık olmadan insanı alıp götüren o duygu selini anlatamazsınız. Savaşı yaşamadan insanların gözündeki dehşeti,öfkeyi, acıyı sözcüklere sığdıramazsınız. Aç kalmadan açlığın ne demek olduğunu satırlarda ifade edemezsiniz.

Knut Hamsun çocukluğundan beri belki de en iyi bildiği şeyi anlatarak başladı yazmaya: Açlıktı bu. Kopehag'da soğuk bir çatı katında, kağıt parçaları üzerine kurşun kalemle yazdığı makaleleri gazeteye satmayı başarabildiği günler doyurabiliyordu karnını. İlk romanı olan "Açlık" bu günlerinin romanıdır. Yazar eserinde kendi savaşını anlatırken, bir yandan da bilinçaltımıza seslenir. Bu genç Norveç'li yazar tüm olumsuz koşullarda bile asla vazgeçmediği yazma hırsını, bunalımlarını, insanlara iyimser yaklaşımını, açlıkla nasıl savaştığını olağanüstü bir anlatımla sergiler.Romandaki sefalet dolu günlerle ilgili ruh çözümlemeleri ilerdeki yıllarda ona en büyük ödülü, Nobel'i kazandıracaktır.

Knut Hamsun romanlarında küçük kasaba ve köylerde yaşayan insanların yaşamlarını, aşklarını, umutlarını, çaresizliklerini dile getirir. Anlattığı insanlar sade ve sıradandır. Onları oldukları gibi alarak aktarır. İlk gençlik yıllarındaki göçebe yaşamını, yalnızlığını, kırlarda, doğa içindeki serüvenlerini yabansı bir bireysellik içinde anlatır romanlarında. Çoğu kez eserlerinde söylenmeyenlerin gerisinde olanı bulup çıkarmak okuyucuya düşer.

Hamsun'da Rousseau gibi gerçek mutluluğa ancak kentten uzak, doğayla baş başa yaşayarak varılabileceğini savunur. Bu yüzden doğa içindeki pastoral yaşamı tüm incelikleriyle ve ustalıkla anlatır romanlarında. Onunla birlikte fiyortlarda ringa avına çıkar, karlı Norveç ormanlarında uzun yürüyüşler yaparsınız. Bir kaya kovuğuna sığınıp yağmuru seyreder, ilk baharda toprağın uyanışına şahit olursunuz. Doğa onun için bazen bir sevgili kucağı bazen bir anne şefkatidir: "(...) şimdi bulunduğum yer bir yamaç değil de bir göğüs, bir kucak sanki. O kadar yumuşak. Usul usul tırmanıyor, yere sakınarak basıyor, hayran oluyorum. Duygulu,aciz ve büyük. Bir anne gibi her şeye katlanıyor, üzerinde bir karıncanın koşuşturmasına keza. Orda burda üzerini ot bürümüş bir kaya parçası: Sanki oraya düşmemiş de mola vermiş,epeydir oturuyor gibi. Ne güzel!"

Yukarıda bir paragrafından alıntı yaptığım eseri "Göçebe", doğa içinde geçen bir roman üçlemesidir. Burada orta yaşını geçmiş bir adamın öyküsü anlatılır. "Sonbahar Yıldızları Altında", "Hüzünlü Havalar" ve "Son Mutluluk" romanlarının kahramanı Knut Pedersen ilk adını ve ruhunu yazarından almış gibidir. Şehirden uzaklaşıp kırlarda, ormanlarda yitip giden bir gençliğin peşinden yaşlılığa geçişi bir türlü kabullenmeyen bir yürek ve tek kişilik aşkları anlatılır bu üçlemede. Son kitapta Pedersen'in ruhundaki melankoli doruğa ulaşır artık: "Derler ki, ihtiyarlıkta başka sevinçler, başka mutluluklar varmış, insanın daha önce bilmediği hazlar, daha derin daha sürekli sevinçler varmış. Yalan!"

Yazarın bir başka ses getiren eseri de "Dünya Nimetleri"dir. Eleştirmenlerce bir doğa klasiği olarak da kabul edilen ve sinemaya uyarlanan romanda insanın doğa ile mücedelesi bir destan olarak yazılır.Çorak toprakların sabırla işlenerek bereketli topraklara dönüşü insanın doğaya karşı kazandığı bir zaferdir.

Hamsun'un romanlarında doğayla iç içe geçen aşklar hep yarım,hep hüzünlü, hep mutsuzdur genelde." Göçebe"de olduğu gibi, "Benoni" ve "Rosa" da da böyledir. Toplumdan kendi tercihiyle soyutlanmış kahramanların aşkları da başka türlü düşünülemez zaten. İçe dönük ve az konuşan bu kahramanların duygu ve düşüncelerini ancak iç monologlarıyla anlamaya çalışırız.

. Hamsun'ın Norveç'li yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesi, hiçbir resmi eğitim görmemesi, çocukluğu ve gençliğinin açlık ve zorluklarla geçmesi üzüntüyle karşılanırken, Hitler hayranlığına ve ülkesini işgal eden Almanlara sempati ile bakması da kızgınlığa ve öfkeye yol açmıştır. Bir yazarın özel hayatı okurlarının tepkisini çekiyorsa o yazar için yolun sonu demektir. Knut Hamsun bunu zaman zaman yaşasa da artık eserleri kişiliğinden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bugün ülkesinde ve dünyada yeniden saygınlığını kazanan Hamsun, yeni baskılarlar yapan eserleriyle okuyucusunun karşısına çıkmaktadır.

Belki bir gün biz de, eserleri yazarların kimliği dışında değerlendirme aşamasına gelebiliriz, umarım...

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..