Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '12

 
Kategori
Eğitim
 

12 yıllık zorunlu eğitim neye hizmet ediyor...

12 yıllık zorunlu eğitim neye hizmet ediyor...
 

MEB’nın 4+4+4=12 yıl sözde kesintisiz zorunlu eğitimi öneren yasa teklifi üzerinde kamuoyu tartışıyor.  1960’lı yıllardan itibaren gündemde olan 8 Yıllık zorunlu eğitimin 28 Şubat’ta  kabul edilmesinin rövanşı olarak değerlendirilen teklif hakkında yapılan eleştirilerin içerdiği haklılık bir tarafa; ülkenin eğitim sisteminin siyasi tercihlere göre biçimlendirme girişiminin arkasında duranların bu ülkede 28 Şubat’ı uygulayanlardan farkı yok!

 

İktidarı/gücü eline alanlar aklı ve bilimsel birikimleri yok sayarak siyasi tercihlerine göre düzenlemeler yaparak çocuklarımızın geleceğine ipotek koyuyorlar.

 

Siyaset eğitimi her dönemde arka bahçesi olarak görme ilkelliğinden bir türlü kurtulamadı. Sözüm ona dün Atatürk sömürüsü yapanlarla bugün eğitimi dinsel normlara göre kurgulamak isteyen siyasi irade arasında çağdaş bilimsel eğitim temelinden bakınca fark yok.

 

Dün CNN TÜRK televizyonunda Dörtbirtaraf programında eğitim ile ilgili yapılan tartışmaları belki konuyla ilgili ufkum açılır diye N.Alçı işkencesine katlanmayı göze alarak izledim.

 

Tuhaf olan şu, ülkenin gündemine oturan eğitim ile ilgili ciddi bir konuda katılımcıların hazırlıksız, konuyla ilgili bağımsız, bilimsel temelden yoksun tartışmalarının sonunda pek bir şey öğrenemedim. Nazlı Ilıcak’ın, “İmam Hatip Okullarının orta kısımları açılmak isteniyor.” Tespiti akılda kalan en önemli itiraf oldu.

 

O da, 28 şubat sürecinde yapılan yanlışlığın ve  düzeltilmesi olarak yorumladı süreci ve “Açık açık biz İmam Hatip Okullarının orta kısımlarını açmak istiyoruz desinler”dedi.

 

Enver Aysever ise Anadolu E.Sen’e dayandırdığı görüşleri ile yasa teklifini eleştirmeye çabaladı.

 

Katılımcı N.Alçı hanım ise akıllara ziyan, tasarıyı savunacağım diye Alman eğitim sistemine dayanarak cehaletini ortaya koydu.

 

Alman eğitim sisteminde mesleğe yöneltmenin 10. sınıftan itibaren olduğundan habersiz debelenip durdu. Alçı hanımın eğitimi kamusal bir alan olarak gören Alman sistemine göre belli bir yaşa göre çocukları ailelerin dinsel tercihlerine göre eğitme isteklerinin de AHİM’ den döndüğünden habersiz iktidar uygulamalarını aklamak için çırpındı durdu. Zavallı!

 

Lafın yeri gelmişken söyleyeyim, katılımcıların derslerine çalışmamalarından ötürü ekran karşısında isyan ettim. Bir ara yahu bu programın adı değişmeli, tartışılan konuya uygun olarak eğitim sisteminin içinden ve sorunları bilen, bilimsel verileri ortaya koyan bağımsız, katılımcılarında olması gerektiğini düşündüm.

 

Nazlı Ilıcak söyledi, yandaş olarak değerlendirsemde, hanımefendi de azıcık gazetecilik/kamuoyu adına soru sorma erdemi var. Nitekim süreci “imam hatip okullarının orta kısımlarını açmak” olarak özetledi.

 

Türkiye siyasetinin tarihine tepkisel olarak yapılan anayasalar damga vurmuştur. Evrensel değerlerden yoksun günübirlik pragmatis/fadacı/çıkarcı siyaset/anayasa, dolayısıyla yürütülen politikalar ülkenin sorunlarını çözmek yerine gordionun düğümüne dönüştürmüştür. Bunu yürütülen eğitim politikalarında da görmek mümkündür.

 

Koç’un “çalıştıracak çırak bulamıyoruz” yakınmasını 4+4+4 =12 yıllık sözde zorunlu eğitim kalkışmasını savunmak için kullanmak bile başlı başına bir problemdir. Teklifte çıraklık yaşının 14’ten 11’e indirilmesi sadece sermayeyi hoşnut ederek asıl murat olan İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarını açmaktır. İkiyüzlülük ile riyanın, geleceğimiz olan çocuklarımızın siyasi ihtiraslara kurban edilmesinin gözlerden ötelenmesi çabaları sırıtıyor.

