Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '15

 
Kategori
Deneme
 

"Hayır ola, hayır gele"

"Hayır ola, hayır gele"
 

“Nefes almadan özlüyorum seni...”

Mudanya kasabasında bir elektrikçi yeşil gözleriyle karşıdaki denizin derinini aradı. Elinde, kağıtlar, avuç içinde yazgısı, geleceğine bakıyordu.

“Anıl abi biliyor musun bizimkisi sonsuz aşk hikayesiydi. Ama annemlere dinletemedim! Halen de telefonda konuşuyoruz biliyor musun?” dedi Ertuğrul!

İç sesim dedi ki; “nereden bileyim ikinizi de tanımıyorum!”

“Ben o zamanlar Coşkunöz’de çalışıyorum ve dünyada gitmediğim ülke yok ve nereye gidersem gideyim, onu rüyalarımda götürüyordum”.

“İkimizin de torunları var ama halen çocuk gibi telefonlardayız. Ailelerimizden de vazgeçemiyoruz ve anlayacağın arafta kaldık!”

Kağıtlarda fal sonuçlanmıyor. Tekrar bozup yeniden karmaya başlıyor kartlarını, hayatını!

Ertuğrul’un hikayesi tipik bir aşk hikayesi, sonuçlanmamış, sevgi kaynağını bulmuşken, kumla doldurulmuş, sonuç su gibi sevgi de çamurlaşmış, kurumuş ve yerlere parça parça dökülmüş. Rüzgar da gelip bu sevgiyi sonsuzda bir yerlere süpürmüş!

Günün birinde bir şiir yazmıştım ve şöyle bir duyguyu özetlemiştim: “Yarım kalmasın bir şey...”

Rüyamda geçmişten bir ses duydum. Tanıdık olan gözler ve bakışlar, kendinden emin ve mahsun!  Kulağıma eğilip “Seni çok özledim” dedi...

Bilmem ki!

Hava puslu bir gri-mavi şeklinde aydınlanıyor! İlk önce karga sesleri, diğer kuş seslerini bastırıyor gibi ve arada garip bir şekilde kurbağ sesleri duyuyorum. Sabah namazından bu yana bir saate yakın bir süre geçti.

Bir gün Rumeli Kavağı'nda İstanbul’da yine böyle ama sıcak bir yaz sabahı, araba yarışı yaptıktan sonra, boğazın Karadeniz girişindeyken, dayanamayıp soyunup kendimi, o saat için çarşaf sulara bırakmıştım. Dışarda ne kadar tedirginsem, suda o kadar rahattım. Bir-iki kilometre yüzdüm! Böyle durumlarda en büyük tedirginliğim araba anahtarını nereye koymam gerektiği yönünde olur! Neyse, galiba kayıkları tutan taşların birisinin arkasına saklamıştım!

Sabah neşriyatları güneşle beraber bir şarkıdan çok uğultu şeklinde yükselirken, suyun altında bitmek bilmeyen bir sessizlik hakimdir. Dedem gibi suyun altına dalıp nefesimi tutardım. Ve bu sessizliğin hayatıma hakim olduğunu varsayar ve rahatlardım! Oysa sadece 15 dakika evvel, bir arabayla ölesiye ve birbirini yenmek üzere verdiğim savaş - ve daha bundan ne korkunç anlar- hayatımdan kaybolurdu o an! Genelde 35 saniyede kendimi ve nefesimi bırakır, su yüzüne geri dönerdim! Kendime geldiğimde güneşin patlamış olduğunu fark ederdim. Daha eve dönüp duş alıp işe gidecek bir adam olmam itibariyle yola koyulup aceleyle eve giderdim.

O zamanlarda bugünküne benzer rüyalar görürdüm. Yine o kişi gelir ve “seni seviyorum” derdi! Gençliğinin baharında bir adam için ne kadar acıklı bir öyküdür bu!

Üzerinden 21 yıl geçmiş bir hortlağın hayatınızı ziyaret ediyor oluşunu hiçbir zaman uygun bulmam. Evet, rüyalar gerçek gibidir, size gördüğünüz müddetçe halisinasyonlar yaratırlar ama bittikleri vakit, yani gittikleri vakit, korkunç bir yalnızlık hissi duyarsınız. Tarifsiz bir acıdır! Hatta kendinizi kalp krizi geçiriyor bile hissedebilirsiniz ya da bir tansiyon hastası!

Dün işte bir toplantı esnasında çok sinirlendim ve başım fıldır-fıldır dönmeye başladı. Artık yaşlanıyorum. Bünyeme her türlü negatif enerji maraz doğuruyor!

“Ertuğrul, biliyor musun, yalnız değilsin bu dünyada! Senin gibi feleğin çemberinden geçmeye çalışıp da çembere sıkışan ve arafta kalan başka insanlar yok değil” demek isterken sen cevaben;

“Senin adına üzüldüm Ertuğrul” demekle yetinirsin! Çünkü hikayeni açman demek, o hikayeyi baştan sona yeniden yaşaman demektir.

Ve rüyayı gördükten sonra sorarsın kendi kendine;

“Niye gördüm? Yoksa hayatımda bir sorun mu var? Gerçekten özledim mi yoksa bambaşka bir şey mi? Niye? Neden? Niçin?”

Sonra kendine gelmek için doğaya yüksünürsün, onun bir parçası olup senden yani kendinden kurtulmak için! “Ben aslında doğanın ve Allah’ın karşısında neyim ki?” falan dersin ve anı kontrol edip rahatlamak istersin!

Bazen de, kalbini elinde götürüp onu sevmesini beklersin elinin, biraz okşayıp da, sevilmek güdüsünün tatmin edilmesini sağlamak istersin! Ama bu eylemde niyet ne kadar olumlu olursa olsun, sonuçsuzdur!

Taylor Swift’in, “This love”, bu aşk, şarkısında belirttiği gibi:

This love is good(Bu aşk iyi)

This love is bad(Bu aşk kötü)

Aslında bu kadar basittir duygular! Ne kadar karmaşık anlatmaya kalksak da hissettirdikleri bir rüzgar gibi esintili ve nettir.

“Hayır ola, hayır gele!”

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..