Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '11

 
Kategori
İzmir
 

16. İzmir Kitap Fuarı'ndan kesitler ve Murathan Mungan

16. İzmir Kitap Fuarı'ndan kesitler ve Murathan Mungan
 

Şiir Tiyatrosu Topluluğu standı, resim:İsmet Cin


Yılboyu özlemle beklediğimiz Kitap Fuarı, aynı zamanda Bahar’ın müjdecisi sayılır İzmir’de… Bu yıl 16. İzmir Kitap Fuarı, tam bir kitap yolculuğuna dönüştü. Kitap dostları her fırsatta Fuar’a koştu. İki kez katıldığım Kitap Fuarı’nın ikinci günü kitap imzaladım, son günü kitaplar arasında yolculuk yaptım. 

İmza Günü 

Çocuklarımın şehir dışında olduğu yağmurlu bir güne rastladığı için sıkıldım. Yeğenim Tuba Ayanoğlu sayesinde, kitap kolilerini hareketli minik bir valizle yorulmadan, standa ulaştırdık. Çisil çisil yağan yağmur, yine sevgili öğrencim Çisil Sohodol Bir’ı hatırlattı. İzmir’de olsa koşup geleceğini bilmenin huzuruyla, yoğun kalabalık arasında sıyrılıp, yerimize yöneldim. 

Şiir Tiyatrosu Topluluğu standına ulaştığımda, sıcak kanlı üyelerin içtenliğiyle karşılaştım. İlk olarak ruhunun temizliği yüzüne yansıyan sevimli bir bayan yanaşıp, sıcak bir gülümsemeyle kendini tanıtıp, kitap aldı. İzmir Aşkına Dergisi’ni sorunca, bizim Milliyet Blog’taki, Smyrnazan olduğuna inandım, ama güçlükle… O arı, duru güzelliğin blogdaki resmiyle alâkası yok… Biraz sonra beni yine şaşırtan biri daha geldi, MB’da “derinmavi” nickiyle yazan Dr.Ufuk Gürol... Daha karşıdayken hemen tanıdım, ama çok şaşırdım. MB’da balık olarak gördüğümüz Ufuk Hanım, hem incecikti, hem de zamanı durduranlardandı… Yarım asrını blogta ilan etmese, 35-40 arası derdim. Çok zayıflamışsın deyince, “Yo, her zamanki halim!..” dedi. Anlaşılan blogta resimlerimiz enine genişliyor!!! 

Sevgili Emine Cin yönetimindeki ŞTT Standında şiir okumalar, ikramlarla dostça konuşmalarla zaman ilerlerken, yine Ufuk Hanım yanında üç kişiyle karşıda belirdi. Ömer Özdamar, Zehra Pınar Zora ve prensesi ile tanıştırdı. İzmir’in Amazonlarını andıran Pınar, artık blogda yazmadığını söyleyince üzüldüm. Kitaplarını alıp ayrılınca içim sızladı. Sanal ortamdan gerçeğe dönüşen bir arkadaşın elimden kayarcasına uzaklaşmasını buruk izledim. MB İzmir toplantılarına hep katıldığını düşünüp, tekrar görüşme olasılığıyla neşelendim. Pınar’ın yanındaki Ömer Özdamar arkadaşımız, Burdur Bucak’tan günü birliğine gelmişti. “Normal Ötesi Aşk 1-2” kitaplarını üşenmeden bizlere postalayan arkadaşımızla kısa bir konuşma yaptık. Ardından Edebiyatçılar Derneği’ne uğrayıp, Coşkun Karabulut ile tanıştım. Karşılıklı kitaplarımızı imzaladık. Sone yayınları arasında çıkan “Sözcükler de Ölür” denemelerden oluşan kitabında, dingince ders vererek yol gösterir, gibiydi. ŞTT standında sevgili Smyrnazan ile bir daha sohbet ettik. 

Sendeyaz sitesinden sevgili Canan Korkmaz iki çocuğuyla geldi, ona tek kitap satabildim, çünkü diğerlerinden onda da vardı. Yanımda kitap imzalayan şair Naime Özeren’in “Denizin Anahtarı” kitaplarından alıp ayrıldı. Akrabalar, dostlar ziyaret edip giderken, standdakilerle karşılıklı kitap imzaladık. Gün bitiminde Fuar’dan ayrılırken, farklı duygular içindeydim. Geçen yıl ayrılırken “seneye ben de imzalayacağım” demiştim. Bu kez, “roman ve araştırma kitabımla gelirim” dileğinde bulundum. 