 

Tüm bu tartışmalarda asıl gerekçe olan “Çocuklar dinini öğrensin” koca bir yalandan ibarettir. Sözüm ona laik bir devlette olmaması gereken zorunlu din dersleri ile zaten öğrenciler ilköğretim 4,5,6,7,8.. sınıflarda haftada iki saat olmak üzere zorunlu olarak  din eğitimi almaktadır. Dersin adı her ne kadar Din ve Ahlak Kültürü olsa da devletin resmi ideolojisine uygun olarak Suni İslam anlayışı öğretilmektedir. Eleştirebiliriz ama  bu öğrenim sürecinde çocuk namaz kılmayı, dinin gereklerini öğrenmektedir.

 

4+4+4 projesini hazırlayanlara göre devletin okullarında öğretilen bu zorunlu din dersi yeterli değildir. Amaçlanan dinin temel öğretilerinin ötesine uzanmaktadır. Özellikle İmam Hatiplerin orta kısımları açılarak çocukların kişiliği oluşmadan biçim vermektir. Lise çağına gelen çocukları İmam Hatiplere yönlendirmede sıkıntı var. Çocuğun kişiliği oluşmadan onu istendik davranışlar ile donatmak için 4. sınıftan itibaren dinsel içerikli eğitim ile buluşturmak gerekiyor. Murat edilen “Muhafazakar, dindar nesil” ancak ağacı yaşken eğip bükünce gerçekleşir.

 

 

Ülkeyi on yıldır yöneten AKP iktidarı emperyalist ABD/AB nin çıkarlarına hizmet ederken kendi beslendiği köklerin istemleri/hedeflerine yönelik çıkar hesaplarından hiç geri adım atmadı. Hatta ABD desteği ile yaşatılan 28 Şubat sürecini iyi çözümleyip gerekli değişim/dönüşümü geçirip  iktidarını sağlamlaştırmak için geçmişte ABD emperyalizminin hizmetindeki sözde Kemalist/ulusalcı yapıyı oyundan attı. Artık karşısında engel sayılabilecek, uyguladığı politikalardan geri döndürecek güçlü muhalefet yok. Olsa bile bakın CHP’ye, kendi derdine düşmüş. Hatta AKP iktidarı toplumda eleştirlmeye başladığı bir süreçte CHP’de yaşanan şu kurultay saçmalıklarına bir bakın. Düşünün. Malum Atatürk sömürüsünden nemalanan eski yapı (Baykal/Sav) nasıl demokratik tüzük havarisi kesildiler! Akla zarar, ziyan, neyse; konumuz bu değil!

 

Uzattım konuyu, toparlayalım isterseniz şu zorunlu 12 yıllık eğitim aldatmacasının dayanaklarını boşa çıkaralım bilimsel verilerle, ne dersiniz? Yazıya başlarken zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasının 60’lı yılların projesi olduğunu söylemiştim. Yöntemlerini/getirilişini eleştirmek boynumuzun borcu olsa da 8 Yıllık zorunlu eğitim okula devam eden öğrencilerin sayısı bakımından olumlu sonuçlara ulaşmamızı sağlamıştır.

 

Eğitim Sen’in 12 yıllık zorunlu eğitim üzerine TBMM dikmen kapısında yaptığı açıklamaya kulak verelim;“Türkiye’de ilköğretimde net okullaşma oranı 1997–1998 eğitim öğretim yılında yüzde 84,74’den yüzde 98,41’e; ortaöğretimde okullaşma oranı ise yüzde 37,87’den yüzde 69,33’e çıkmıştır.

Özellikle kız çocuklarının eğitime erişiminde zorunlu eğitim çok önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. 1997–1998 eğitim-öğretim yılında ilköğretim devam eden kız öğrencilerin oranı yüzde 78,97 iken, 2010-2011 yılında bu oran yüzde 98,22’ye; ortaöğretimde ise yüzde 34,16’dan yüzde 66,14’e çıkmıştır. Kız çocuklarının eğitime katılmasında hala sorunlar vardır. Ancak mevcut rakamlar zorunlu eğitimin kademelendirilmesini savunanların tezlerini tamamen çürütmektedir.

8 yıllık kesintisiz eğitimin mesleki eğitimi zayıflattığı iddiaları gerçek dışıdır. 1997–1998 eğitim öğretim yılında mesleki ve teknik ortaöğretimde 950 bin öğrenci öğrenim görürken, 2010–2011 öğretim yılında bu sayı yüzde 111 artarak 2 milyon 73 bine çıkmıştır.

