Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '08

 
Kategori
Blog
 

"Kahve"den yansıyan mavi

"Kahve"den yansıyan mavi
 

Hepimizin olduğu resmimiz yoktu. Kadın erkek bir arada olmamızı "sağlayan" ın resmini koydum ben de.


Üç erkeğin üçünü de kucakladım sırayla, sıkı sıkı sarıldım hepsine. Oysa daha dün, yüzlerini bile görmemiştim. Ben onları uğurlayacaktım aslında, ama onlar beni uğurladı o güzel, o dost sahiplenişleriyle; “Gecenin bu vaktinde buraları tekin değildir, önce sen git.” diyerek. Taksiye binmeden önce sıkı sıkı tembihledim; “Yavaş gidin, yükünüz ağır, hem gelirken de neredeyse kaza olacakmış.” diyerek ve Bursa’ya ulaştıklarında saat kaç olursa olsun, aramalarını tembihleyerek. Sanki… sanki bugüne kadar hayatlarında ben vardım, sanki bugüne kadar hep ben merak etmiştim onları.

Eve geldiğimde aradım hemen, yola koyulmuşlardı. Yattım ama uyuyamadım; hava sıcaktı, şu son birkaç gündür yaşadıklarımız “sıcak”tı, aklım uğurladıklarımda kalmıştı… Bir ara dalmışım, uyandım saate baktım hemen, parmak hesabı yaptım; ulaşmaları gerekiyordu Bursa’ya, arasam diye düşündüm ki Adem aradı; “geldik” diyordu. Sonra uyumuşum.

Günler öncesinden planlamıştık “kahve toplantımızı”. Evdeki hesap çarşıya uymadığı için, bazı farklılıklar olmakla birlikte, geçen hafta bugünün akşamında saatler gece yarısını gösterdiğinde sevgili Adem’in telefonda “geldik” diyen sesini duyduğumda, anlamıştım İzmir’de olduklarını; sesi çok yakından(!) geliyordu. Onlar; Adem Çalışkan, İlhami Arslan ve Turan “Abi” bir arkadaşlarında kalacaklardı. Kahvaltısında buluşmak üzere sözleştik.

Sabah onlardan önce Kordon’daydım. İlk orda kucakladım Adem’i; ne zamandır iletilerimizle, telefon sohbetlerimizle ne çok şey paylaşmıştık… Hatta önceleri o benimle “erkek erkeğe” konuşmuş, adımdan ötürü erkek sanıyormuş. Yadırgamadım, ilk kez almamıştım bu tepkiyi. O sıralar resmim de yoktu sayfamda üstelik. Arkadaş olmaktı önemli olan, olmuştuk; arkadaşlığın cinsiyeti olmazdı.

Kahvaltımızı yaparken, ne rafadan yumurta için hemen gelmeyen kaşıklar, ne “başka yok” olan simit ya da ekmeğin olmayışı… keyfimizi bozamadı. Öyle ki sabahın onunu geçe buluşmuştuk, ne zaman saat bir oluverdi anlamadık. Kemeraltı’nın o dar yollarında kaybolmadan bulduk gideceğimiz yeri, ne de olsa kılavuzumuz Mustafa Bey’di. Pazar olduğu için araba parkı da sorun olmamıştı. Bir köşe beğendik kendimize ya ne zaman nasıl yerleştik bilmiyorum, sohbetimizi hiç kesmemiştik. Hemen çifte kavrulmuş lokumlarımız kondu sehpalara ki Bursa’dan özel gelmişlerdi; bizim için. Sonra “özel” misafirlerimiz gelmeye başladı. Sanırım ilk sevgili Zirve geldi; o sessiz ve sakin haliyle sohbetimize katılıverdi. Sonra biraz ürkek bakışlarıyla gelen Nilüfer Hanım’ı anımsıyorum. Ama resimlerde göreceğiniz gibi onu da sarıp sarmalayıverdik hemen ki hem Nilüfer hem de Özden Hanım (Zirve) ilk kez katılıyorlardı günce toplantısına. Kalabalık bir grup geldi sonra ve bizden biraz uzağa ama hemen yanı başımıza oturdular. Aslında sadece sevgili Nur (Sıyrık) günce yazarıymış, diğerleri “yakiniymiş” o yüzden yan masaya oturdular ve ara ara Nur Hanım bize katılırken, ara ara da İlhami Bey onlara katıldı; dört hanımı yalnız bırakmak yakışık almazdı ve ne de olsa İlhami Bey gibi, Nur Hanım da bir Çalışkan Kargo çalışanıydı. Alyoşa! Birden, oturduğumuz yerin yan tarafından, gülen yüzüyle çıkıp geliverdi, eliyle koymuş gibi bulmuştu bizi. Kırk yıllık dost gibiydik. Ali Bey ve Ahmet Bey’in de katılımıyla koyulaşan sohbetimiz sürerken Hilmi Bey ve sevgili eşi Nedime Hanım katıldılar; günce meclisimize. Her ne kadar toplantının baş konuğu sıfatımı, onur konuğu olarak elimden alsa da, acımı(!) yüreğime gömüp, bütün güler yüzlülüğümle “hoş geldiniz” dedim kendisine. Sonrasında da o güzel şiirlerini dinledikçe ne “baş konukluk” kaldı ne bir şey; duygularda eşitlenmiştik. Bu arada sevgili Adem de az methiyeler düzmedi hani Nedime Hanım’a. Ve, nerdeyse eşi Alev Hanım’dan daha çok günce toplantılarımıza katılan Sevgili Robert; hala günce yazmamakta dirensin bakalım. Benim tatile gittiklerini sanıp da acele yorum yazdığım Murat Gülcek (Yakamoz-35) benim için toplantımızın sürprizi oldu; sevgili eşi ve minik kızı Gülse ile.

Sonra? Sonrası anlatılmaz yaşanır, diyeceğim ama anlattı arkadaşlarımız. Sadece anlatmakla kalmadılar, resimlerimizle de renklendirdiler yazılarını.

Günce günümüzde, kahve keyfimizi; gelerek, telefon açarak (Sayın Talip Bölükbaşı’nı eklemek isterim) ve mesaj çekerek (Sevgili Matilla’yı anmak isterim) paylaşıp çoğaltan sevgili arkadaşlarım, benim mavilerimi çoğalttınız ya ne diyeyim; sağ olun ve her daim var olun e mi?

Sevgi ve saygılarımla ama ille de Körfez ve Gökyüzü mavilerimle; yeşilden yansıyan.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..