*Kitaba Yolculuk ve Murathan Mungan 

Fuarın son günü… Pırıl pırıl, Güneşli bir gökyüzü insanı dışarı davet ediyor. Baharın ortasını bulduğumuz halde, hava hafifçe ısırıyor. İzmir Kültürpark’ta ağaç ve binaları çevreleyen çiçek tarhlarının gülümseyen güzelliklerine bakıp, seri adımlarla yürüdüğüm halde, III.Konferans salonunda oturacak yer bulamadım. Gençler ara boşluklarda yere oturmuş, salonun kapısına kadar her yer ayaktakilerle dolmuştu. Bu ilginin nedeni, değerli hemşerim Murathan Mungan’nın “Öteki Dünyalar” söyleşisiydi. 

Ben Lise sondayken, Murathan II. Sınıftaydı. Kültürel etkinliklerde bir araya geliyorduk. Sesini duymayalı 40 yıl olmuştu. Anında 1971’deki sesiyle kıyasladım, aynı İstanbul şivesi, ama yılların ağırlığı altında dingin, bazen ezberini bozan bir ses… Başarılarını basın ve televizyonlarda izledim yıllarca ve onunla gurur duydum. Hayatı hakkında ne çok şey bilmiyor muşuz… Verimli üretkenliğinin kanıtı kitaplarında ilmek ilmek çözdük… 

Murathan, “Öteki Dünyalar” adlı söyleşisinde; kendini, okuyucuya yansıtırcasına konuştu. “Edebiyattaki temel meselesini ve daha birçok konuyu içtenlikle konuştu. Hayatı, doğayı, varoluşu şiir ile anlatan diline götürdü. Kendi hayat işaretlerinden bahsetti, “İşaret, izdüşümdürdedi. Hayatı, sadece sürprizlerin güzelleştirdiğini belirtti. Temel meselesinin, teknisyen ve şamanist yanını birleştirmek olduğunu, Doğu ve Batı yokmuş gibi yapamayacağını, eğer böyle bir yan yok ise; bu tür bir yazının ortaya çıkamayacağını vurguladı. 

Murathan, yazarlık mesleğini Sait Faik örneğiyle tanımlayıverdi okuruna: 

“Sait Faik’e polisler sormuş: 

- Mesleğiniz nedir? diye. 

- Yazar… 

Polisler şaşırarak sormuş: 

- Yazarlık ne zaman meslek oldu?” diye… 

Yazarlık bir meslek değildir, yazarlık öğretilemez çünkü… Asıl mesele dil olan edebiyatta, dil başka dillere aktarılamaz. Dili çeviremezsiniz, ancak konuyu aktarabilirsiniz. Temel işiniz dil olmalı edebiyatta. Bir yazar olarak diliniz çok iyi olmalı. Türkiye’de hemen hemen her alanda herkes sahip oldukları için övülür. Halbuki ben bir yazarım, tabii ki, işim iyi yazmak olmalı, bu övünülecek bir şey olamaz. Kitap bir haz nesnesidir aynı zamanda. Ben eğer Halid Ziya Uşaklıgil’in kitabını bir daha okuma ihtiyacı hissediyorsam; kitabı bilmediğimden değil, onu tekrar okuma özlemimdendir. Bir kitabı gözlerimiz ile değil hayatımız ile okuruz. Soruyorum kendime “Peki ben gerçekten ne yapmak istiyorum okuyucu ile? Ben okuyucuya bir iç güç kazandırma niyetindeyim. Başkalarına katlanma gücü kazandırmak… Aynı takvim yapraklarını kopardığım insanlar benim yazdığım sayfalara dokunma ihtiyacı hissediyorsa, devam etmeliyim yazmaya. Kendimi ve okuyucuyu yazılarla kandırarak, başkalarına katlanma gücünü böylelikle kazandırabilirim. Aşk mesela; aşk da bir aldanma sanatı değil midir! Yaşamın içinde katlanma-dayanma-aşma gücü veren şey aldığımız yoldur aynı zamanda. Her yol bir gün biter ve biz bazı duyguları sonradan öğreniriz. Mesela merhameti sonradan öğreniriz. Çocuklar zalimdir. Mesela “Paranın Cinleri” çocukluğumun kitabıdır. Benim başkalarını kandırma aslında kendimi kandırma biçimimdir ve bizi biz yapan red edişlerimizdir, kabul edişlerimiz değil… 