 

 

Hükümetin hedefi, Türkiye’de zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması değil, Başbakanın bir süredir dile getirdiği “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” ifadesine uygun bir eğitim sistemi oluşturmaktır. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasının bu amacı gerçekleştirmek için bir “kılıf” olarak kullanılması, iktidar partisinin pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da samimi olmadığını göstermektedir.

Zorunlu eğitimin kendi içinde bölümlere ayrılarak kademelendirilmesinin asıl amacı, 8 yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle kapanan İmam hatip okullarının 6. 7. ve 8. sınıfa denk gelen bölümlerinin yeniden canlandırılmasına yönelik olduğunu açıktır. Bu şekilde ilköğretim ikinci kademesinin “açık öğretim” şeklinde düzenlenmesi sağlanarak, mevcut eğitim yapısının fiilen esnetilmesi amaçlanmaktadır.

Türkiye’de öğrencilerin okula devam süresi fiilen 6,5 yıldır. Kademeli zorunlu eğitim uygulaması hayata geçirilirse bu sürenin düzenlemede belirtilen 4 yıla inmesi kaçınılmazdır. 4+4+4 şeklinde formüle edilen zorunlu eğitimin kız çocuklarının okula devamını arttırmamakta, aksine kız çocuklarının ilk dört yıldan sonra öğrenimlerine “açık öğretim” şeklinde devam etmelerinin önü açmaktadır.

 

Zorunlu eğitimin kademelendirilmesine paralel olarak, aynı yasal değişiklikle çıraklık yaşının 14’ten 11’e düşürülmesi dikkat çekicidir. Çocukların ilk dört yıldan sonra okul ortamlarından uzaklaştırılarak, son yıllarda giderek büyüyen bir sorun olan çocuk işçiliğinin yaygınlaşması hedeflenmekte, çocuk emeği sömürüsünün önü bizzat hükümet tarafından açılmaktadır.

12 yıllık kademeli zorunlu eğitimi meşrulaştırmak için 5. sınıftan itibaren çocukları “mesleğe yöneltme” gibi bir gerekçenin ileri sürülmesi, yapılmak istenen asıl değişikliklerin üzerini örtme amacı taşımaktadır. Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminin yapısı ve niteliği göz önüne alındığında 10 yaşına gelmiş bir çocuğu mesleki alanlarda tercih yapmaya zorlamanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. İlgi, yeteneklerin ve becerilerin yeni şekillenmeye ve bulgulanmaya başladığı, soyut ve somut algılamaların oturma aşamasında olduğu bu yaş grubu çocukları “mesleğe yöneltme” zorlaması içine itmek, çocuklarımıza yapılacak en büyük kötülük olacaktır. 4 yıllık temel eğitim üzerine inşa edilmesi önerilen bu süreç, çocuk psikolojisi bakımından da sakıncalıdır.

 

Tüm toplumu yakından ilgilendiren böylesine önemli bir konuya yönelik politikalar belirlenirken, bilimsel veriler ve somut ihtiyaçlar üzerinden belirlemeler yapılması gerekmektedir. Başbakan’ın “dindar nesil yetiştirme” özlemleri ve siyasi iktidarın ideolojik tercihlerinden hareketle eğitim sistemi ve öğrencilerin geleceği ile oynanmak istenmesi kabul edilemez. “

 

Olması gereken; zorunlu eğitimin 15 Yıla çıkarılmasıdır. 9 ve 10. sınıflarda bilimsel gerçekliklerden yola çıkarak çocuklarımızın ilgi/yetenek ve becerilerine göre yönlendirilmesi çağdaş ve bilimsel bir gerekliliktir.

Eğitim Sen'in hazırladığı raporundan önemli bulduğum alıntıyla devam edelim;

 

Önerilen Eğitim Modeli Pedagojik Değil İdeolojiktir!

"Şura kararları gerekçe yapılarak ülkenin gündemine taşınan, 4+4+4=12 yıllık kademeli eğitim modeli, önerenler tarafından “4. sınıftan itibaren mesleki yönlendirmeyi esas alan bir içerikle düzenlenecektir” denmektedir. Her eğitim bilimci bilir ki, 10 yaşına gelmiş bir çocuğu mesleki alanlarda tercih yapmaya zorlamak bilimsel değildir. İlgi, yeteneklerin ve becerilerin yeni şekillenmeye ve bulgulanmaya başladığı, soyut ve somut algılamaların oturma aşamasında olduğu bu yaş grubu çocukları yöneltme zorlaması içine itmek çocuklara yapılacak en büyük kötülüktür. 4 yıllık temel eğitim üzerine inşa edilmesi önerilen bu süreç, çocuk psikolojisi bakımından da sakıncalıdır. Aslında öneri zamanın ve dönemin ruhuna uygun davranmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