70’li yıllarda edebiyat ve sanat, siyaset ile biçimleniyordu. Şimdi başka bir çağ başladı. Edebiyat kendi edebiyat meselesi ile ilgileniyor. Edebiyatın zamanı XIX. yüzyılın ritmi ile başlıyor. Benim için ne kadar okur var ise o kadar kitap vardır. Ben din ile yazarım ve inanırım ki dinler, tasavvuf ile başlar. Mesela 20’li yaşlarımda Oktay Rıfat pek zevk vermezdi bana. Rıfat’ı anlayabilmek için 30’lu yaşlarımı bekledim. “Şairin Romanı” bir büyüme kitabı ve ben büyümeyi okurlarımdan öğrenirim. Eleştiriden hoşlanmam mesela ama ondan yararlanırım. Edebiyat ile geçinmemde bana en çok okurum yardım etti ve bu yüzden en çok okurumdan korkarım ben… Ben aferin budalası bir çocuktum. Bana çok çalışkansınız, derler ama sizler de çok tembelsiniz. Bana göre üretkenlik ile çalışkanlık arasında bir kalite köprüsü vardır. 

Murathan, son kitabı “Şairin Romanı”nda bir sözcüğü ve onun yan anlamlarını çıkararak alışılageleni bozmayı bir kez daha başardı. Kitaptan çıkarılan o sözcüğü bir yerde kullanarak, kitabının çıkmasından birkaç gün sonra bir imza gününde bir okuru tarafından bu bahsi geçen sözcüğün bulunmasını bir çocuk sevinci ile anlattı: 

Bir okur bana geldi ve ekledi: Bu o sözcük müdür? diye. Bulmuştu… Ben de kitabını o sözcük ile imzaladım. Umarım bir gün kapınız bana çıkar…” 

“Şairin Romanı” kitabını daha almamıştım. O yoğun kalabalığın uzun imza kuyrukları oluşturacağını düşünüp, standlar arasında yolculuğa başladım. Kitapların koku ve albenisi beni çocukluğumdan beri büyüler. Taşıyabilsem, hepsinden alırdım. ŞTT Standına uğrayıp, yeni basılan ortak kitap kolilerine baktım. Ona göre alabileceğim kitap sınırını çizdim. Etki yayınevi’ni ararken, gözüme ilişen Tarihî Romanlarda ağırlığın XV-XVI asırlara verildiğini gördüm. Çoğunun nasıl belgelerden uzak, çalakalem, safsata kurgularla oluştuğunu bildiğimden almadım. 

Milliyet Blog’un güçlü kalemi gazeteci Muzaffer Cellek ile tanışıp, Etki Yayınevi tarafından özenle basılan 312 sayfalık “Ört ki, Ölem” kitabını alıp, imzalattım. Papatyamız Sibel Unur Özdemir’in Kanguru yayınlarında çıkan 128 sayfalık “Belki İstanbul’dayım”, Milliyet Ege Koordinatörü Dilek Gappi’nin geçen yıl bir röportajla tanıttığı Ferda Bozoklar Ardalı’nın “Düşlerde kalan Girit” ve Murathan Mungan’ın Metis Yayınevi tarafından basılan, gördüğü ilgiden çok ses getireceğine inandığım 582 sayfalık “Şairin Romanı” fantastik-polisiye romanını alıp, azalan imza kuyruğuna girdim. Yeniden tanışıp, kitabı imzalattıktan sonra ŞTT standına uğrayıp, “İç’ten” ortak şiir kitabımızın kolilerini alıp, 16. İzmir Kitap Fuar’ından ayrıldım. Şimdi aldığım kitaplar arasında yolculuğum sürüyor… Ama gündem o kadar hızlı değişiyor ki, kitap mı okuyayım, -havanda su dövercesine- yazı mı yazayım, karar veremedim bir türlü... 17. İzmir Kitap Fuarı’nda buluşmak dileğiyle, iyi okumalar… 

 

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..