Yasa önerisinin kendisinin esas olarak 4 yıllık ilkokuldan sonra 4 yıllık ortaokul aşaması olduğu aşikârdır. Bunun anlamı ise ağırlıklı din öğretimi yapan okulların orta kısımlarını yeniden açmak buralara öğrenci akışını sağlamaktır. “Mesleki eğitime yöneltmek”, işi kitabına uydurmaktan başka anlam taşımamaktadır. Kaldı ki bu öneriyi yapanlar din eğitimi veren okulların meslek okulu mu? yoksa genel okul mu? olduğu noktasına bir karara varmaları gerekir. İşinize geldiği zaman genel, işinize gelmediği zaman meslek okulu yaklaşımı samimiyetsiz bir duruşu ifade etmektedir.

2+9+4=15 Yıllık Kesintisiz Eğitim Olmalıdır!

Değişik zamanlarda yapılan pek çok akademik ve bilimsel tartışmalarla doğruluğu onaylanmış bu eğitim modeli bu önerinin yerine alternatif olabilen en doğru modeldir. 8 yıllık zorunlu eğitimin tartışıldığı günlerde de gündeme gelen önerinin gerçekleşmesi olanaklı olmamıştır. Bu öneride temel yaklaşım bireyin 18 yaşın sonuna kadar çocuk sayılması ilkesine dayanmaktadır. Çocuklarla ilgili değişik zeminlerde oluşturulan sözleşmelerde durum böyle kabul görmesinden dolayıdır. Bu öneri 15 yıllık eğitim sürecinin kesintisiz olmasını, okula 5 yaşında başlayan çocuğun 18 yaşın sonunda mezuniyet belgesi almasını içermektedir.

2 yılı okulöncesi, 9 yılı temel eğitim, 4 yılı ortaöğretim olacak şekilde yapılacak bu düzenlemede 9. ve 10.sınıf mesleki yöneltme sınıfları olarak öngörülmektedir. Düzenleme, çocukların 18 yaşın sonuna kadar örgün eğitim süreci içinde kalmasını zorunlu kılmaktadır. Aynı zamanda bu eğitim sürecinin parasız, bilimsel ve demokratik olması olmazsa olmaz koşuldur. Liselerin, çok amaçlı ve program seçmeli olması önerilmektedir. Bu model önerimiz mevcut durumu kesinlikle değiştireceğiz yaklaşımı aşamasında önerilen bir modeldir. Yoksa şu an uygulanmakta olan sistemin pek çok yönüne eleştirilerimiz olmakla birlikte köklü bir değişikliğe gidilmesine gerek yoktur.

Tavsiye niteliğinde kararlar alan bir kurulun o an çoğunluğunu hiç de demokratik olmayan yollardan ele geçirmiş heyetinin “oy çokluğu” yoluyla aldığı bir kararı bütün topluma dayatmak zamanın ruhuna uygun davranmak demektir. Pragmatik, siyasal ve intikamcı davranmak eğitim gibi önemli bir konuda geleceği kaybetmemize neden olabilir.

Eğitime “kazı kazan” mantığı ile bakarak günü kurtararak kazançlı çıkacağını sananlar, koskoca bir geleceği kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzu görmek istememektedir. Var olan bütün sorunlarımızı en geniş platformlarda ve bilimsel temelde tartışarak kapsayıcı bir anlayışla ele almak mümkündür. Bunun dışında yürünecek tüm yollar “oldubitti” durağına çıkmaktadır. Bu tutumu eğitime yönelik bir tür “post modern darbe” olarak adlandırmak mümkündür."

Ülkemizde ne yazık ki yapılan uygulamalar/politikalar tepkisel ve çıkarcı yaklaşımları aşamadığı için çağın gerisinde kalmaya devam edeceğiz. Eğitimin çağdaşlaşması akıllı tahta/tablet bilgisayar kullanarak fatih projeleri ile değil içeriğinin bilimsel temellere dayanması ile görünür olur.

 

Sermayenin çırak ihtiyacı, siyaset esnafının “dindar nesil “ihtiyacı gözetilerek yapılacak değişiklikler çocuklarımızı, geleceğimizi yok etmekten başka sonuç vermez. Yurttaşa düşen aklı ve bilimi, bilimsel gerçekleri göz ardı etmeden çocuklarımız üzerinden yürütülen orta oyununa tepki koymaktır.

 

 

 

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..